A’dan Z’ye Memleket: Lümpen

0
297

İyi iplikten ehil ellerde iyi dokunmuş kumaş gibisi yoktur. Hele bu kumaş ehil ellerde dikilirse giyen kötü olsa bile nitelikli gösterebilir içindekini. Oysa kötü iplikten, kötü ellerde dokunan kumaş giyildikten bir süre sonra yer bezine döner. İşte bu kumaşa Almanlar lümpen demişler. Lümpen Almanca “paçavra” manasına gelir.

Türkçe de yamru yumru, uydurma, derme çatma, bayağı, alelade, basit, görgüsüz, aptal, düşünemeyen, halkın en alt tabakasına ait gibi birçok anlamda kullanılıyor.

Marks ve Engels, proleteryanın bir kesimini lümpen olarak tanımlamışlar. Tüketim alışkanlıklarının esir aldığı, tüketme dışında, başkasının üretimini mirasyedi gibi tüketen, varlıklarının hiçbir anlamı olmayan, iradelerinin üzerine yatarak yalnızlaşmayı tercih eden, hiçbir duruşu, tavrı, projesi olmayan insanlardan oluşan sınıf bilincine sahip olmayan işçilere lümpen proleterya demişler.

İster Marksist literatüre bakın ister genel olarak sözlük anlamına… Lümpen paçavradır.

Birinin lümpen olduğunu nasıl anlarsınız?

Dönemseldir: Bi bakarsınız bir anda ortaya çıkmış, aslında icat edilmiş… Çünkü piar çalışmasının ürünüdür. Alet olarak getirilmiştir. Geçmişinin başlangıcı yerleri süpürmektir. O, geçmişte ne üretmiş, ne de üretime katkı sunmuştur. Nerden çıktı bu şahıs dersiniz. Kısa yoldan, emek vermeden kazanmak hedefidir. Bu nedenle kestirmeden gelmiştir. Ya birini iktidara taşımaya, ya iktidar olmaya, ya zengine köprü olmaya, ya da bir genel müdüre basamak olmaya adaydır.

Halk avcısıdır: Halka yaranmaya çalışır. Halka hizmet etmek değil, oy toplamak, taraftar elde etmek, alkış almak, pohpohlanmak ister. Girdiği topluma göre şekil alır. Bazen kabadayı tavırlarıyla, racon keser. Mesela seçimden sonra ya da bir maçtan sonra “koyduk mu?” diye sorar.

Entellektüelleri sevmez: Çünkü kendisi entelektüeller gibi ehil ellerde dokunmamıştır. Onları aşağılayarak kendini yüceltir. Mesela “papucumun akademisyeni” diyebilir. Ya da “hukukçu olmak için ille de hukuk fakültesi okumaya gerek mi var?” diyebilir. Çünkü okumayla işi yoktur. Bildikleri duyduklarından ibarettir. Okuması gerekirse de kitapların özetini ister. Amacı laf cambazlığı yapmak için malzeme sağlamaktır.

Düşmanlıktan beslenir: Çatışmada iyidir ama fiili bir savaşta şehit filan olmak istemez, bunlarla işi olmaz, savaşa gitmez ama hamaseti iyi bilir. Dolduruşa gelmez, dolduruşa getirir, gaz verir. Yoldaşlık, kardeşlik, sınıf bilinci gibi kavramlara uzaktır. Hedefine yönelmiştir ve amaç için her yol mubahtır. Açık yakalamak için fırsat kollar. Fırsatını bulunca “lafı gediğine koyar.” Lafın gediğine ulaştığını düşünüyorsa yan gözle kalabalığı gözler, onay bekler. Bazen karizmatik davranmaya çalışırken, bacak bacak üstüne atar, bazen ellerini, bazen gözlerini kullanır. Ses tonunu alçaltır, yükseltir. Türlü hallere girer ve çıkar. Bu çalışmalar esnasında zaman zaman rezil olur, düz yolda burnunun üstüne düşer, bazen eşekten düşer, rezil olur ama aldırmaz. Meşin gibi yüzü vardır, rengini belli etmez.

Arsızdır, utanmayı bilmez: Sadece güçlüden korkar, ona boyun eğer. Halk güçlü değildir bu nedenle rahatlıkla halk düşmanlığı yapar. Diyalektik düşünmeyi bilmez. Düşüncelerini ifade etmeyi değil laf ile torba doldurmayı planlar. Düşünce diye söyledikleri kendi fikri değildir. Bir yerlerden çalıntıdır. Okumaz, araştırmaz, değer üretmez, popülist söylemlere güvenir. Aptal idare etmeyi ister. Akıllı insanlar ile karşılaşınca fena halde edepsizleşir. Adeta bir lağıma dönüşür. Sap yer saman tükürür.

Her şeye maydanozdur: Her konu hakkında fikir beyan eder ama bunlar fikir değil propaganda malzemesidir. Bir kariyere sahip olabilirse de girdiği yeri talan eder. Ondan sonrası tufandır. Tufanın dağıttığını toplamak yine entelektüellere kalır. Ancak halk bunu görmez. Çünkü entelektüeller reklamcı değildir. 

Lümpen, paçavra olduğunu bilir mi?

İçten içe bilir. Zira yerleri onunla süpürmüşlerdir bugüne kadar. Paçavralığa alışkındır, hiç yüksünmez bundan. Bildiği tek gerçek şey de budur zaten. Muktedirlere yaltaklanarak makam, mevki, servet, unvan elde etmek ister. İyi bir kumaş olmak istediğinden değil… Sadece yerleri süpürmek istemez o kadar. O iyi bir kumaşın ne olduğunu bile bilmez… Bu nedenle bir lümpenden kendisine yapılan haksızlıklar için, yoksulluğu için, eğitimsizliği için, aşağılandığı için sınıf bilinci ile sorumlulardan hesap sormasını, sistemi değiştirmek için mücadele etmesini beklemek saflık olur.  Çünkü Tarih’in en tehlikeli kesimi lümpenlerdir.

Lümpenlik sadece yoksulluktan, aşağı tabakadan, mafya ilişkilerinden, uyuşturucu kullananlardan mı doğar? Burjuva lümpen olmaz mı? Olur tabii. Sınıfının bilincinden habersiz herkes lümpendir. Burjuvalar, feodal derebeylerine göre ilerici bir kesimdi. Orta Çağ’ın sona ermesini sağlayan burjuvalar, hem maddi zenginliğe hem kültürel zenginliğe sahiptiler. Bilgili, kültürlü, sanattan, edebiyattan zevk alan, bilimsel alanda ilerlemeyi amaç edinmiş insanlardan oluşuyordu burjuva. Ancak yüzyıllar sonra o burjuvanın içinden paçavralar çıkmaya başladı. Para dışında hiçbir kültürel şeyle ilgilenmez oldular. Dünyanın en değerli sanat yapıtlarının Ortadoğu’da barbarlar tarafından yakılıp yıkılmasına, müzelerin talan edilmesine bile ses çıkarmadılar oradaki petrolden çıkar sağlamak uğruna. İşte burjuva paçavralar da dünyada kendilerini böyle gösterdiler. Kapitalistler kapitalizmi de bozdular.

Memleketimizde lümpenlik ne zaman başladı, nasıl bu denli, trollüğe varacak boyutlara geldi?

1980 darbesi sadece Türkiye’de yapılmış darbe değildi. 1980-90 arası dünyanın birçok “gelişmekte olan” ülkesinde darbeler yapıldı. Elbette bu darbeler bir şeye karşıydı. Sosyalist mücadeleye… Bizdeki bahaneleri sağ-sol çatışması “anarşik anarşik hareketler”di. Peki, diğer ülkelerde neyi bahane etmişlerdi? Bahanelere saf köylünün, apolitik insanların ihtiyacı vardı. Politik insanlar darbenin neden yapıldığını biliyorlardı. Dünya değişecek, yeniden dizayn edilecekti. Kapitalist sistem önündeki engelleri kanla aşmaya kararlıydı. Darbeci generaller kırmızı kaftanlarını giymiş ellerine kılıçlarını almışlardı…

İşte o kan, o korku, o apolitiklik yarattı memlekette lümpen tayfasını. Darbecilerin 3 yıllık saltanatı yerini sözde demokrasiye bıraktı. Özal’la birlikte “benim memurum işini bilir” sözü yayıldı tüm topluma. İşini bilmekten kasıt “gemisini yürüten kaptan” sözüne denk geldi. Bu da yerini bencilliğe, bireyciliğe “her koyun kendi bacağından asılır” düzenine denk geliyordu. Dejenerasyona tepeden olur verilince alttakiler yozlaşmayı hoş görmeye meylettiler. İşte lümpen takımı böylece tarihin en kullanışlı aparatları olmaya böyle aday oldular memlekette. Yukarıda söylediğimiz tüm ahlaksız özelliklere haiz paçavralar medyadan, iş yerlerine, fabrikalardan, sosyal medyaya kadar “gönüllü kulluğa” hazırdılar.

Türkiye’de lümpenlerin artışı en yoğun AKP döneminde yaşandı.  Güya CHP’nin elitist politikalarından faydalanarak “size cahil dediler, aşağıladılar” sözleriyle cehalete övgüler dizen iktidar, tüm o ayak takımını tatlı hayat vaatleriyle yanına alarak iktidar oldu ve iktidarda kalıyor. “Cehaletin ferasetine güveniyorum” diyen akademisyenin söyledikleri oy toplama kampanyasının çok ötesinde idi. Yozlaşmanın kitabını yazdı tüm o paçavralar.

“Eski Türkiye yok artık” diyordu Erdoğan. Evet, eski Türkiye bir darbe ile yerini 40 yılda yozlaşmış bir topluma bırakmıştı. Bu yozlaşmanın içinde sadece lümpenler değil, yozlaşmış solcular da vardı.

Ama siz yine de korkmayın! Lümpenler tehlikelidir ama bilgi ve bilinç iyi dokunmuş bir kumaşa benzer. Hele ehil ellerde dikilmeye görsün… Üzerimize giyer, yola devam ederiz.

CEVAP VER

Lütfen yorumunuzu giriniz!
Lütfen isminizi buraya giriniz