Rusya’nın Ukrayna’yı işgali sonrası yaşananlar, hali hazırda devam eden işgal ve ara verilen çatışmalar, yaratılan insani koridorlar; tren istasyonlarında bulundukları yerleri terk etmek zorunda kalan insan görüntüleri; ‘’artık 21. yüzyılda sıcak çatışma olmaz; ülkeler ekonomik olarak birbirlerini işgal ediyorlar’’ söylemlerinin devre dışı kaldığını görmemiz… Bunların hepsi üzerimizde çok ağır travmalar yaratıyor; yaratmaya da devam edecek.
Şu an için en önemli nokta bu işgalin bir an önce bitmesi ve yaşanan trajedinin son bularak insanların acilen yeniden ülkelerine, yaşadıkları yerlere dönmesinin sağlanmasıdır.
Geçen haftaki bir haberde Ukrayna’yı terk edenlerin sayısının 1,2 milyonu bulduğunu belirtiyordu. Bunun 500 bini ise çocuk! Bu sayının yakında 2.5 milyonu bulmasından endişe ediliyor. Nüfusu yaklaşık 44 milyonu bulan bir ülkeden bahsediyoruz.
24 şubat ta başlayan işgal ve sonrasında yaşananları bir daha burada yazarak vakit kaybettirmeyeceğim sizlere. Muhtemelen hepiniz bu konuda, çok farklı kaynaklardan, benden daha fazla bilgi sahibi oluyorsunuzdur.
Asıl mesele bundan sonra neler olacağı kısmında…
Rusya ve Ukrayna… Bu 2 ülkenin birçok hammadde ve üründe ana üretici veya kaynak olmalarından dolayı; işgal sonrasında çok ciddi fiyat artışları ve tedarik sıkıntıları çekilmeye başlandı. Bazı ürünlerin artık tedarik edilemeyecek olması veya batılı ülkeler ve özellikle ABD tarafından konulan ambargolar, geleceğe yönelik endişeleri tırmandırma devam ediyor.
Buğday, petrol, yağ, doğalgaz… Temel ihtiyaç maddeleri olan bu gruptaki tedarik sıkıntıları veya ihraç edilmemesi sonucunda insanların ve ülkelerin karşı karşıya kalacakları sıkıntıları düşünmek bile ürkütücü….
İşgalin başlamasının ardından görüldü ki savaştan Rusya ve Ukrayna’dan sonra en fazla etkilenen ülkelerden biri Türkiye oldu. TL’nin değer kaybı ve ülke içerisinde yaşanan enerji şoklarının ardından seri fiyat artışlarının henüz hazmedildiğini, tam olarak anlaşılabildiğini düşünmüyorum.
Bu artışların arkasından gelecek maliyet yansımaları işin gerçek boyutunu daha sert anlamamıza neden olacak.
Peki bu kadar büyük bir ambargo ve yaptırım kararları varken, Rusya’da üretilen ve çıkarılan hammaddeye ihtiyaç varken, dünyayı nasıl bir ekonomik gelecek bekliyor?
Rusya; sonuçta öyle veya böyle elindeki hammaddeyi dünya pazarlarında satmanın yollarını bulmaya çalışacaktır. Hızla artan petrol ve doğalgaz fiyatları üretici ülkelerin bütçelerine olumlu yönden katkıda bulunurken, bu ürünleri ithal etmek zorunda kalan ülkelerin bütçelerinde de devasa açıklar oluşturuyor.
Rusya pazarında yıllardır iş yapan çok uluslu finans kuruluşları ve ticari markaların birçoğu bu ülkedeki operasyonlarını birer birer durdurdular. Ancak bazı Avrupalı kuruluşların henüz bu ambargo kararlarına uymadığı gözleniyor. Örneğin Deutsche Bank’ın Rusya’daki operasyonlarını sonlandırmasının uygulanabilir olmadığını açıklaması gibi… Dolayısıyla burada ABD ile bazı AB ülkeleri arasında uyuşmazlıkların ortaya çıktığı, önümüzdeki dönemde bu örneklerin çoğalacağı söylenebilir.
Dünyanın 1 numaralı sorunu olan enflasyonla mücadelede para ve maliye politikaları enstrümanları kullanılmaya başlanacakken alışılagelmiş kuralların dışında uygulamalara sapan Türkiye’de nasıl ve ne kadar süreyle türbülans yaşanacak, bunu da göreceğiz.
Türkiye’nin Rusya ile yakın ticari ve siyasi ilişkilerini silah satın alma gibi daha başka bir boyuta taşıyarak derinleştirmesi NATO ve ABD’nin sert eleştirileri, hatta yaptırımlarıyla karşılanmıştı. Bunun ticari yaptırım boyutuna taşınabileceği endişeleri artarken Biden’ın ülkesindeki enflasyonun “dış mihraklar nedeniyle” yani Putin kaynaklı olduğunu açıklaması az da olsa yüreğimize su serpti. Yani Biden, Putin’i “hallederse” dünya o zaman enflasyondan ve onun yol açtığı tüm musibetlerden kurtulmuş olacak!
O zaman geriye tam gaz Putin den kurtulmanın yollarını bulmak kalıyor! Biden’ın bizzat açıkladığı yeni ve seri yaptırım paketinde yer alan deniz ürünleri ve alkollü içecekler ambargosu ile herhalde son öldürücü darbe vurulmuş oldu ekonomik olarak!
Yeniden fiyatlanan bir çok ürün ve hammaddenin ekonomiler üzerinde yaratacağı etkiler ve dünyanın değişen siyasi coğrafyasının orta ve uzun vadeleri etkilerini yaşamaya henüz başlıyoruz. İşgal sona ermeden de bunun boyutlarını ve nerelere kadar uzanacağını kestirmek de pek mümkün görünmüyor.
Son 17 günde gördük ki Türkiye ekonomik açıdan oldukça kırılgan bir noktada ve yaşanan her gerilimin, her türbülansın bizdeki etkileri daha sert oluyor. 23 Şubat’ta dolar 13.82 seviyesindeyken 11 Mart’ta 14.99 seviyesi test edildi. 15 günde yaklaşık 1 TL’lik değer kaybı ile karşılaştık.
Emtia fiyat artışları tahmin edilebilenin de üzerinde oldu ve bazı metallerin işlemleri de dış borsalarda durduruldu.
Ortalık biraz sakinleşmiş görünse de halen gerçek anlamda bir durulmadan söz edilemiyor. Sadece bir bekleyiş söz konusu… Umutlar çatışmaların tamamen durması yönünde. Umarım da öyle olur.
İnsanların geleceğe dair endişeleri artarak devam ediyor. Henüz pandeminin etkileri silinmemişken, yeni bir başlangıç yapma umudu taşıyan insanlar için bütün bu yaşananlar oldukça ağır. Herhalde kimse 2022 yılı için bu kadarını dilememişti ama ufukta görünen bir savaşın ayak sesleri duyuluyordu geçen yılın sonlarında…
Evet şu an morale, yeni başlangıçlara ihtiyacımız var. Her şeye rağmen çok fazla karamsar olmayı gerektirecek bir noktada da değiliz hala… Zaten yeteri kadar karamsarlık içerisinde yuvarlanıp gidiyoruz fakat hala manevra yapabilecek alanımız bulunuyor. Umarım bu son manevra fırsatlarını da ıskalamadan becerebiliriz.
Sağlıcakla kalın.
Fotoğraf: Markus Winkler/unsplash.com