Hayal kurmak çocuklukta başımıza kendiliğinden gelen en güzel şeydir. Ta ki önce aile, sonra eğitim kurumları, sonra da sistem onu içimizden söküp alana kadar.
Çok emin başladım yazıya. Çok eminim evet. Oldukça uzun (bana göre?) süredir kurguya dayalı dersler veriyorum. Kurgu-kurmaca-yaratım hepsi bir arada. Ders verdiğim gruplar değişik yaşlarda. Miniklerim var mesela 6-8 yaş arası, Genç Yetişkinlerim 10-14 arası ve Yetişkinlerim var 20->a kadar ? Bir de işe yeni başladığım zamanla şimdi arasındaki parametreler. Çok değişken verilerle hareket edebiliyorum. En net çıkarımım ise baştaki cümlem. Sistem adeta canlı, ağzından salyalar köpürten, kocaman bir alet kutusu gibi, koleksiyonundaki tüm aletleri kullanarak büyük bir profesyonellikle içimizden hayallerimizi söküp alıyor.
En minikler hayaller kurabiliyorlar. Ta ki Yaratıcı Drama oyunlarında anne-babalarının rollerine girene kadar. Ama kendileriyle bırakıldıklarında sınırsızlar. Bazen bir maymun olup diledikleri gibi dans edip, şarkı söylüyorlar, “Maymunlar şarkı söyleyebilir mi?” sorusu akıllarına bile gelmeden. İnsanlara ‘Dil öğrenme dersi’ (kendi tasarımları) veren bir ördek gibi, olmayan bir dilde bildik tonlamalarla duygularını ifade ediyorlar. Ya da mutfakta yemek pişiren bir hipopotam oluveriyorlar. Tüm çalışmaları yaparken akıllarına ‘Neden?’ sorusunu yerleştirmiyorlar. Çünkü neden olmasın? Bu objeleri, kimlikleri gerçek hayatta görmüş olmuyorlar ama hayallerinde canlandırıyorlar. İnsanlığın bu sınırsızlık sayesinde aya gittiğini, kavramlar oluşturduğunu, yaşam tasarımları yaptığını biliyoruz. Nörologlar uzun süre beyni dinlendirmenin, boş bırakmanın, beyni çalışmaktan uzaklaştırdığını düşündüler. Ancak yapılan son araştırmalar gösterdi ki beyin dinlenmeye geçtiğinde daha aktif çalışıyor. Özelikle de gelecek tasarımları yapıyor. Kısaca, hayal kurabiliyorsa en üst düzeyde aktif olduğunu söylemek mümkün. Beyni boş bırakırsanız ya davulcuya ya zurnacıya… ? İnsan beyni çocukken sınırsız. Sonra yavaş yavaş şekillendirmeler, sınırlar oluşturulmaya başlanıyor. Çünkü: eğitim ?
Eğitim hepimizi ‘yanlışlar yapmaktan koruyan’ en harika (!) birimdir. Yanlış yapmak her yaşta en büyük korkularımızdan birini oluşturur. Hep doğruya yönelen eğitim sistemleri akıllarımızı da hep bir yöne doğru iteler. Akıl çok yönlü gelişebilecekken çoklu akıl biçimleri bilindik eğitim sistemleri sayesinde zamanla yerlerini bir tanesinin liderliğine yönlendirir. Oysa yanlışlar yapmak yaratıcılığın en önemli adımlarındandır. “Neye göre yanlış?” ne kadar klişe bir soru gibi görünse de İlköğretim döneminde mavi ağaç çizen çocuğa bunun yanlış olduğunu söyleyen yetişkin cehaleti daha klişe görünmektedir artık.
Bizler hayal kurarken beynimiz en yüksek performansına ulaşır demiştim. Bunun en büyük nedeni ise daha önce bir araya gelmemiş obje veya kelimelerin bulundukları yerden parça parça alınıp birleştirilmesi işlemi nedeniyle olur. İlk öğretimde eskiden gördüğümüz fişlerle öğrenme sisteminde nasıl bazı kelimeleri daha önceki cümlelerinden bağımsız olarak alıp, kolaj yapıp yeni bir cümle oluşturuyorsak, işte beyin de hayal kurarken aynı işlemleri yapar. Daha önce bir araya gelip gelmediklerini düşünmeden. Art korteks herhangi bir cismi algılarken binlerce elektrik sinyalini kullanarak yine binlerce sinir hücresini çalıştırır. Bu çalışma cismin niteliklerini beyne kodlama işidir. Bu kodlamalar sayesinde cisimleri çok kısa sürede birbirinden ayırabiliriz. Freddie Mercury’nin sarı ikonik ceketi ile aynı sarı renkteki bir muzu görür görmez farklı olarak tanımlayabilmemiz bu işlem sayesindedir. Sarı, deri, üste giyilen, çok leziz görünen, bıyıklının üstündeki harika ceket; muz tanımı olmayacaktır. Böylelikle birbirine benzer nitelikte bile olsalar cisimleri başka özellikleri sayesinde anında ayırabiliriz. Sarı ceketli Freddie Mercury hayalimiz için beynin belli grubu hemen devreye girer, muz, sarı Taksi, Güneş ya da Marilyn Monroe saçları için de başka beyin şekilleri devreye girer. Buradaki tanım, beynin daha önceden kodladığı farklı noktaları birleştirmesidir. Her kelime için farklı bir harita oluşur böylece. Haritadaki belli bölgeleri yerinden çıkartıp başka bir haritayla birleştirme işlemi ise karmaşık gibi görünen hayal kurma işlemidir. Bu ‘aynı anda sentezleme’ yoluyla, kafatasımızın içinde sonsuz sayıda imgeyi bir arada hayal edebilecek bir kompütere sahibizdir. Beyindeki bu sinir hücresi liflerini en seri şekilde birbiriyle buluşturma, haritalama görevi tahmin edebileceğiniz gibi çocuklukta oluşur. Bu lifler miyelin adlı bir madde ile kaplıdır. Miyelin ne kadar kalın bir tabaka oluşturabilirse elektrik sinyallerini sinir lifine o kadar hızlı iletebilir. Böylece hızlı çalışan bir beyin tanımından söz edilebilinir. Zeki tanımının, analitik düşünebilmenin, hayaller kurabilme işleminin en büyük yaratıcısı da bu miyelindir. Bu yaratıcı ise çocukluk döneminde oluşur ve güçlenir. Kısacası çocuklukta kurduğumuz hayaller, ileri yaşlarda beynimizin işlevini büyük oranda etkileyecek kodlamaları, sinir iletilerini, miyelinleri oluşturarak geleceğimizi belirleyecektir. Beyin böyle çalışır.
Gelelim derslerdeki yetişkinlerimize. Yaptığım çoğu derste hayaller kurabilmek için mantıklı neden arayanlara zorlamalarla nedenler bulsam da yine de hayal kurmakta engelliler. Bu engellemeler çocuklukta oluşmaya başlıyor. Önce anne-baba, sonra eğitim sistemi, sonra mahalle baskısı, eş, dost, tanıdık, kurallar, zorlamalar, şartlanmalar derken hayal kuramamaya başlıyor beyin. Hayal kurma lüksü verilen çalışma süresinde, “- çok mantıksız oldu bu hayalim.” diyen kişilerin iç dünyasının ağırlığı doluyor odaya. Sistem bizi mantıklı da yapmıyor. Mantık öğrenmiyoruz, düşünme ve eleştiri yöntemleri bilmiyoruz. Sadece düşünebildiğimiz biçimin mantıklı olduğunu varsayıyoruz çünkü genele uygun. Ki bu genelde de doğru olmuyor. Tek derdimiz bu olsun’culara şunu söylemek isterim ki; olmasın. Bu çok büyük bir dert. Hem bireysel açıdan hem de insanlığın durumu açısından hayal kuramayan beyinlerin ne kadar tek yanlı çalışıp körelebildiğinden haberdarız artık. Gelişimi, yaratımı ve bunları tetikleyecek olan sanatı engelleyen şey hayal kurmaktan yoksun beyinler yetiştirmek olacaktır.
Yapılması gereken, vazgeçmek değil, adım adım ilerlemektir. Her türlü hastalıkta olduğu gibi tek bir hap yok, yarım bardak suyla yuttuğumuz anda bizi hop diye ayağa kaldırsın. Önce egzersizler yapmak iyi olacaktır. Kendimizi başka bir mekânda, yerde ya da zamanda sadece yürürken, belki su içerken, yüzerken hayal etmek gibi. Anlık, çok kısa süreli hayaller olabilir. Bizi mutlu edecek, beden ısımızı yükseltecek hayaller olmalı. Genelde aklımızı sarmalayan, sapık katilden kaçma (yine öğrencilerden gelen hayal örneği) hayali olmamalı. İstediğimiz bir durum. İmkânsız olan mı? Hep bu soru. Hayalde imkânsız yoktur. Mutlaka gerçekleşsin diye kurulmaz hayal. Mutlu olmak, zihnimizi genişletebilmek için de kurulur. İlk adımı kafamızın içinde şekillendirebilmeye başladıktan sonra süresini uzatabiliriz. Sonrasında ise tüm sınırları kaldırabiliriz. Birtakım oyunlarda, filmlerde, kitaplarda olduğu gibi. Neden uzayda olmasın ki dönme dolabımız, dondurmamızı neden bulutlar gökkuşağından koyup bize vermesin? (Minik öğrencilerden hayaller). Yanlış yapmayı önemsemezsek yaratıcılığımız devreye girer. ‘Çok saçma-olacak şey değil-yok artık daha neler’ kalıpları beynimizin nidaları durumuna geldikleri andan itibaren robotlaşma kaçınılmaz olacaktır. Saçma her zaman hata ya da kötü bir şey değildir. Saçma zaman zaman aklın emniyet supabıdır. Bedenin rahatlamasını, kasların gevşemesini sağlayabilen bir önlemdir ‘saçma düşünmek’. Bazen de felsefenin, sanatın, matematiğin, bilimin ön çalışmasıdır.
Bedenin kasılması içinde bulunduğumuz yüzyılın en kronik hastalıklarındandır. En fazla ilaç kullanımlarından biri psikosomatik durumlar için geçerli. Bedenin sürekli kasılması omurgamızın yapısını ve beden-beyin ilişkisini önemli oranda etkiler. Bu da zamanımızın büyük salgınlarından biridir. Tek tiplilik, robotlaşma, parçalanma, kopma, uzaklaşma gibi tanımlarla duygu körelmesi tanımları oluşmuştur. Bunlar için çok fazla araştırmalar, çalışmalar yapılıyor. Gevşeme teknikleri, ses çıkarabilme, nefes teknikleri gibi, gülme egzersizleri yapılan pek çok tıp kurumu ve kurs var. Biz bugün Primatların ve farelerin de gülebildiklerini biliyoruz artık. Şempanzelerin oyun oynarken farklı, gıdıklanınca farklı güldüklerini, bundan haz aldıklarını biliyoruz. İnsanlık yavaş yavaş gülmeyi unutuyor. Hayal kurmayı unutuyor. Oysaki hayvanlardan ayrıldığımız en farklı noktamız, konuşuyor olmamız değil kurgusal tasarımlarda daha seri olmamız. Hayal kurabildikçe, tıpkı güldüğümüzdeki gibi bedenimiz ve beynimiz genişleyecek, gevşeyecektir. Dış uyarımlar, bilgi denilen tasarımlar daha güçlü algılanabilecektir. ‘Bu hayalim çok saçma oldu’ cümlesindeki çelişki insanın kendisiyle olan ilişkisi hakkında önemli bir fikir verir. Hayal kurdukça beynimizin kapasitesi nasıl genişliyorsa, yaşantımız da bundan büyük oranda etkilenecektir. Hayaller kurabilmeli dahası hayallerimizi içimizden koparanlardan inatla geri almalıyız. Keşke dans edip şarkı söyleyebilen maymunlar olarak kalsaydık.