Mahallede en güçlü olan çocuğun meydan okumasıdır aslında bu. Hatırlarsınız, mesela maç yapacaksınız, en iyi, en güçlü oyuncu herkese karşı tek başına oynar…
Ya da bazen bir zor anında, her şeyin üst üste geldiği zamanlarda, çok bunalan veya bir çıkış yolu bulmakta zorlanan insan nidasıdır bu zaman zaman. Sonra da eklenir ama: teker teker gelin!
Satrançta da aslında benzer bir meydan okuma olabiliyor; oyunun ustası olan ve hızlı düşünerek hamleleri simüle edebilen bazı özel oyuncular 10-12 kişiye karşı aynı anda oynayabilmektedir.
Yakın zamanda Queen’s Gambit adlı dizide de 9 yaşındaki bir öksüz kız çocuğunun nasıl dahi bir satranç oyuncusuna dönüştüğünü seyretmişsinizdir. Bir bölümünde; 12 erkek çocuğu oyuncuya karşı tek başına oynuyor ve tabii ki yeniyor hepsini kısa süre içerisinde.
Şimdi gelelim konumuza: Aslında buradaki amacım herkese karşı tek başına mücadele etmenin ve galip gelmenin ancak ve ancak çok özel yeteneklere sahip olmak ile mümkün olabileceğine dair bazı çıkarımlarda bulunmak değil. Tam tersine! Rasyonel bilime ve akla uygun biçimde mücadele ediyor olmanız, girdiğiniz mücadelede kazanma şansınızın olduğunu gösterir. Diğer türlüsü fanatizm veya kör taraftarlıktan öteye geçmez.
Tuttuğunuz takıma sürekli haksızlık edildiğini düşünür, yönetimin kararlarının veya takım kurgusunun yanlış olabileceğine dair hiçbir iç eleştiride bulunmazsanız, daha baştan bir yanlışa bağlanmış olduğunuzu ve sonunda da kaçınılmaz biçimde hüsrana uğrayacağınızı söyleyebilirim.
“Anladık kardeşim, sen asıl konuya gel” diyenler için 20 kasım da Reportare de yazı yazmıştım “İnat” başlığıyla. O yazıda detayları vermiştim aslında…
Geçtiğimiz hafta önemli bir açıklama oldu; Yeni asgari ücret % 50,5’lik artışla 4253 TL olarak açıklandı. 4000 TL ve üzeri rakamın olası bir erken seçimin habercisi olabileceğine dair bazı öngörülerde bulunmuştum geçtiğimiz haftalarda… Bu sadece benim görüşüm değil elbette. Birçok değerli ekonomi yazarı ve uzman, içinde bulunduğumuz bu türbülanslı döneme dair öngörülerde ve bazı çıkarımlarda bulunmaya devam ediyorlar. Geçmiş deneyimlerime ve özellikle finans piyasasında yaşamış olduğum krizlere ilişkin benzetmeler yapınca işin nerelere kadar gidebileceği hakkında bazı öngörülerde bulunabiliyorum.
Ayağımı iş hayatına atar atmaz başlayan 94 krizi ve ardından 98 Rusya Moratoryumu ve Uzakdoğu krizi, sonra 2001 yılında ülkemizde baş gösteren Bankacılık krizi ve hemen akabinde 2008 “Sub-Prime Mortgage” veya diğer adıyla Amerika’daki Konut kredilerinden üretilen sonsuz sayıdaki türev ürün balonlarının patlaması ile devam eden süreç ve günümüze geldiğimizde önce Pandemi ile ülkelerin ve ekonomilerin kapanması, hemen ardından da içinde bulunduğumuz, TL’nin hızlı bir şekilde değer kaybetmesi ile yaşanan mal ve hizmetlerdeki hızlı fiyat artışları ile devam eden bir döngü…
Hemen burada değinmeden geçemeyeceğim bir enflasyon olgusu ve dünyada meydana gelen birçok emtiadaki hızlı fiyat artışlarının daha ne kadar devam edeceği konusu var.
Kendimi vadeli piyasalar yorumu yapacak kadar yeterli bulmasam da bir iki kelime ile ekleme yapmak isterim: Bu kadar hızlı fiyat artışları devam ederken ve halen gevşek para politikaları tüm dünya merkez bankaları tarafından sürdürülürken bu döngünün kısa vadede sona ermesini beklemek pek akla yatkın gelmiyor.
Bu arada şu an bizim gündemimizde pek yer almamakla beraber Ukrayna ile Rusya arasında olası bir sıcak çatışmanın getireceği sorunlara da henüz hakim değiliz. Tansiyon her geçen gün artıyor ve karşılıklı açıklamaların yanında askeri yığınaklar yapılmaya devam ediyor.
Şurası bir gerçek ki çok yakında enerji ve gıda ile ilgili bazı arz sıkıntılarının olabileceğini kolaylıkla söyleyebilirim.
Sona gelirken; aslında bu haftanın yazı başlığı ve konusu başka olacakken bu sabah bir konuşma sırasında bu cümle aklıma geliverdi ve ardından da okuduğunuz yazı ortaya çıktı.
Ez cümle; bedelini bireysel olarak ödeyeceğiniz denemeler, adımlar için kimsenin size bir sözü olmaz, belki sadece nasihatler olur ve sevdikleriniz sizi girdiğiniz yoldan vazgeçirmeye çalışırlar o kadar! Ancak iş fanatikliğe döküldüğünde ve bedeli toplumsal olarak ödenecek yanlışlarda ısrar ve inatlaşmaların sonuçlarını geçmişte hep birlikte yaşadık ve bedelini de hep birlikte ödedik. Bunlara sebep olanları şu an ortalarda görebiliyor muyuz? Hayır!
Sıklıkla kullanılan bir terim var; dünyadan negatif ayrıştık veya pozitif ayrışıyoruz… Negatif mi ayrıştık, pozitif mi ayrıştık bilemem ancak eğer akıl dışı uygulamalar ve denemelerde ısrarcı olunursa ayrışmanın bedeli çok daha ağır olacak… Benden söylemesi!