Tüm Türkiye olarak büyük bir sınavdan geçiyoruz. Eminim sizlerin aklına 6 Haziran 2021 tarihinde 8. sınıflarımızın girdiği LGS ve 26 -27 Haziran 2021 tarihlerinde 12. sınıfların gireceği YKS sınavları gelmiştir. Çocuklarımızı bekleyen bu sınavlardan bahsedeceğim tabii ama ben bu sınavların bir parçası olduğu eğitim sisteminin nasıl büyük bir sınavdan geçtiğini anlatmak istiyorum.
Pandemi sürecinin en başından bu yana okullar, kalabalık ve bulaş riski fazla yerler kategorisinde görüldü. Okulların açık olması Covid-19’un yayılmasını hızlandırır düşüncesiyle birçok ülke uzaktan eğitime geçti. Ülkemizde eğitim, hasta ve ölüm sayılarına göre yüz yüze ve uzaktan eğitim uygulamaları şeklinde programlanmaya çalışıldı. Eğitimdeki büyük sınavımız işte böyle başladı.
Uzaktan eğitimdeki çabamızı, uzaktan eğitim programlarımızın hazırlıksız ve yetersiz olmasını, teknolojik alt yapı sıkıntısını, kısacası bu duruma ne kadar plansız yakalandığımızı bir önceki yazımda anlatmıştım.
Ardından Nisan ayında artan hasta sayısı ile 29 Nisan -17 Mayıs tarihleri arasında tam kapanma kararı alınarak tüm seviyeler yeniden uzaktan eğitime geçti. Türk Tabipler Birliği’nin 7 Mayıs 2021 tarihinde yayınladığı “Covid 19 ve Okullar Hakkında Değerlendirme ve Öneriler” raporu ile eğitim kayıplarımızı, eğitimdeki eşitsizliği, çocukların yaşadığı ve yaşamaya devam ettiği sosyolojik, fiziksel ve zihinsel gelişim kayıplarını daha yüksek sesle konuşmaya başladık.
Rapora göre, virüsün yayılımını engellemek için alınan önlemler yeterli değil, okulların en bulaşıcı ortam ve sektörler içinde olması kapanmayı getirirken, geri dönülmez kayıplara yol açıyordu. Okulun salgının ana yayılma merkezi değil, okullarda görülen vakaların toplumdaki yayılmanın yansıması olduğu düşünülüyordu. Okul öncesi ve ilkokul yaş grubu Covid-19 hastalığı için risk altında değil ve yayılma içinde risk taşımıyordu. Üstelik Aralık 2020 de İngiltere’de ortaya çıkan varyantın, çocukları daha fazla etkilediği ve hastalığın ağır seyrettiği yönündeki fikirler yapılan araştırmalar ile çürütülmüştü.
Başta ilkokul çağı olmak üzere tüm öğrencilerin, akranları ile geçirmediği her gün, evde ekran başında geçirdiği her dakika yüzünden fiziksel, ruhsal ve sosyal açıdan sağlıkları olumsuz etkileniyordu. Evde tutulan çocukların kasları ve kemikleri eriyor, vücut yağ oranları artıyor, bu da orta ve uzun vadede kanser, diyabet gibi hastalıkların riskini artırma tehlikesini oluşturuyordu.
Hem Türk Tabipler Birliği hem de Dünya Sağlık Örgütü Avrupa bölgesinin yayınladığı rapora göre, eğitim ve çocuklar söz konusu olduğunda, okulların kapanmasına en son çare olarak başvurulmalı, ilk açılan yerler olmalıydı.
Oysaki Avrupa’da okulların en çok kapandığı ülkelerden biriydik. 1 sene 2 aydır veliler, öğrenciler ve biz eğitimciler yeni düzende kendi yapabileceklerimizle var olmaya çalışıyorduk. Pandemi koşullarında her şey değişmişti. O zamana kadar bilgisayar ve tablette geçirdikleri süreyi artırmak için pazarlık eden çocuklar artık ekran görmek istemiyordu. Veliler, pandemi koşullarında hem kendilerini hem çocuklarını motive etmeye çalışıyor, şimdiye kadar hiç geçirmedikleri kadar uzun vakti çocuklarıyla sorunsuz geçirmeye, onlar için faydalı olmaya çalışıyordu. Evlerinde aileleriyle kalan çocukların bulundukları ortam eşitsizliği, öğrenmeye yardımcı olacak ebeveyn eğitim eşitsizliği, özel ve devlet okulu ders eşitsizliği giderek artıyordu. Eğitimciler oluşan yeni teknolojik koşullara bir anda uyum sağlamaya çalışıyor, yeni şeyler öğrenmeye, kendilerini geliştirmeye çalışıyorlardı. Üniversiteli gençler, iki yıldır uzaktan eğitim görüyordu ve bir kaç sene içinde edinecekleri meslekleri sahada nasıl uygulayacaklarına dair fikirleri yoktu. Aşılanma sırası henüz öğretmenlere gelmemişti, geldiğinde ise önce anaokullarından başlandı, ardından ilkokul öğretmenlerinin sırası geldi. Oysa o sırada yüz yüze eğitime gelenler, ortaöğretim 8. ve lise 12. sınıflardı. Yani evden online ders yapan öğretmenler aşılanmış, yüz yüze eğitim veren eğitimciler virüs kapma tehlikesine açık bir şekilde okula gidip gelmeye devam ediyordu, ta ki Sağlık Bakanlığı tarafından 7 Haziran 2021 tarihi itibari ile hepimizin yaş sınırı olmaksızın aşılanacağı duyurusuna kadar.
Üstelik yüz yüze olan eğitimin uzaktan eğitime, uzaktan eğitimin yüz yüze olan haline geçişimizde o kadar plansızdık ki akşam saatlerinde değişiklik haberini alıyor ertesi güne gözümüzü o şekilde açıyorduk. Bu konuda fikirler üretsek tartışsak bile söz sahibi değildik, sadece uygulama kısmında elimizden geleni yapıyorduk. Eğitim fakülteleri sessizliğini koruyor, değerli hocalardan fikir alınmıyordu. Yaşanan süreç bilimsel olsa da çözüm için bilimsel yöntemler kullanmıyorduk.
Yapılan açıklamalarda, dönem içinde okullara sayılı gün gelmenin yarattığı kayıp için telafi eğitiminden bahsediliyordu, ancak programın ne olduğu konusunda cevaplar henüz tam değildi. Tek açıklanan; bu telafi programının isteğe bağlı gelen öğrenci ve öğretmene göre yapılacağı, planlanan etkinliklerin talebe göre belli okullarda olacağı, öğrencilerin veli izni ile kendisine yakın olan okullarda bu etkinliklere katılabileceğiydi. Takibin ‘’telafidebendevarım.meb.gov.tr’’ platformu üzerinden edileceği, dayanışma için belediye, bakanlık ve sivil kuruluşlarından destek beklenildiğinden bahsediliyordu. Birçok öğrencinin çocuk işçi sınıfına geçtiğini düşünürsek çok geç kalmıştık.
O sırada 6 Haziran 2021 Pazar günü 8. sınıf öğrencilerimiz LGS de kendi sınavlarını verdiler. 1.5 senedir yaşadıkları bu zorlu sürecin üzerine öğrendiklerini, gelecekleri için sınavda ortaya koymaya çalıştılar. Sonrası mı? Tam bir hayal kırıklığı…
Tüm ders testlerinde çeldirici cevaplı sorular yer almıştı. Alanında uzman akademisyenlerin görüşü, Matematik dersi testinde 20 sorudan 9 sorunun zor ve çok zor sorulardan oluştuğuydu. 6 dersten hazırlanan bir sınavın özellikle bir derste bu kadar zor soruları içermesi yaşadığımız dengesizliğin sınava yansıması gibiydi. Eğitim çevresi nedenini sorsa da, cevap yıllardır değişmeyen cevaptı, bu bir sıralama sınavıydı ve çocukları birbirine kırdırmak gerekiyordu. Bu kadar haksız koşulların oluştuğu, öğrenme kayıplarının yaşandığı bir eğitim öğretim yılının ardından çocuklara uygulanan bu sınav ile bir kere daha sınıfta kalmıştık…
Evdeki tek tableti, LGS sınavına girecek 8.sınıftaki ağabeyine bırakıp, hiç derse girmeyen 4. sınıf öğrencisi tüm fedakârlığı yaparken biz neyi ne kadar doğru yapmıştık ki… Ya 6.sınıfa giden çocuğumuzun moto-kuryelik yaparken hayatını kaybettiği bir düzende neyin telafisini yapabilecektik?
Bu yazı bu çocuklara ithafen yazılmıştır…