Sualtı yazılarında en sevdiğim dalışları gece yaptığımı anlatmıştım, bugün de yine gece dalışından ve gece dalışının keyfinden, güzelliğinden bahsedeceğim.
Aysız bir gecede bulutsuz açık havada şehirden ve ışık kirliliğinden uzak bir sahilde zifiri karanlığın içinde sadece dalgaların sesini duyarak denize girdiniz mi hiç? Karanlık ve soğuk su ile her temasınızda etrafınızda parlayıp sönen binlerce yakamoz nefes kesici bir güzellik değil mi? İşte bugün size yakamozun hikayesini ve aletli dalışın en keyifli, en huzurlu şekillerinden birini gece dalışını anlatacağım.
İlk başta ürpertici, korkutucu gelebilir biliyorum, hem aletli dalış, hem gece yani; karanlığın içine gizlenmiş bilinmezlik, soğuk su, sessizlik, derinlik, su altı canlılarının tahmin edilemezliği, insanı düşüncelere sevk ediyor. İlk anda akla korkutucu gelse de gece dalışı çoğu zaman en huzurlu, en keyifli dalışların adıdır bence.
Güzel sakin bir koyda, yumuşak havada yıldızların aksi dalgaların kıvrımlarında dans ederken yavaşça suya batıp fenerin ışığında bazılarını gündüz gözüyle göremeyeceğimiz birbirinden özel canlıların, gece avcılarının, gece uykucularının arasından süzülmek ve onları gündüze göre çoook daha sakin gözlemleme imkanını verir gece dalışı.
Gece dalışı için tüm aletli dalış aktivitelerinde olduğu gibi planlama ve planı uygulama önemlidir. Hele hele ekipte ilk kez gece dalışı yapacaklar var ise dalış planlaması ve brifingi ona göre ayarlanmalı, Buddy ekipleri tecrübe düzeyine göre en iyi güvenliği sağlayacak şekilde düzenlemeli.
Soğuk bir bölgede yapılacak gece dalışı öncesi, yeterli sıvı tüketimi, dalıştan önce her dalıştan önce olduğu gibi ısı kaybetmemek önemlidir, dalış sonrası için de insanı hızla ısıtacak, kurutacak malzemeler, içecek ve yiyecekler düşünülmelidir. Tüm dalışlardan önce çok yemek yemek ya da aşırı sıvı tüketmek sıkıntı verebilir ama gece dalışından önce sıkı bir akşam yemeği yememeyi, yemek keyfini dalış sonrasına bırakmayı tercih ederim ben. Gece dalışı deyince akla gelen ilk şey ışık kaynağı yani fener tabii ki her buddy ekibinin en az birer feneri olmalı ve mümkünse herkesin birer şarjı-pili, sızdırmazlığı, çalışıp çalışmadığı kontrol edilmiş feneri bulunmalıdır.
Sualtında fener kullanımının unutulmayacak püf noktası ise feneri ekipten insanların yüzeyde ve sulatına gözlerine tutulmamasıdır doğal olarak, karanlığın içinde güçlü bir fenerin gözünüze tutulması uzun süre rahatsızlık verebilir, görüşü kaybettirebilir. Eskiden fenerlerin pil ömrü kısıtlı iken ve çoğu zaman piyasada pillerin akülerin soğuğa ve basınca direnci az iken fenerlerin olabildiğince geç açılması salık verilirdi ama teknoloji bu yönden hayatımızı çok kolaylaştırdı.
Bildiğiniz gibi sualtında hala işaretlerle ve göz teması ile haberleşiyoruz bu yüzden gece dalışında haberleşmemizi işaretlerimizi fenerin ışığı ile örneğin daireler çizerek ya da işaretlerimizi fenerin ışığı üzerinde göstererek yapıyoruz.
Dalış malzememizdeki göstergeler hep fosforlu maddelerden üretiliyor. Bu sayede dalıştan önce basınç ve derinlik göstergelerine tutulan bir fener vasıtası ile dalış sırasında göstergelerin pırıl pırıl olmasını sağlıyoruz. Dalış bilgisayarlarının zaten iç ışıklandırması bulunduğundan fener ile ayrıca ışıklandırmaya ihtiyaç duymuyoruz. Gece dalışında dalış liderinin navigasyon bilgisi, bölgeyi tanıması çok çok önemli, tercihen asla ve asla ekipten hiç kimsenin daha önce dalış yapmadığı bir bölgede gece dalışı yapmıyoruz, zira derinlik, akıntı, rüzgar yönü ve daha bir çok değişken en keyifli dalışlardan biri olan gece dalışımızı kabusa çevirebilir.
Böyle diyorum ama yaptığım yüzlerce geç dalışı içinde sadece bir tanesinde acı çektim, onda da paletlerimden teki kırılmıştı, yani meselenin gece dalışı ile ilgisi yoktu…
Gece dalışının da suya girdiğimiz bölgede birilerinin bizi beklemesinde dalışın başlangıcından sonra kıyıda ya da teknede bir ışık kaynağı ile yüzeyi bize belli etmesinde fayda var. Şimdi böyle ardı ardına bir sürü dikkat edilecek ayrıntı sayıyorum ama önceden hazırlığı, planlaması, brifingi iyi yapılmış bir gece dalışından alacağınız keyfin benzerini ancak uzaya çıktığınızda hissedebilirsiniz. Gece dalışı insanı gerçek bir su altı kaşifi yapar, su altı canlılarını gündüz dalışlarından çok daha farklı renklerde, daha canlı, daha yakından görme şansınız olur.
Başta bahsettiğim gibi yakamozun içinde yüzmek, yakamozla dalmak pırıl pırıl ışıklar içinde bir rüyadır, deniz kapkara bir kadife gibi etrafınızı sararken yakamoz çevrenizde parlak bir ipek gibi yumuşacık sarar sizi.
Yakamoz çoğu zaman ay ışığının şavkı sanılır denizin üstünde ama aslında denizlerin su altı yaşamının çok güzel ve beklenilmedik bir sürprizidir bize.
Sualtı ve doğa ile ilgili olanlar elbet bu hikayeyi biliyorlardır ama olsun ben yine de anlatayım: yakamozun kaynağı ne ay ışığı ne de suyun dışından herhangi bir aydınlatmadır. Yakamoz suyun içinde yaşayan milyonlarca minicik gözle görülemeyecek planktonun dünyaya suyun en karanlık yerinde biz buradayız, ve sizin en önemli oksijen sağlayıcılarından biriyiz diye haykırdığı andır.
Gece dalışında çoğunlukla 18 metrenin altına inilmesi tavsiye edilmez ama uzun yıllar birlikte dalış yaptığım bir grup arkadaşımla yaptığımız bir kıyı dalışında çok iyi bildiğimiz bir dalış noktasında 25 metrede fenerleri kapatıp kollarımızı salladığımızda çevremizde oluşan ışık hareleri bize cennetten bir gece yaşatmıştı. Fenerleri kapalı tuttuğumuz 1-2 dakika boyunca çevremiz ışıl ışıldı ve kabarcıklarımız da ışıltıların arasında fokur fokur ağır ağır genişleye genişleye yüzeye doğru yükselirken duyduğum heyecan ve mutluluğu anlatmanın ne kadar güç olduğunu şimdi fark ediyorum.
Planktonların ışımasına biyolüminesans deniyor. Biyolüminesans çoğunlukla canlılardaki lüsiferin (ışık yayılımına neden olan maddelerin genel adıdır) ile oksijenin lüsiferaz enzimi sayesinde tepkimeye girmesi sonucu oluşuyor. Oksijenle lüsiferinin tepkimeye girmesi sırasında kimyasal enerji ışık enerjisine dönüşüyor.
Biyolüminesansın gerçekleşmesi için gerekli olan lüsiferini bazı canlılar kendileri üretir. Bazı canlılar da besin yoluyla ya da diğer canlılarla ortak yaşam sonucu elde eder. Örneğin deniz asteğmeni balığı (Porichthys notatus) lüsiferin ve lüsiferaz maddelerini besin olarak tükettikleri, bir çeşit kabuklu deniz karidesi olan ostrakodlardan (lüsiferin ve lüsiferaz üretirler) elde eder. Böylece ışık yayabilirler.
Bazı canlılar ise lüsiferin ve oksijenin bileşik oluşturmuş hali olan özel bir proteini kullanarak biyolüminesans yapar. Bu özel proteine “fotoprotein” denir. Biyolüminesans için bu proteini kullanan canlılarda lüsiferaz enzimi yerine kalsiyum iyonu kullanılır.
Biyolüminesansta yayılan ışığın rengi ortam koşullarına ve biyolüminesansı yapan organizmadaki lüsiferinin türüne bağlı olarak değişebilir. Örneğin birçok deniz canlısının biyolüminesans sonucu yaydığı ışık mavi ve yeşil renkte görülür. Çünkü ışık suyun içinde ilerlerken bazı dalga boylarındaki ışınlar soğurulur ve saçılır. Işık tayfının görünür bölgesindeki daha uzun dalga boyundaki ışınlar (örneğin kırmızı, sarı, turuncu renkteki ışınlar) suyun içinde daha kısa mesafe ilerleyebilir. Kısa dalga boylarındaki ışınlar (örneğin mavi ve yeşil renkteki ışınlar) ise suyun içinde daha uzun mesafeler katedebilir. Bu nedenle biyolüminesans yapan birçok deniz canlısından yayılan ışığı mavi ve yeşil renklerde görürüz…
Peki gece dalışında enteresan olan tek şey biyolüminesans ve planktonlar mıdır? Tabii ki hayır, su altı canlıların bir kısmı gece dinlenir, bir kısmı gece avlanır, işte gün ışığında göremeyeceğimiz, bazen görsek bile bizden hızla uzaklaşacak canlıları görme, izleme imkanı gece dalışında yakalanır. Üstelik gecenin karanlığına kamufle olmuş bir çok canlı fenerimizin ışığıyla büyülenmiş gibi kendini seyrimize bırakır, üstelik iyi bir fenerin kuvvetli ışığı bizim su altı canlılarının renklerini de olabilecek en güzel şekilde tadını çıkarmamızı sağlar.
2001 yılında Tayland’da Milli park olan Similan adaları yakınında yaptığım bir gece dalışı en unutulmaz dalışlarımdan biriydi çünkü yakında hiç bir ışık kaynağı olmayan bölgede aysız gecede yaptığımız dalışta gördüğüm balıkların, kalamarların, ahtapotların renkleri, ahenkle yüzüşleri orta suda karanlığın içinde kayboluşları, ve fener ışığı sayesinde göz göze gelişimiz rüya gibiydi. Hala canımın sıkkın olduğu anlarda moralimi düzeltmek kendimi iyi hissetmek adına bu dalışta yaşadığım su altı macerasını hatırlarım.
Şimdi taaa Tayland’daki bir dalıştan bahsettim ama ülkemiz sularında da gece dalışı çok ama çok keyiflidir. Akdeniz’in kendine özgü kamuflajı seven canlılarını gece dalışında saklanmadan yakalamak keşfetmek, onları uzun uzun gözlemlemenin keyfi bambaşkadır.
Gece dalışı bitiminde karanlıklar içinde yüzeye yükselen hava kabarcıklarını yavaşça takip ederek su yüzüne doğru ilerlerken fenerlerin ışıkları, yakamozlar karanlığın içinde ışığın dansı, denizin sessizliği ve dalgaların mırıltısı insana su altı yaşamının gerçekten iç uzay olduğunu ve aslında bu dünya hakkında ne kadar az şey bildiğimizi hatırlatır.