Sinan Bey Merhaba,
İsmim Barış Tuğrul, sizi yalnızca Twitter üzerinden yaptığınız paylaşımlardan, daha spesifik olarak da Ortak’ın hikâyesi sayesinde tanıyorum. Böyle bir e-posta yazmak benim alışık olduğum, sıklıkla yaptığım bir şey değil; ama tahmin ediyorum ki siz her gün buna benzer onlarca e-posta ve mesaj alıyorsunuzdur, o yüzden kendimi bir anlamda bu konuda rahat hissediyorum.
Normalde sosyal medya platformlarını çok aktif olarak kullanan, paylaşımlarda bulunan birisi değilim; özellikle son 5-6 yıldır belki kişisel belki de toplumsal bazı sebeplerden dolayı bu mecralardan gittikçe uzaklaştım. Bundan yaklaşık bir ay kadar önce Ortak’ın hikâyesini tesadüfen fark etmemle beraber bu durum da biraz değişti; Ortak’ın hayatta kalma çabası ve sizin olağanüstü özveriniz beni çoktan pas tutmuş Twitter hesabıma her gün bakmaya, paylaşımlarınızı beğeni, şükran ve yürek sızılarıyla takip etmeye sürükledi. Küçüklüğümden bu yana hep kedili evlerde büyümüş, birçok kedi beslemiş, onların doğumlarına, büyümelerine, hastalanmalarına ve maalesef birçok defa da çeşitli sebeplerden dolayı ölümlerine yakından şahit olmuş biri olarak bu hikâyede kendimden çok büyük bir parça buldum. Ortak’ın yeni yeni açılmaya başlayan gözlerine baktığımda, sizinle oynarken ısırmaya çalışmasına şahit olduğumda içimi kaplayan duyguyu tarif edecek kelime bulamıyorum. Belki de işte tam da bu yüzden epeydir elimi ayağımı çekmiş olduğum bu mecraya sayenizde farklı bir pencereden bakmayı öğrendim, bunun için size ayrıca teşekkür etmem gerekiyor.
Benim kedi dost ve yoldaşlarımla olan kişisel hikâyem maalesef sizinki kadar güzel gelişmedi; bundan 6 yıl önce sokakta bulup arkadaş edindiğim Musti çok talihsiz bir şekilde karaciğer iflasından dolayı küçük yaşında melek oldu. Ona bakamamış olmak, ona onu bulduğum zaman söz verdiğim güzel hayatı verememiş olmak hâlâ yüreğimi sızlatır. Musti’yle kurduğum sevgi bağını da kolay kolay hiçbir varlıkla kurduğumu anımsamıyorum. Yine geçtiğimiz sene oturduğum apartmanın altındaki terk edilmiş dükkanda bulduğum ve annelerinin birkaç gün hiç uğramadığını gördükten sonra dükkana girip kurtarmaya çalıştığım üç bebek de her iki saatte bir uyanıp bebek kedi sütüyle biberonla besleme yapmama, ıslak pamukla tuvaletlerini yaptırmama rağmen bir haftasonu içinde teker teker elimde can verdi. Sadece birkaç gün benimle kamış olsalar da onları tek tek gömerken inanın yüreğim parçalandı.
Biliyorum, bazen ne kadar istesek, ne kadar uğraşsak da bir canlıyı hayatta tutabilmek elimizde değil; bunu 2015 senesinde amansız bir kansere yakalanan babamı hayatta tutabilmek için verdiğim mücadeleyle öğrendim, Musti ve bahsettiğim bebekler de bu dersi bana tekrar tekrar hatırlattılar. Bu yüzden Ortak’ın hayatta kalması, hayata tutunabilmesi şu anda büyük bir hayranlık ve şükranla takip ettiğim en anlamlı hikâye. Onun yavaş yavaş büyüdüğünü gördükçe, kendi kendine tuvaletini yaptığına, mama yemeye başladığına, sizinle oynadığına, adını öğrendiğine şahit oldukça kendi kendime “acaba gerçekten sahiplendirebilecek mi, nasıl kopacak Sinan Bey Ortak’tan?” demekten kendimi alamıyorum. Ama Ortak’ın hayat yolu nereye doğru evrilirse evrilsin siz sadece ona hayata tutunması için elzem olan bağı uzatmakla kalmadınız, aynı zamanda bizlere de hayatla başka nasıl bağlar kurabileceğimizi öğrettiniz. O yüzden de sadece Ortak adına değil, kendi adımıza da size ne kadar teşekkür etsek azdır.
Sinan Bey, dediğim gibi her gün buna benzer onlarca e-posta aldığınızı tahmin ediyorum; o yüzden zaman ayırıp da cevap veremezseniz inanın sizi gayet iyi anlarım. Biraz uzun da olduğunun farkındayım, bu yüzden de değerli vaktiniz için şimdiden çok teşekkür ederim. Ortak’ı yeni hesabından heyecan, ilgi ve sevgiyle takip etmeye devam edeceğim. Bu süreçte benim de aralarında olduğum tanımadığınız binlerce insanın her zaman yanınızda olduğunuzu muhakkak hissediyorsunuzdur, ama ben de bir kez daha bu vesileyle ifade etmiş olayım.
Sonsuz şükran ve sevgilerimle,
Barış Tuğrul, PhD /Hacettepe University Faculty of Communication