Hayattaki hangi duygu ya da tutum yaşam kalitemizi artırıyor? Hırs mı, cesaret mi, tutku mu, teslimiyet mi, yoksa aşk mı? Hangi kavramı seçersek seçelim kafamızda fazlasının bize zarar verebileceği konusunda ufak alarmlar çalıyor değil mi? Fazla hırs gözümüzü kör ediyor, fazla cesaret kendimizi saçma sapan durumların içinde bulmamıza sebep oluyor. Fazla naz âşık usandırıyor, fazla cips sivilce yapıyor. İsviçreli doktor ve kimyager Paraselsus, 16.yüzyılda, maruz kaldığımız şeylerin dozunun önemini şöyle anlatıyor; “Tüm maddeler zehirdir, ilacı zehirden ayıran ise dozdur.” O halde hayatımızı etkileyen kuvvetlere, başımızdan geçen türlü türlü maceraya dayanabilmek için gereken vasıflardan biri dengeli olabilmek. TDK’ya göre denge “bir nesnenin veya insanın devrilmeden durma hali, muvazene, balans, zihinsel ve duygusal uyum, istikrar” olarak geçiyor. Yazının burasına kadar kafalarımızda kelime anlamı, nitelik-nicelik ilişkisi gibi soru işaretlerimiz oluştuysa gelin denge kavramına iki farklı açıdan bakalım; Jill Çorapları ve Savaş Sanatları…
“İyi reklam kötü ürünün sonu olur.” Çocukken Gülse Birsel’in “Gag” programında Jill çoraplarının reklamını izlemiş ve bu yorumu duymuştum. O günden beri Jill Çorapları örneği benim imza örneklerimden biri oldu. Markaların farklı fonksiyonlarının denge içinde çalışmamalarının hangi sonuçları doğuracağına dair harika bir örnek… Önce reklamı hatırlayalım. –Youtube’dan reklamın orijinal halini izlemenizi özellikle rica ediyorum. Tek kelimeyle bir şaheser– Jill Çorapları oldukça büyük bütçeli bir reklam kampanyası ile müşterilerine kaliteli, sağlam ve her şeyden önemlisi “kaçmayan” bir çorap vaat etmekteydi. Oldukça kalabalık bir konvoy, Rio Karnavalını aratmayacak bir coşkuyla yürüyordu. Usta sunucu Halit Kıvanç “Atın, atın, eskimiş çoraplarınızı atın! Jill Türkiye’ye geliyor!” diye anons geçiyordu. İnsanlar balkonlardan, çatılardan eskimiş çoraplarını sokağa fırlatıyor, Jill çoraplarına çılgınca merhaba diyordu. Kaçmayan, eskimeyen çorap alt metniyle Jill çorapları kısa sürede tüketicinin gözdesi olmuştu. Reklam kampanyası o kadar başarılıydı ki tüketiciler üç gün içinde bütün stokları eritmişti. Ancak ürün ile reklam arasındaki dengesizlik firmanın iflas etmesiyle sonuçlanan süreci de başlatmış oldu. Çoraplar o kadar kalitesizdi ki reklamın mükemmelliğiyle gözü dönen tüketici büyük bir hayal kırıklığıyla ürünü tekrar satın almamayı seçti ve iyi reklam kötü malın sonu oldu. Sadece tek bir dikeyde güçlü olmak işe yaramadı. Güçlü bir reklam bütçesi veya yüksek adetli üretim markayı kurtaramadı.
Savaş sanatlarında denge konusu ise üzerinde uzun uzun konuşabileceğimiz harika bir konu. Kendinizi savunmak, ataklara karşı güçlü durabilmek ya da kolaylıkla pozisyon değiştirmek için mükemmel bir dengeye sahip olmak gerekiyor. Ayrıca savaş sanatlarındaki denge kavramı sadece fiziksel denge anlamına gelmiyor. İç huzur, duygusal gelgitler yaşamamak, hedefe odaklanmak ve sakin kalabilmek gibi ruhsal denge noktalarına da ulaşmaya çalışılıyor. Buradaki ilginç nokta ise şu; savaş sanatlarındaki denge, savaş sanatının ortaya çıktığı coğrafyaya göre değişmekte. Japon savaş sanatları dengeyi iki bacağın tam ortasına, hara denilen göbeğin biraz altı olarak tarif edilen ve ağırlık merkezimiz kabul edilen bir yere alırken, Çin menşeili branşlar dengeyi arkadaki ağırlığın üstüne alarak diğer ayağı saldırıya daha müsait bir konumda tutmaktalar. Filipin boksu ya da Arnis-Eskrima gibi branşlarda ise ağırlık öndeki ayağa verilerek denge sağlanıyor. Hangi savaş sanatını kullanacağınız, dengenizi hangi ayağınız üstünde kurmanız gerektiğini belirliyor. Başka bir deyişle tek bir denge türü yok ve dengenizi kaybettiğiniz anda yeniliyorsunuz.
Adaptasyon ile alakalı yazdığım yazıda “Denge” kavramına ufak bir göz atacağımdan bahsetmiştim. Yaşamın bize sunduklarına daha kolay adapte olabilmek için önemli unsurlardan birinin denge olduğunu düşünüyorum. Ancak hayatın sırrı denge midir, denge de olmak mıdır orasını bilemem. Zaten size hayatın sırrını internetten verebileceğini söyleyenlere de inanmayın. Yok öyle 10 mandala denge anlatımı. Sonra dengenizi kaybediyorsunuz. Bir sonraki yazıda görüşmek üzere…
Yazıyı podcast olarak dinlemek için buraya tıklayınız.