27 Haziran tarihinde işsizlik ve işten yoksunluk konularını ele alan bir yazıyı reportare de yazmıştım.
Yazıya göz atmak isteyenler için linki buraya bırakıyorum….
Konuyu bir başka boyutuyla ele almak için uygun zaman olduğunu düşünüyorum. Yoksa amacım ‘’Ben demiştim” demek değil!
Ama ondan önce başlıkta neden Stagflasyon yer alıyor; ona değineyim hızlıca..
Herkes artık Stagflasyon terimine aşina; Hem yüksek enflasyon hem de işsizlik bir arada olunca stagflasyon yaşanıyor ve bu da hem ülke ekonomisini hem de o ülkede yaşayanları ciddi anlamda gelir olarak erozyona uğratıyor.
Ülke olarak içinde bulunduğumuz durum tam bir stagflasyon değil belki onun light versiyonu olabilir ancak buradan hızla yüksek enflasyon ve büyümeye ve istihdam yaratımı için TL nin değerinin daha az önemsendiği bir döneme doğru gidiyoruz gibi gözükmekte.
MB Başkanı’nın, CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu ziyareti sonrasında yaptığı açıklamalardan, TL’nin değer kaybına ilişkin sorulara verdiği cevaplardan biraz bunu çıkarabildim… Sonrasını ayın 21’ndeki PPK toplantısını takiben izlemeye devam edeceğiz.
İşsizlik konusuna gelince: Pandemiden normalleşmeye doğru adımlar atılırken, iş hayatında yeniden kapanmaya yol açacak tüm gelişmelerden ve hatalardan uzak durarak biran önce yaraların sarılmaya çalışıldığı günlerden geçiyoruz
Halen bazı iş yerinin ve şirketlerin uzaktan çalışma veya yeni deyimiyle hibrit çalışma ile ilgili önlemleri uyguladığı görülürken, şehirlerin yeniden eski canlılığına yavaş yavaş kavuşmaya başladığını görmek her açıdan insanı mutlu ediyor.
Şimdi asıl konuya dönelim; iş, istihdam ve ekonomide büyüme beklentilerinin çokça konuşulduğu dönemlerden geçiyoruz.
Haziran ayındaki yazımda; işsizlik ve işten yoksunluk terimlerinden bahsetmiştim ve konunun özünde işe uygun yetişmiş çalışanların bulunamamasının da altını çizmiştim.
Bugünlerde, yükselen enflasyon ve geçim şartlarının ağırlaşması sonucu yoksulluk sınırı ve açlık sınırı rakamlarının giderek daha yükseldiğini görüyoruz.
Tüm dünyada ve özellikle gelişmekte olan ve az gelişmiş ülkelerde önemli bir nüfusun açlık sınırı altında yaşıyor olması ciddi bir sorun.
Hindistan; 2020 yılında Dünya Açlık Endeksi sıralamasında 7 sıra daha kaybederek 116 ülke arasında 101. sıraya gerilemiş durumda.
Şimdi bu noktada çalışanların eski işlerine kavuşabilmeleri veya kolayca yeni bir iş bulup yeniden eski standartlarını yakalayabilmesi için gereken maaş tutarları veya artış oranlarının işverenler tarafından şu an için karşılanmadığı/karşılanamadığını görüyoruz. Piyasada var olan işlerin karşılığı olarak sunulan rakamların çalışanları mutlu etmediği ve bu nedenle istihdamın karşılanamaması gibi bir durumun ortaya çıkması söz konusu….
Pandemi döneminde tüm dünyada devletlerin uyguladığı ve kalıcı olması yönünde birçok çalışma ve deney yapılan ‘’evrensel temel gelir’’ ile yani minimum refah seviyesi ile çalışma zorunluluğu arasındaki bağın kalkması ve yoksulluğun kronikleşmesinin önüne geçilmesi gerekiyor.
En alt gelir seviyesindekilerin hızla daha dibe ve en üst gelir seviyesindekilerin de roket hızıyla uzaya kadar gitmesi ile gelir uçurumu ve adaletsizliğinin ne denli büyük olduğunun farkına bu dönemde daha çok varmışızdır sanırım?
Türkiye de yaklaşık 50 yıldır yüksek ve çok yüksek enflasyon dönemlerini yaşadık, yaşıyoruz.
Şu günlerde kalıcı-geçici enflasyon tartışmaları halen gündemde tutulurken ‘ne kadar kalıcı’ veya ne zamana kadar kalıcı şeklinde ek tartışmaları da gündeme getirirken biz de enflasyonun kaynağına ilişkin tedavi yöntemleri denenmekte…Ancak Türkiye de yaşayan herkes ve çalışanmış sahibi herkesin enflasyon hafızası konusunda tüm bilgileri oldukça taze…
Ancak şu bir gerçek ki iş giderek rayından çıkmaya ve rakamlar artık anlamsız hale gelmeye başlıyor.
Çalışma yaşında olanlar; onlara teklif edilen maaşlar ile geçinemeyeceklerini düşündükleri için işi kabul etmemekte ve işveren de bu iş kolunda kendi bütçe aralığındaki çalışanları bulamamaktadır.
15 yaş ve üstü yaklaşık 60 milyon nüfusun içerisinde yer alan kadınların 73% ü çalışmamakta ve herhangi bir başka geliri bulunmamaktadır.
Buradaki gelir kaybının ve kronik yoksulluk içerisinde hayat sürdürmenin önüne geçilmesi ve her bir bireyin kendi ekonomik özgürlüğüne kavuşmasını sağlayarak ekonomik olarak da daha hızlı büyüyebilen bir ekonomiye sahip olacağız.
Ülkelerin gelir adaletsizliğinin önüne geçmek için bastıkları paralar ile arzulanan büyüme halka kadar inmedi ve elde şu an stagflasyon korkusu kaldı. Yani hem işsizlik hem de yüksek enflasyon.
Öte yandan da birçok ülkede bazı iş kollarında çalışan sayısı yeterli olmadığı için taşıma, lojistik ve ulaştırma sıkıntıları olduğunu görüyoruz. En son örnek İngiltere’de yaşanan araç yakıtına ilişkin uzun kuyruklar ve sınırlı miktarda araçlara verilen yakıt. Ya da Danimarka da alınan karar gereği yabancı çalışanlar ile ilgili uygulamaların biraz daha gevşetildiğine dair haberler…
Öte yandan herkes gözünü dikmiş; FED den gelecek bir açıklamaya veya 2008 den bu yana devam eden genişlemeci para politikasından yapacağı dönüşü bekliyor. Kasım ortası veya aralık başında geri alımların azaltılacağı yönünde tekrar tekrar yapılan açıklamalar ile bu bir sürpriz olmaktan çıktı ve herkes ilk adımı bekliyor.
Bu noktadan sonra kırılgan bir dönemden çıkıp yeniden eski hızına kavuşmaya çalışan ekonomilerin bu dönemi ne denli sağlıklı geçireceğini göreceğiz. Belki o zaman daha net bir hasar tespit raporu da çıkarmak mümkün olabilecek.
Dünyanın son yüzyılda yaşadığı en büyük beladan kurtulurken, enflasyon ve işsizlik sarmalından da bir an önce çıkmamız dileğiyle.
Sağlıcakla kalın…