Barınma İhtiyacının Özelleştirilmesi ve İklim Değişikliği
“Yerinden edilen insanlar daha da yoksullaştı, açılan davalar sürerken dönüşüme karşı çıkanlara karşı “kamulaştırma” uygulandı ve yerlerinden edildiler… Ülkenin tarihi, kültürel ve doğal zenginlikleri yok edildi, okullar ve hastaneler, kamusal alanlar, sinemalar, sahiller, yaylalar, parklar ve yeşil alanlar ranta açılarak kamunun elinden alınarak özelleştirildi.”
Hacer Foggo Askıda Hayatlar kitabında, Sulukule Mahallesi özelinde kentsel dönüşüm görünümlü mülkiyetin el değiştirmesini ve derin yoksulluk gerçekliğini etkili biçimde anlatıyor. Kentsel Dönüşüm ve özelleştirme adıyla sermayeye transfer edilen bu alanlar korkunç imar artışları, beton asfalt kırması ticari peyzajlarıyla aynı zamanda doğadan ve bizden çalınan alanlardır.
Momentum Gençlik Ağı Derneği gençlerinin iklim ve enerji uzmanı Önder Algedik mentorluğunda yoğun ve yorucu çabalılarıyla hazırladıkları ve Bursa Nilüfer’de 19 Kasım 2022 tarihinde Nilüfer Kent Konseyi Gençlik Meclisinin ev sahipliğinde gerçekleşen Türkiye’nin İklim Politikaları İçin Öneriler Çalıştayın’da sundukları raporları değerlendirmeye devam edelim.
Barınma ihtiyacının özelleştirilmesi ve yoksullaşma
Barınma ihtiyacının merkezi, yerel kamu otoritesi veya kar amacı gütmeyen kurumlar, örgütlenmeler eliyle toplumsal çözümü, dünyanın pek çok ülkesinde de uygulanan bizdeki karşılığı eski adıyla sosyal meskenler, güncel haliyle sosyal konutlardır. Sosyal konutlar barınma ihtiyacını karşılarken diğer taraftan da satış ve kira fiyatları bakımından piyasanın denge unsuru olma özelliği taşırlar.
Ancak Türkiye İstatistik Kurumu (TÜİK) verileri, 2003-2021 arasında inşaatlarda yapı kooperatiflerin payının yüzde 30’lardan yüzde 1’e gerilediğini, özel sektör payının ise yüzde 63’ten yüzde 93’e yükseldiğini ortaya koyuyor. Bu veriler bize barınma ihtiyacının da özelleştirildiğini, konut sektörünün müteahhitlere terkedildiğini gösteriyor.
Konut piyasasın özelleştirilmesi konut fiyatları ve kira artışlarıyla tıpkı elektrik üretim ve dağıtım sektörlerinin özelleştirilmesinin sonuçlarına benzer sonuçlar ortaya koyuyor. Konut fiyatları ve kiralar ülkenin en çok konuşulan ve en can yakıcı sorunlarının başında geliyor. 2021 yılında dünya genelinde konut fiyatları yüzde 10,3 artarken bu oran Türkiye için yüzde 108 olarak gerçekleşmiş.
Hemen akla arzın talebi karşılayamaması gelebilir. Ama Önder Algedik, TÜİK’in düzenli yayınladığı “yapı kullanım izin belgesi” ve “ilk el konut satışı” verileri üzerinden yaptığı analizle Türkiye’de 2 milyondan fazla boş konut olduğunu Boş Kent; Harç Bitti yazısıyla oraya koymuş. Yani 6 milyon nüfusun barınma ihtiyacını çözecek kapasitede konut stokumuz var! Tıpkı elektrik enerjisi kurulu gücümüzün neredeyse yarısına yakın kapasite fazlası olması ama ne hikmetse bir yılda elektrik piyasa fiyatının üç kat artması gibi!
Barınma ihtiyacının karşılanmasında bir taraftan arsa tahsisleri ve imar kolaylıkları gibi TOKİ’ye sağlanan imtiyazlarla satılık sosyal konut bolluğu, diğer taraftan da yerel yönetimlerin yüksek getirisi nedeniyle imar artışlarına, yeni alanların imara açılmasına, usulsüz imar uygulamalara destek vermeleriyle “Boş Kent” kavramının içinin TOKİ – Belediye iş birliği ile doldurulduğunu söyleyebiliriz.
Boş Kent verileri ortadayken yıllık 1,4 milyonu geçen konut satışlarına rağmen konut sahipliği oranının düştüğü, mevcut konut sahiplerinin yeni konutlara da talip oldukları TÜİK verilerinde görülüyor. Artan konut satışları ve artan inşaatlara rağmen azalan konut sahipliği oranından çıkartabileceğimiz sonuç; ortada bir mülksüzleştirme operasyonu olduğudur. Mülksüzleştirme operasyonunun iki temel dayanağından söz edebiliriz;
İlki; obezite sınırını aşarak krize giren inşaat sektörüne kaynak aktarmak üzere, İktidarın yılda 250 bin konut diye duyurduğu ilk evim ve 1 milyon adet arsa satışı ile bu satışlar için sermaye sahiplerine seferber edilen ucuz kredi olanakları,
İkincisi; kentsel dönüşüm adı altında sürdürülen mülksüzleştirme, yoksullaştırma uygulamaları ile insanların yerinden yurdundan edilmesi, kamulaştırma bedellerinin ya hiç ya da mevcut piyasa koşullarının çok altında ödenmesi.
İlki siyasi iktidarın, ikincisi de yerel yönetimlerin barınma ihtiyacını rant uğruna sömürmesinden başka bir şey değil ve barınma sorununa çözüm olamadıkları da ortada.
Barınma ihtiyacının özelleştirilmesi ve iklim değişikliği
Asfalt ve çimento kullanımının iklim değişikliği üzerindeki etkileri sadece bunların üretilmesi ile sınırlı değil şüphesiz. İnşaat endüstrisi çimento üretiminden doğadan çaldığı hammaddeye kadar, toprakla suyun bağlantısını kesmekten yarattığı ısı adası etkisine kadar, çok çeşitli sorunlar üretmeye devam ediyor. Yok edilen ormanlar, sulak alanlar, tarım alanları, meralar ile bu alanların karbondioksit tutma kapasitelerinin azalmasının iklim değişikliği ile ilişkisi ortada. Ayrıcı arazi yapısında yol açılan değişimle yağışların toprağa kavuşmamasının kuraklığa ve afetlerimizi artıran etkisini can ve mal kayıplarımızla görüyoruz.
Barınma ihtiyacının toplum ve iklim dostu çözümü için bir kez daha halkçı kamusallık
Türkiye’nin İklim Politikası İçin Öneriler – Barınma Politikaları Raporunda;
“Barınma sorununu çözecek olan inşaat sektörü değildir, kooperatifçilik ve sosyal konutlardır.
Kârı ve piyasayı gözeten bütün inşaatlar bir an önce durdurulmalı ve hatta sonrası için yasaklanmalıdır. Piyasanın arsız isteklerinden ziyade, ihtiyaçların planlanması mecburidir.
İklim krizinde dönülmez ufkun sonunu vaat eden tüm beton dökümleri ivedilikle durdurulmalıdır.
Daha çok inşaat seçkin bir azınlığa daha fazla refah getirirken, yoksul bir çoğunluğa daha fazla yoksulluk getirir. Katma değeri düşük bir sektöre olan bu saplantı toplumsal fayda ve birikime değil, bireysel sermaye birikimine yaramaktadır.
Adam Smith’in görünmez elinin şerrinden, kooperatif ve sosyal konutlara sığınırız.
Mevcut binalar iyileştirilmeli ve enerji verimliliği yatırımları yapılmalıdır.
Halktan çalınarak elde edilen 1,7 milyondan fazla boş ev sosyal konuta çevrilmelidir.
Bugün artık bireysel kazancı değil, kolektif güvenliği ve toplumsal tasarrufu önceleyen bir politika seti oluşturulmalıdır” önerilerini sunuyor gençler.
“Görünen gerçek olsaydı bilime gerek kalmazdı” K.Marx.
İlk evim, ilk iş yerim, ilk arsam, kentsel dönüşüm … Ortada barınma ve hayata tutunma ihtiyacımızın sömürülmesi ile iktidar için seçimin finansmanı ile sosyal ve ekolojik yıkım projeleri var.
Ve gençler görünenin gerçek olmadığını bize anlatmaya çalışıyorlar…
Görsel : Mehmet Özdağ