Altyapı, kazanmak adına doğrulardan ödün vermek değildir…

0
331

Siz hiç futbolda altyapının önemini bilmeyen federasyon yetkilileri gördünüz mü? Altyapıya
önem vereceklerini anlatmayan bir kulüp başkanına denk geldiniz mi? Altyapı ile vakit
kaybetmeyin diyen tek bir taraftar var mı? Futbolda altyapının önemini hepimiz çok iyi biliyoruz değil mi? Temeli sağlam olmayan bir bina çöker.

Futbol, yüzlerce küçük detayın mükemmelleştirilmesiyle doğru oynanabilen bir oyun. Bu
detayları mükemmelleştirmenin yolu ise, erken yaşta başlanan doğru eğitimden geçer.
Peki biz gerçekten doğru eğitimi veriyor muyuz çocuklarımıza? Yoksa kazanmak adına doğru
bildiklerimizden ödün mü veriyoruz? Bu konu şimdilik burada dursun, birazdan geri döneriz.
14 sene önce Almanya‘da antrenörlük eğitimine başladım. Bir yandan 8 yaş altı futbol takımı
çalıştırırken, aynı anda ilk lisans için kursa gidiyordum. Futbol benim hayatım, 7 yaşındaki
çocuklara top oynamayı öğretmek ne kadar zor olabilir ki diye düşünüyordum. Futbolu bildiğimi
zannettiğim, biraz da utanarak hatırladığım zamanlar.
17 kişilik bir sınıfımız var. 10 aya yayılan, hem sınıfta hem de sahada uygulamalı öğrendiğimiz
bir eğitim programı.
Osnabrück‘ün ilk u21 milli futbolcusu olan Ralf Lehmann da benimle aynı kursta.

Senelerce profesyonel futbol oynamış, klüp tarihine adını yazmış adam benimle aynı kursta.
Çünkü doğrusu bu, futbolcu da olsan öğrenmek zorundasın!
Beynimizi yıkarcasına vurgulanan ilk şey
“Çocuk futbolunda sonuç önemli değildir“
Yapıma ters benim, kızma birader bile oynasam kazanmak isterim!
Dikkatle ve keyifle katılıyorum derslere.
Hayranlıkla öğreniyorum sunulanları.
Kursun sonunda, tıpkı ehliyet sınavı gibi önce yazılı sonra da uygulamalı saha sınavından
geçmek zorundasınız.
Yazılı sınav günü çok önemli bir maçım var. Rakip takımın antrenörü, Yunanistan vatandaşı olan
Nico da aynı kursta eğitim alıyor. Tatlı bir rekabetimiz, güzel bir dostluğumuz var. Maçın ertelenmesini istemiyoruz. Çok değerli ve tecrübeli hocamıza durumu anlatıyoruz ve sınavımızı maçtan iki gün sonraya aldırıyoruz.
Sınav günü geldiğinde sınıfta sadece 2 kişiyiz. Sınav kağıdını alınca üzerinde sadece tek bir
soru olduğunu görüp çok şaşırıyorum! Bunun için miydi her şey?
Soru şu;
Çocuk futbolunda ne önemli değildir? Lütfen soruyu tek bir kelime ile cevaplayın.
İkimiz de hemen “sonuç “ yazıp kağıtları geri verdik.
Hocamız manidar bir bakışla “harikasınız” dedi ve ekledi ;
Kaçırdığınız sınavı başka bir eğitmen arkadaşım yaptı, ben de maçınıza geldim.
Burada öğrendiklerinizin çok azını uyguladınız. Kazanmak için her şeyi yaptınız. Çocukları sürekli
yönlendirdiniz, bütün maç bağırdınız ve çok az oyuncu değiştirdiniz. Ve evet çok bağırdınız, ne
kadar çok bağırıyorsunuz? Bu beni çok şaşırtmadı, çünkü ilk defa olmuyor. Bizim görevimiz
bıkmadan, usanmadan doğruları anlatmak. Artık sınava başlayabiliriz.
O kadar utanmıştım ki, sınava konsantre olmakta zorlandım. Kazanma hırsıyla, hocamın saha
kenarında maçı izlediğini fark etmemiştim bile. Bunun önemini anlamıştım ama uygulamam
zaman aldı.
Hatalar yapmaya devam ettim, kazanma hırsını törpüleyip doğruları uygulamak bu mesleğin en
zor tarafı. Yıllar geçtikçe, tecrübelenip bunu başardığımı düşünüyorum. Öyle bir anda değişmek
çok zor.
Şimdi başladığımız yere geri dönelim. Çocuk futbolunda kazanmak için her şeyi yapmakla, doğruları yaparak kazanmak arasında inanılmaz büyük bir fark var.
Basında belli aralıklarla okuruz. “x kulübümüzün 16 yaş takımı Avrupa‘da fırtına gibi esti“ Fırtına gibi esmekten kast edilen şey şampiyonluktur tabi. Hepimizin hoşuna gider bu. Artık altyapıda biz de iyi işler yapıyoruz deriz. Fakat gerçek şu ki ,nadiren şahit olduğumuz istisnalar hariç, bu çocukların çoğu profesyonel seviyelerde başarılı olamazlar. Bunun pek çok nedeni var.
Az önce bahsettiğimiz “Çocuk futbolunda sonuç önemli değildir “ sözüyle başlayalım. Sonuç
önemli değildir çünkü yanlışlar yaparak kazanabiliyorsunuz çocuk futbolunda. Hatta doğruları
yaparak kazanmak daha zor.

Nedir bu yanlışlar?

Daha yetenekli olduğunu düşündüğünüz oyuncularla özel olarak ilgilenmek, onlara saha içinde
diğerlerine oranla daha fazla özgürlük vermek.
Mesela çok hızlı, kolay adam geçen bir oyuncunuz var. Kötü giden maçta ona “kendin git at“
derseniz, hem takımınıza, hem de oyuncunuza kötülük yapmış olursunuz. Çünkü o çocuk takım
oyununu, doğru futbol oynamayı öğrenemeyecek büyük bir ihtimalle. 4, 5 sene sonra rakiplerin
hepsi hızlı olacak, hepsi güçlü olacak çünkü.
Topa çok iyi vuran oyuncularınız varsa, maç kazanmak için saçma sapan yerlerden şut
çekmelerine izin vermeyeceksiniz. Çünkü büyüdüklerinde o şutlar gol olmayacak, buna emin olabilirsiniz.
Maçı kazanmak adına hep aynı oyuncularla oynamayacaksınız.
Sizin göreviniz, yetenekli olduğunu düşündüğünüz oyuncuların üstüne düşerek maç kazanmak
değil, takım halinde gelişim göstermek adına her sporcuya eşit davranmaktır.
Bakın ülkemizde harika bir ismi var altyapı liglerinin. Yaptıkları en iyi işlerden biri bu ismi bulmak
olmuş! “Gelişim Ligi “
Ne kadar güzel değil mi? Adı üstünde, çocukların gelişim göstermesi için organize ediliyor.
Sen eğer U16 Galatasaray – U16 Fenerbahçe maçını Derby olarak görürsen çok da fazla
gelişemezsin. 1-0 önde olduğun için kalecine degajman yaptırırsan, baskı altında kaldığın zaman çözüm denemek yerine gelişi güzel vurmalarına izin verirsen, altın kuralı çiğniyorsun demektir.
Gerekirse kaybedeceksin ama oyunu doğru oynayacaksın. Geriden oyun kuracaksın. Her
oyuncuna şans vereceksin, çünkü takım olarak gelişmek zorundasın.
Ceza sahasının içinde çok daha müsait bir arkadaşı olmasına rağmen zor bir açıdan şut çeken
oyuncunuza çektiği şut gol bile olsa, ilk antrenmanda bunun yanlış olduğunu uygulamalı olarak
anlatmalısınız. Aynı yerden 5 tane şut çektirin, belki bir tanesi gol olacaktır. 5 tane de pas verdirin, ilk 2 tanesi gol olunca zaten anlayacaktır. Bunu yapmayıp o golle mutlu olursanız, uzun vadede çok mutsuz olursunuz!
“En güzel gol boş kaleye atılandır“ demiş Johan Cruyff. Bu sözün dünya futboluna en güzel yansıması için 2014 Dünya kupasında oynanan ve 7-1 Almanya’nın üstünlüğü ile biten maça bakabilirsiniz.

Gelişim liglerini fırsat buldukça televizyondan takip ediyorum. Takip edemediğim zamanlar da
ise tesadüfen yazılarına denk geldiğim birinin paylaşımlarını okuyarak bu boşluğu kapatıyorum.
Müthiş işlere imza atıyor. Hayranlıkla takip ediyorum ve yazılarını okuyunca belki de ülke futbolu
için hala bir umut var hissine kapılıyorum. Genç futbolcuların analizleri, teknik adam analizleri,
günümüz futbolundaki taktiksel değişikliklerin şemalı analizleri, tek kelime ile muhteşem!
Hayır, spor programlarında gördüğünüz çok konuşup hiçbir şey anlatmayan tiplerden değil. Çok
doğru konulara parmak bastığı için hak ettiği değeri henüz bulamamış birinden bahsediyorum.
Para verip satın alamayacağınız bilgiler paylaşıyor ve üstelik bunu sadece bir futbol aşığı olduğu için yapıyor. Kendisi ile yüz yüze tanışmışlığım yok ama Türk futbolunun böyle pırıl pırıl zihinlere ihtiyacı var. Twitter ‘da “fenernesto“ kullanıcı isminden kendisine ulaşabilirsiniz. Futbolu gerçekten seviyorsanız etkilenmemeniz mümkün değil.
Bir konuya açıklık getirmek istiyorum.
Futbol altyapımızda ki sistemin yetersizliği ayrı konu, teknik heyetlerden, futbolculara kadar
yaptıkları işleri eleştirmek ayrı bir konu. Hepsini bir yazıya sığdırmak zaten mümkün değil ama
amacımız bu işe gerçekten emek verenleri ya da o pırıl pırıl, hayallerinin peşinden koşan
çocukları yerden yere vurmak da değil.
Yanlış gördüklerimizi yazıyoruz, doğru yapanlar üstlerine alınmasın.
Altyapı antrenörlüğüne gönül verdiyseniz eğer, başkalarının neler yaptığı ilgi çekici olabiliyor.
Yeni fikirler, denemediğiniz yöntemler, farklı görüşler…
Ben de yıllar önce İstanbul ‘da büyük bir kulübümüzün altyapı antrenmanını ziyaret ettim.
Ziyaret ettim dediysem, öyle el sıkışıp fikir alışverişinde falan bulunmadık. Sinsi sinsi arkadan
antrenmanı takip ettim 🙂
Yaş grubu tahmini 9,10 civarında.
Hava sıcaklığı yaklaşık 25 derece.
Tek antrenör.
14 çocuk.
Kısa bir konuşma sonrası antrenman başlıyor.
Sahanın etrafında bir tur koşuyorlar.
Bu ısınma olsa gerek, şaşırıyorum.
Sahanın etrafında bir tur daha atıyorlar.
Çocukların yüzlerine bakıyorum.
Nerdeyse hepsinde mutsuz bir ifade.
Çok şükür 3.turu atmıyorlar.
Tekrar toplanıyorlar ve ılmayan kasları için açma, germe egzersizleri yapıyorlar.
Hava 25 derece,
Çocuklar 10 yaşında.
15, 20 dakikası çöpe gitti antrenmanın!
Nihayet su molası!
O ana kadar ki en doğru hareket!
25 dakika sonra futbol toplarını görebiliyoruz.
Futbol topları yaş grubuna uygun değil.
Futbol topları inik.
Sinsi sinsi seyrederken topların inik olduğunu nerden anladın, diyebilirsiniz.
Demeyin lütfen!
Futbol topu inikse eğer bunu duyabilirsiniz. Kursta öğrendim bunu ben!
Futbol öğrenmeye çalışan bir çocuğa verebileceğiniz en büyük zararlardan biri inik topla
oynatmaktır. O topların beton gibi olması gerekir, çünkü futbol sert topla oynanır.
Takımımız yeterince ısındığı için artık şut çekebilir.
Futboldan azıcık anlayan birinin rahatlıkla kurabileceği bir şut çalışması izliyoruz.
Ve onun bile yanlış uygulandığını görüp “yuh artık” diyorum!
Antrenör, yüzü kaleye dönük olan ve nerdeyse tamamı sağ ayağını kullanan oyunu grubunun
sol tarafından pas atıyor ve oyuncularının direkt topa vurmalarını istiyor. Bu seviyedeki çocuklar
destek ayaklarının önünden geçen topa vurmaya çalışırlarsa, ıskalamaları ya da kaleyi
tutturamamaları gayet normaldir.
Nitekim de öyle oluyor. Sol taraftan gelen topa sol ayakla, sağ taraftan gelen topa sağ ayakla
vurulur, eğer takımınızda küçük Quaresma‘lar yoksa 🙂
Bu arada, 2 kaleci değişerek kaleye geçerken diğer 12 oyuncu lunaparkta çarpışan arabalara
binmeyi bekleyen çocuklar gibi sıralarının gelmesini bekliyor.
Halbuki çocukları 2 gruba ayırsa, çocuklar uzun süre beklemeyecek, konsantrasyonları da daha
yüksek olacak.


İyi eğitimli bir antrenör 14 kişilik bir grupla tek başına çalışabilir. Yeter ki planlamayı iyi yapsın.
Zaman altındır çocuk futbolunda, kaybedecek tek bir dakika bile yoktur.
Kas grupları gelişimini tamamlamamış çocuklara ısınma koşusu yaptırmak, açma germe
yapmak zaman geçirmekten başka hiçbir işe yaramaz.
Isınma, tercihen topla yapılır çocuk futbolunda. Futbol olmasına da gerek yok. Yeter ki, okuldan
sonra antrenmana gelen çocuklar, bir sonra yapacağınız ana tema dediğimiz alıştırmalara
konsantre olabilsin. Biraz ter atıp, eğlenebilecekleri oyunlarla başlamalı antrenman. (10 yaş ve
altı için)
Yazılıp, çizilecek çok şey var daha ama bu konu da şimdilik burada kalsın.
Zaten aradan geçen zaman zarfında, olumlu atılımlar da olmadı değil. Hani o ilk başta anlattığım kazanmak adına doğrulardan ödün vermek kısmını bir yana bırakırsak, büyük kulüplerimizin artık bu tarz dehşet verici hatalar yapmadıklarını takip edebiliyoruz. Eğitimli antrenörler eşliğinde belli kalıpları oturtmaya çalışıyorlar. Zamana ve tecrübeye ihtiyaçları var. Pandemi öncesi hem Fenerbahçe hem de Galatasaray 9 yaş altı takımlarını Düsseldorf‘da bir turnuvada izleme fırsatı buldum. Elbette eleştirebileceğim hususlar oldu ama bir Juventus ‘la aralarında dağlar kadar fark göremedim.
İlk gözüme çarpan olumsuzluk, pas hızı oldu. Pas hızı derken hızlı paslaşmaktan bahsetmiyorum. Türk futbolunun konuşulmayan kanayan yarası, pasın hızından bahsediyorum.
Hem çocuk futbolunda hem de Süper Lig’de atılan pasların hızı Avrupa‘nın çok gerisinde.
Şampiyonlar liginde önemli bir maç izledikten hemen sonra Süper Lig‘den bir maç izlerseniz ne
dediğimi çok daha iyi anlayacaksınız. Canlı oynanan maçı ağır çekim izlediğinizi
düşünebilirsiniz.
Tempolu futbol oynamanın ilk kuralı çabuk oynamaktır. Pasın şiddeti ne kadar artarsa,
devamında yapacağınız her hareket, her set o kadar hızlı olur. Hangi sistemle, hangi taktikle oynarsanız oynayın paslarınızın çok sert olması gerekir. Baskı altındayken sert pas arkadaşınıza zaman kazandırır. Yumuşak bir pas pres yapan takımı iştahlandırır. Kendi sahasında blok halinde bekleyen bir takıma karşı da sert pas atmanız gerekir. Her paslaşma 10 tane oyuncunun aynı anda yerini değiştireceği için, sabırlı ve tempolu şekilde atacağınız sert paslar delik bulmanızı, hücum setlerinizi oynamanızı kolaylaştıracaktır. Pas hızı konusunda Avrupa‘nın büyük ligleri ile ligimiz arasında uçurum var. Lütfen bundan sonra biraz daha dikkatli izleyin, bana hak vereceksiniz.
Adamlar bu hususta daha nasıl gelişiriz diye uğraşıp duruyorlar. Paslar şut gibi olmaya başladı
artık.
Yerden futbol topu fırlatan makineler icat ettiler. Farklı ayarları var. Kademe kademe
yükseltiyorlar. Saatte 70 km hızla top fırlatıyor makine. 80, 90, 100 gidiyor öyle. Neden yapıyorlar
bunu? Çünkü her futbolcu sert pas atabilir. Çalışmadan çok alışma meselesi. Ama o sert pası
kontrol edebilmek daha fazla tekrar daha fazla emek ister. Bu konunun hiç üstüne düşülmemesine anlam veremiyorum. Aslında anlam veremediğim o kadar çok şey var ki, yavaş yavaş hepsine dokunuruz belki.
Yazıyı okuyup buraya kadar gelen herkese çok teşekkür ederim.
Bir sonraki yazıda,
Almanya’da sistem nasıl işliyor?
Türkiye’de bu sistemi uygulayabilir miyiz?
Altyapıdan neden yeteri kadar fazla futbolcu çıkmıyor?
Sorularının cevaplarını vermeye çalışacağım.
Halı sahada bile oynasanız paslarınız sert, vurduğunuz gol olsun 🙂
İki hafta sonra görüşmek üzere…