Sevgili Ali Gizer hadi yaz diye beni cesaretlendirip, yazı formatını yolladığında baktım bir de köşe adı bulmam bekleniyor. Birden yıllar öncesine gittim. Çok sevdiğim bir arkadaşım yaptıklarımı ve konuştuklarımı bir şekilde değerlerlendirirken “very Dilekian” derdi. Köşe adı da öyle olsun bari. “Dilek-çe”
24 Nisan 2020’de Covid-19 konusunda bir sunum yapmam istendiğinde aklıma gelen ilk başlık “COVID- 19 Sonrası İçin Önceyi Anlamak” olmuştu. A. Einstein’in “Karşılaştığımız önemli sorunlar, onları yarattığımız zaman sahip olduğumuz aynı düzeydeki düşünceyle çözülemez” sözü ise aslında anlatmak istediklerimin zengin bir özeti idi. Neredeyse bir yıl önce “COVID-19’u bir milat olarak kabul etmemiz gerekiyor. COVID 19 sonrasında karşılaşacağımız sorunları, COVID-19 öncesindeki düşünce düzeyimizle çözmemiz gerçekten imkânsız görünüyor.” şeklindeki saptamam ise adı tam kapanma olan kapanamama sürecimizde defalarca doğrulandı.
COVID- 19 sonrası için biraz gerilere gidip önceyi hatırlamakta yarar var. Ekonomik büyüme ve kalkınma 1944 yılında yapılan tasarımla bugünlere kadar gelmiş durumda. 1944 yılında dünya liderleri Bretton Woods’da bir araya geldiğinde küresel yönetişim sisteminin de temelleri atılmıştı. Bu yönetişim modelinin temelinde 3 unsurun serbest dolaşımı esastı. Sermayenin, malın ve insanın. Aslında sermayenin dolaşımı en hızlı olan ve de en çok istenendi. Çünkü getirinin fazla olduğu yerde yatırım yapılması, edinilen karın ise istenilen noktaya serbestçe transferi sermayenin aradığı güvenceydi. Malın serbest dolaşımı ise oluşturulan standartlar ve indirilen gümrük duvarları ile mümkündü. Ancak işgücünün serbest dolaşımı en zorlanılan nokta oldu. İş gücünün serbest dolaşımı için hizmetlerin de serbest dolaşımı gerekmekteydi ki bu noktada serbestleşmenin tam olarak sağlandığını söylemek mümkün değil. 1944’lerde tasarlanan sistem ticaret anlaşmalarını, yabancı pazarları hedeflemekte, ölçek ekonomisine ulaşmaya çalışmaktaydı. Çünkü o yıllarda amaç savaşa son vermek ve maddi ekonomiye işlerlik kazandırmaktı. Tüm oluşumlar da bu amaca yönelik olarak dizayn edildi. Bu sistemin koruyucusu Uluslararası Para Fonu (IMF) ve Dünya Bankası (World Bank) gibi uluslararası kuruluşlar da bu dönemde kuruldular.
COVID- 19 pandemisi bizi II. Dünya savaşı sonrasına benzer bir dönemde yakaladı. Çünkü şu anda da 1944 gibi, dünya yine sosyal, ekonomik ve politik mücadele alanları arasında derin bir boşlukla karşı karşıya. Yeni bir Bretton Woods’dan söz etmenin tam zamanı. Çünkü 1944’lerde tasarlanan dünya maddi varlıkların üretimi, ticareti ve tüketimi üzerine kurulu. Dijital ekonomi ise üretim, bilginin toplanması ve korunması üzerine kurulu. Değerin yaratıldığı alan üretim veya değişimin yapıldığı alan değil. Değer mülkiyet haklarının olduğu alanda yaratılıyor. İşte bu dengesizlik reel ekonomi ile mevcut finansal kuruluşlar arasındaki kopuklukta da kendini gösteriyor.
Günümüzde IP (İnternet Protokol) adresi dünyanın en değerli varlığı haline gelmiş durumda. Standard & Poor’s (S&P) endeksinde yer alan 500 şirketin toplam değerinin %84’üne tekabül eden bir değere sahip. Maddi olmayan varlıkların yönetimi, IP’ye ve data korumasına odaklanmakta.
İnternet hayatımıza merkezileşmeye son söylemi ile girmişti. Halbuki içinde bulunduğumuz noktada platform ekonomisi, yapay zekâ, takip sistemleri, büyük datanın kullanımı merkezileşmeyi yaratıyor. Bu durum ise finanstan medyaya, halk sağlığından ulaştırmaya tarım ile gıdaya kadar her sektörün değişimini beraberinde getiriyor. Datayı kontrol eden gücü elinde tutuyor. Kazanan Her Şeyi Alır (The Winner Takes It All) şarkısını hatırlatır bir durum var. Sistem kazananın her şeyi aldığı bir noktaya getiriyor bizi. Yeni ulusal ve bireysel tehditler, yeni jeopolitik bloklar gündemimizde.
Çin’de Baidu Tancent Ali Baba, ABD’de Facebook, Amazon, Google, Netflix, Microsoft ve Apple şeklinde iki ülkede konuşlanmış iki elin parmağını geçmeyecek sayıda şirketin yönettiği sisteme küresel toplum menfaatleri için güvenme ihtiyacındayız. Bu güvence için yeni uluslararası kuruluşlara ihtiyacımız olduğu kadar, mevcut kuruluşların da yeniden yapılanmasına ihtiyacımız var.
Ayrıca hükümetler COVID 19 krizi ile baş etmek için borçları üstlenir, ekonomileri işler kılmak için nakit enjekte ederken artık dijital ekonomi ile yaratılan değerin vergisiz bırakılması mümkün görülmemektedir.
2019 yılının Kasım ayında bir yasa taslağı hazırlanmıştı. Uluslararası şirketlerin her bir AB ülkesinde elde ettikleri kar açıklansın isteniyordu. Reddedildi. Platformlar karlarını açıklarken, hangi ülkede kurumlar vergisi düşükse orada karını beyan etmekte. Bu anlamda İrlanda ilgi çekici. İrlanda toplam kurumlar vergisi gelirinin yarısını 10 uluslararası şirketten sağlamakta. Kurumlar vergisi geliri, ülke içinde yürütülen ekonomik faaliyetin yaklaşık %60 üzerinde. Yani İrlanda ülkenin ekonomik faaliyet seviyesi ile paralel olmayan bir oranda kurumlar vergisi tahsil ediyor.
Pandemi sonrası nasıl bir dünya inşa edileceğini belirleyen nokta, dijital yönetişimin nasıl yapılacağına bağlı. 1947’de Birleşmiş Milletler Ulusal Hesaplar Sistemi ekonomik istatistikler için bir sistem sunmuştu. Dijital çağ için yeni bir hesap sistemine ihtiyacımız var. Bunu kurulacak bir Uluslararası İstatistik Konvansiyonu sağlayabilir.
2008 finansal krizinden sonra kurulan, bankalara bazı düzenlemeler getiren Finansal İstikrar Kurulu’na benzer bir yapı örneğin Dijital İstikrar Kurulu bu dönemde yardımcı olabilir. Böylece teknolojilerin sivil toplum üzerindeki etkileri de dahil olmak üzere, yeni teknolojilerin riskleri gözlenebilir. Bu riskler için regülasyonlar ve politikalar geliştirilebilir. Bu çabalar Dünya Ticaret Örgütü çalışmaları ile tamamlanabilir. Çünkü global ticaret sistemi yapay zekâ ve büyük datadaki gelişmeleri yansıtacak şekilde yeni kurallara ihtiyaç duymaktadır. COVID-19 pandemisi böylesi bir dönemde hükümetleri, uluslararası kuruluşları hepsinden önemlisi bizleri yakaladı. Dijitalleşme pandeminin de etkisiyle büyük bir ivme kazandı. Eve sığdırılmaya çalışılan hayat aslında ekranlar aracılığı ile farklı bir düzlemde yaşanmaya başlandı. Eğitimden sağlığa, ekmek parası kazanmaktan, sosyalleşmeye kadar her şeyi ve her şeyi ekranlar aracılığı ile yaparken, eski kurumların eski kabulleri ile kurallar konmaya ve uygulanmaya çalışılıyor. Onun için COVID-19 öncesini daha iyi anlayalım.
Biz bu kurumları niye kurduk? Nerelerde bize istenen yararları sağlayamadılar? Pandemi ile baş etmede neden etkin rol oynayamadılar? Yüzleşmeleri gereken etik sorunları nelerdir? Bu soruların cevapları ile birlikte bugün gelinen dijitalleşme çağını dünya ve insan yararına dönüştürmek için zaman daralıyor. Çünkü Avrupa Hekimler Daimi Komitesi Başkanı Frank Ulrich Montgomery “Pandemi karşısında uluslararası ortaklığa, işbirliğine dayalı bir plana öncelikle gereksinmemiz var. Çünkü COVID-19 pandemisinin ne zaman biteceğini bilmesek de yeni pandemilerin yaklaştığını biliyoruz” diyor.
Görsel : Ehimetalor Akhere Unuabona, unplash.com