Bu haftaki yazımda biraz uzay turizmi ve gerçek maliyetlerine değinmek istiyorum.
Biraz enflasyon konusu ve kripto paraların geleceği, pandemı dönemi öncesi, sırası ve sonrası ekonomilerin durumları ve bu durumdan çıkışın reçetesi ve FED in atacağı adımlar gibi konulardan sıyrılalım istedim.
Bir süre önce gündeme bomba gibi düşen ve ‘’artık insanoğlu uzaya mı yerleşiyor?’’ sorularını beraberinde getiren bir konu; yoğun ve hızla sürekli değişen gündemde arka sıralara düşüverdi birden. Bu yazıda ise ben bu konuyu yeniden gündemimize taşımayı bir görev edindim sizler adına.
20 Temmuz günü 11 dk’lık uçuş ile Karman Hattı’na, yani deniz seviyesinden 100 km yükseklikte bulunan ve genellikle dünya atmosferi ile uzay arasındaki sınır olarak kabul edilen hayalî bir hatta uçuş gerçekleştiren Jeff Bezos, uçuştan sonra bu uçuşun gerçekleşmesini asıl sağlayanların her Amazon çalışanı ve müşterisi olduğunu belirterek, bundan dolayı hepsine teşekkür etti,
Bu da tabii ki beraberinde büyük tepkileri getirdi; Amazon çalışanlarının düşük ücretli çalışıyor olmaları, sendika kırma olayları ayrıca pandemi de sağlık sigortası olmayan dağıtım görevlileri çalıştırması gibi eleştiriler art arda geldi. Jeff Bezos hakkındaki vergiden kaçınma yöntemlerine dair araştırma da geçtiğimiz günlerde yayınlanmıştı.
Bu noktada bir de uzay seyahatlerine ilişkin fiyatlara göz atalım hep birlikte; hali hazırda üç seçenek var önünüzde, örneğin “Virgin Galactic”i seçerseniz 250.000 USD’yi gözden çıkarmanız gerekiyor. “Blue Origin in New Shepard” ile gitmek isterseniz o zaman rakam biraz daha yukarıya tırmanıyor; Haziran ayında yapılan açık artırmada bir kişilik koltuk bedeli 28 milyon USD’ye satıldı… Ancak henüz resmi satış bedelleri açıklanmamış durumda. Eğer “SpaceX”in 4 kişilik uzay aracı ile gitmek istiyorsanız bu durumda rakam 55 milyon USD’ye kadar çıkabiliyor.
Şimdilik oldukça arası açık ve yüksek bedeller söz konusu ama söz konusu olan uzaya çıkmak ve astronot sıfatını da almak olunca haliyle biraz da karşılığı yüksek oluyor.
İşin finansal boyutunu bir kenara bırakacak olursak konunun bir de çevresel etkileri hakkındaki belirsizlikleri söz konusu. “Blue Origin”, “Virgin Galactic”in uçuşunun olacağı gün attığı bir tweetle bu uçuşun ozon tabakasına 100 kat daha fazla zarar vereceğini belirtmişti. Ve işin en can alıcı ve olumsuz yanı ise roket uçuşlarına ilişkin emisyon düzenlemelerinin henüz olmaması…Yani uzay turizmi endüstrisi büyüdükçe ortaya çıkabilecek olan olası hasarlar konusunda henüz detaylı bir bilgiye sahip değiliz.
Özellikle geçtiğimiz bir ayda hem ülkemizde hem de dünyada yaşanan iklim değişikliği kaynaklı doğal afetlere bakarsak her yenilikçi projenin çevreye olan etkilerinin çok ciddi anlamda mercek altına yatırılması gerektiğini görebiliyoruz.
Ülkemizin kuzeyinde sel felaketleri olurken güney ve güneybatısında ise büyük orman yangınları meydana geldi. Dünyamızın yaşayacağı iklim değişikliklerinin ve sıcaklık artışının önümüzdeki 30 yıl içerisinde hızlanarak artması sonucu ortaya çıkacak değişikliklerin neden olabileceği felaketlerin adeta şimdiden simülasyonunu yaşıyor gibiyiz.
Bu nedenle uzay seyahatlerinin çevresel anlamda neden önem kazanacağı hakkında da bir fikir çıkarabiliyoruz haliyle. Başta bilim kurgu çağına girmişiz duygusu uyandıran ve hızla alıştığımız bir gündem maddesi haline gelen uzay seyahatleri gelecek için bir fırsatlar zinciri mi yoksa milyarderler arasındaki çevresel felaketlere katkı sunan çocukça bir yarış mı? Sanırım bunun cevabını alabilmek için bir süre daha merakla izlemeye devam edeceğiz.