Serimin bir önceki yazısından devam ediyorum. Sosyal medyada siyasal görüşlerini paylaşan milyonların dijital reklamcılık profillemeleri eliyle bizzat fişlenip, bu verileri isteyen kişi ve gruplara satıldığı bir dönemde, bu paylaşımların yapıldığı platformların kullanıcıları ve verilerinin ilgili kamu kurumlarıyla anlaşmaları gereği paylaşmasının yaratacağı etkiler ne olabilir?
Toplumun dinamiklerini hacklemek ve kitlesel manipülasyon: ABD Seçimleri’nde Cambridge Analytica ve Facebook ilişkisi
Sosyal medya platformlarında ve mobil cihazlarımızda şirketlere sunduğumuz verilerimizle halk kitlelerinin nasıl manipüle edilip seçmen davranışlarının bile etkilenebileceğinin en somut görünümü 2016 ABD Başkanlık seçimlerinde yaşandı.
Dijital ortamda tüm verilerimizin izlenip, kaydedilip, tasnif edilebiliyor oluşunun, hepimizi birer birer internet ve sosyal medya şirketleri tarafından reklamverenlere hazır profillenmiş bir müşteri hatta satılan bir ürün olduğumuzdan bu serinin eski yazılarında bahsetmiştim. Mevcut ortam ve herhangi bir durumda vereceğiniz tepkiye göre önünüze bir ürün, haber, video, düştükçe; sizin için şekillendirilmiş, damıtılmış, filtrelenmiş içerikler geldikçe o sırada kullandığımız platformda daha da kalıyor oluşumuz adeta bir fanustaymışçasına bir etki yaratıyor. Bu hep sizin istediğiniz, alıştığınız ve sizi mutlu edecek ya da ilginizi çekecek bir ortam ve hep nabzımıza göre şerbet veriliyor. Zaten sevmediğimiz ya da ilgilenmediğimiz şeyi beğenmeyince ya da etkileşime girmeyince, okumayınca, izlemeyince o ve ona benzer şeyler bizim önümüze düşmüyor. Bu belki de tek tek bireyler açısından bir sorun teşkil etmiyor ve bunun masum bir reklamcılık faaliyeti olarak tanımlanabileceği düşünülüyorsa da kazın ayağı öyle değil. Eğer bu profillemeleri bir gıda firması değil de bir siyasi parti ya da gözünü yükseklere dikmiş bir siyasetçi talep ederse ne olur sizce? İşte dünyanın ve ABD’nin başına belâ olan 45. ABD Başkanı’nın seçilmesine olanak sağlayan etkilerden biri olan bir dijital seçim kampanyası ortaya çıkabilir.
Bir siyasetçinin siyasal çalışması sırasında öncelikle miting yapmak yerine, her seçmenin kapısına gidip, tam da duymak istediği vaadi ve sadece o seçmene söylediğini düşünün? Ya da rakibini küçük düşürecek veya seçmenini bıktıracak, kendinden soğutacak sahte seçim propaganda içerikleri ürettiğini…
2016 Başkanlık seçimlerinde, Donald Trump’ın seçim kampanyasını oluşturan Cambridge Analytica şirketi, Facebook’un topladığı kişisel verileri, üçüncü şahıs ve kurumlarla verilerini ticari çıkarlarına göre verebilmesinin avantajını kullanarak, gayet masum görünen ‘kişilik anketleri’ üzerinden, bu anketleri dolduran Facebook kullanıcılarının beğenilerini, arkadaşlık listelerini, etkileşimlerini, paylaşımlarını ve birçok farklı demografik bilgileri edinerek milyonlarca insanın verisi toparladı. Bu verileri kullanarak 175 bin ayrı kombinasyonda (farklı slogan, farklı cümle, farklı kelime vs) tek tek sadece Facebook kullanıcısı seçmen için ayrı ayrı onlara özel propaganda olanağı sağladı.
Bu arada şunu hatırlatmakta da fayda var. Sadece “Facebook Beğen” butonun kullanımı üzerinden, Cambridge Üniversitesi’nin Psikoloji Bölümünde görev alan Dr. Michael Kosinski, insanların beğendiği içeriği analiz ederek onları “tanımanın” bir yolunu bulduğunu iddia etmekte. Buna göre Facebook, sadece 10 defa herhangi bir içeriğin beğen tuşuna bastığınızda, sizi ortalama bir iş arkadaşınızdan daha iyi tanıyor, 70 beğeni ile arkadaşlarınızı da geçiyor, 150 beğeni ile sizi anne-babanızdan bile daha iyi tanıyor, 300 beğeni ile de size eşinizden daha yakın oluyor. Şirket, 300 beğeni sonrası artık sizi sizden iyi tanıyor.
Kişiselleştirilmiş mesajların sadece kulaklara fısıldanan birer propaganda unsuruna dönüştürülmesi modern seçim sistemlerinin altına konulmuş birer dinamit gibi. Bu durum, kişilik, yönelim ve ekonomik olarak farklı olan ama size oy vermeyi düşünen seçmenlerinizin her birine birbiriyle zıt, sadece onların duyacağı ve hoşuna gideceği vaadi ya da mesajı vermenize olanak tanıyor. Bu örneğin size oy vereceğini düşündüğünüz ama kararsız olan muhafazakara kürtaj sınırlamalarının sıkılaştırılacağı vaadini verip, yine size oy vereceğini düşündüğünüz ama kararsız olan seküler birine kürtaj konusunda tüm sınırların kaldırılacağı vaadini bu mesajları birbirlerine göstermeden verebileceğiniz anlamına geliyor. Politik mesaj ve uygulamalar, tüm kamuyu ilgilendirir, ve dolayısı ile tüm kamu ile paylaşılmalıdır hâlbuki. Aynı Cambridge Analytica şirketi, Birleşik Krallığın Avrupa Birliği’nden ayrılması referandumunda yine aynı yöntemlerle seçimlere müdahale ettiği biliniyor. Tüm bu yaşananlar sosyal medya platformlarının ve dev iletişim şirketlerinin ellerinde verilerin toplanması ve kullanımı konusunda tartışmaları hâlâ sıcak tutmakta ve insanlığın geleceğinin tehlike altında olduğunu göstermekte.
Ne yapmalı?
Sosyal hayatımızın dinamitlendiği ve seçim davranışlarımızın bile manipülasyona uğradığı bu dönemde gözetim kapitalizmiyle mücadele edebilmek için ne yapmalı? Bir sonraki yazımızda, ki bu serimizin son yazısı olacak, bu durumla ilgili sosyal ve siyasal mücadele yöntemlerini ve önerilerimi sıralayacağım.