Haziran Sızısı…

0
307

Ne isterler şu Haziran’dan? Her daim hışmına uğramış bu ülkede egemenlerin! Ne yaprağın döker ağaçların ne yolları kapatır kar ile ne de sel baskını yağmurların ayıdır. Adalet ister, eşitlik ister her daim. Ne çekmişse memleket sevdasınadır.

“Memleketim, memleketim
Ne kasketim kaldı senin ora işi
Ne yollarını taşımış ayakkabım
Son mintanım da sırtımda paralandı çoktan
Şile bezindendi

Sen şimdi yalnız saçımın akında
İnfarktında yüreğimin
Alnımın çizgilerindesin memleketim
Memleketim, memleketim…”

Ne güneşten kavurur ne soğuktan dondurur. Umudu örer daha iyi bir dünya için Haziran.

“Dayan kitap ile dayan iş ile. Tırnak ile diş ile umut ile sevda ile düş ile dayan rüsva etme beni…”

Haziran’da ölür sevdiklerimiz. Haziran’da isyan eder, öldürülür gençlerimiz! Güzelim Haziran’ı ve dahi 11 ayı bize zehir etmeye kararlıdır İktidar!

 “Ağaçları kestirmeyeceğiz. Fakir fukaranın gölgesinin kesilmesine izin vermeyeceğiz” 

der Sırrı Süreyya Önder ve başlar Haziran’da Gezi Direnişi.

1 Haziran 2013 Ankara’nın göbeğinde polis Ahmet Şahbaz, vurur başından, 14 Haziran’da hayatını kaybeder Ethem Sarısülük. Katiline 15 bin 200 lira ceza keserek parayı ver istediğini öldür demektedir hukuk! Analar Haziran’da ağlar, kardeşler dile gelir. İkrar Sarısülük abisini anlatır. “Evimiz çok yüksek değil. Ethem hiç anahtar taşımazdı. Eve balkondan girerdi. Annem, kardeşim öldürüldüğünden beri kendi odasında değil de hep o balkonda yattı. Biliyoruz ki, bir gün çıkar gelir diye Ethem’in yolunu gözlüyor.”

2 Haziran 2013 19 yaşındaki Ali İsmail Korkmaz, polisin basınçlı su ve biber gazlı müdahalesinin ardından ara sokağa kaçar. Burada sivil giyimli beş-altı kişinin sopalı saldırısına uğrar. 3 Haziran 2013’te Mavi Hastanesi’nde yapılan ilk müdahalenin ardından kafa travması açısından değerlendirilmek üzere Yunus Emre Devlet Hastanesi’ne sevk edilir. Burada tomografisi çekildikten sonra evine gönderilir. Evine gidip uyuduktan sonra fenalaşan Korkmaz’ın, götürüldüğü Eskişehir Devlet Hastanesi’nde yapılan tetkiklerde beyin kanaması geçirdiği belirlenir. Sevk edildiği Eskişehir Osmangazi Üniversitesi Hastanesi’nde 4 Haziran’da beyin ameliyatı olur. Ameliyat sonrası yoğun bakım servisinde tutulan Korkmaz, üç dört gün ilaçlarla uyutulur. İlaçların kesilmesinin ardından solunumu ve bilinci açılmayan Korkmaz, yoğun bakım servisinde solunum cihazına bağlı olarak tedavi altında tutulur. 3 Temmuz 2013’te solunum cihazından çıkarılır, kendi kendine nefes almaya başlar ancak bilinci yerine gelmez. 10 Temmuz 2013 günü öğle saatlerinde yaşamını yitirir.

Anne Emel Korkmaz’ın Haziran sızısı dinmez. 7 yıl sonra “En çok yaralayan adaletsizlik oldu. Yedi yıl geçmesine rağmen o görüntüleri hâlâ izlemedim. Bakamam zaten, darp edildi lafı dahi canımı bu kadar yakarken, darp edilirken görmek beni bitirir. Mahkeme heyetine çok güvenmiştik. Bütün dünya izledi her şeyi. O görüntülere rağmen katillere ödül niteliğinde ceza vermeleri beni çok yaraladı” diyecektir.

2 Haziran 2013 Gece Ümraniye Bir Mayıs Mahallesi’nde yürüyen grubun üzerine doğru hızla giden aracın çarptığı Mehmet Ayvalıtaş’ın ölümü kayıtlara trafik kazası olarak geçer. Aracın sürücüsü, ifadesinin alınmasının ardından tutuksuz yargılanmak üzere serbest bırakılır. Sonra beraat ettirilir. Oysa avukatlarının açıklamalarında Mehmet’i öldürenler arabalarını bile isteye kitlenin üstüne sürmüşlerdir. Egemenler, Haziran’a düşmandırlar bu nedenle katilleri aklarlar! “Annesi Fadime Ayvalıtaş 13 Aralık 2013’te kalp rahatsızlığı nedeniyle hayatını kaybetti” der gazeteler. Kalp rahatsızlığı değildir ölüm nedeni. Evlat acısı, Haziran sızısıdır.

3 Haziran 2013 Abdullah Cömert Hatay’ın Antakya ilçesinde Gezi direnişi sırasında başına isabet ‘ettirilen’ gaz fişeği nedeniyle hayatını kaybeder. Cömert’in ölümünün ardından cinayetle ilgili polis memuru Ahmet Kuş önce 13 yıl 4 ay hapisle cezalandırılır. Mahkeme Kuş’un tutuklanmasına yer olmadığına hükmeder. Karar Yargıtay 1. Ceza Dairesi tarafından bozulur. Bozma kararının ardından yeniden yapılan yargılamada ancak 2020 yılında sanık polise 6 yıl 10 ay 15 gün hapis cezası verilir. Yargıtay verilen cezayı onar ve Ahmet Kuş tutuklanır. Dava sürerken anne Hatice Cömert 2019 yılında beynine pıhtı atması sonucu yoğun bakıma kaldırılır. Kendisine “cumhurbaşkanını tehdit” suçlaması ile soruşturma açılır. Her ne kadar takipsizlik kararı ile sonuçlansa da bu süreç ve oğlunun acısı hasta eder Hatice anneyi. Hastaneden çıkar çıkmasına amma iyi değildir. 9 yıldır yüreğinde Haziran sızısı, “camda Abdocan’ı beklemektedir.”

16 Haziran 2013: Okmeydanı’daki evinden ekmek almak için çıkar Berkin Elvan. Polisin hedef alarak attığı gaz fişeğiyle başından vurulur. 269 gün komada kalır. On beşinci yaşına komada girer. 16 kilo kalan bedeniyle 11 Mart 2014’te ölür. Katil Fatih Dalgalı için 2021 yılında 16 yıl 8 ay hapis cezası için anne Gülsüm Elvan “16 yıl, 16 yıl. Ne güzel hesaplamışlar 16 kiloya 16 yıl. Ben bunu kabul etmiyorum. O içeri girene kadar durmayacağım. İçeride değil hala dışarda görevinde. Hangi çocuğa sıkacak diye her gün bunu düşünüyoruz” der. Anne ve babanın Haziran sızısı devam etmektedir.

28 Haziran 2013: Diyarbakır’ın Lice ilçesi Kayacık köyünde kalekol yapımlarını protesto eden ve Kayacık Köyü Jandarma Karakolu önünde toplanan gruba jandarmanın ateş açması sonucu Medeni Yıldırım yaşamını yitirir, dokuz kişi de yaralanır. 2015’de açılan davada er A.Ç hakkında beraat kararı 2018’de bozulur. Yeniden başlayan yargılama 2021’de yine A.Ç’nin beraatiyle sonuçlanır. Haliyle devletin cevaplaması gereken Medeni Yıldırım’ı kim öldürdü sorusu da cevapsız kalır. Anne Fahriye Gündüz içindeki Haziran sızısını dillendirir; Benim oğlumun acısı hâlâ taze. Bize 4 saniye hayatta kalabildiğini söylemişlerdi. Bu acıyla aylardır yaşıyorum. 4 saniyede öldürdüler, 4 yılda adaleti getiremediler. Peşini bırakmayacağım. Beni, hayal kırıklığına uğratanlara hakkımı helal etmiyorum. Duruşmada, yaşadığım acıyı anlattım ve ‘Adaletinize kalmış’ dedim. Bu muymuş adalet? Bütün sorumlular yargılanana kadar bu davanın peşini bırakmayacağım…”

Haziran ayı biter, Haziran sızısı biter mi? Haziran’ın artçıları öldürmeye devam eder. Hatay’ın Antakya ilçesine bağlı Armutlu Mahallesi’nde 10 Eylül 2013 tarihindeki eylemde polis saldırısı sırasında yaşamını yitiren Ahmet Atakan’ın ailesi ve mücadele arkadaşları 9 yıldır adalet bekler. Atakan’ın davası bile açılmazken anne Emsal Atakan’a dava açılır. Haziran sızısıyla yüreği yanan Emsal anne seslenir; Oğlumun davası bile açılmadı, ben bir anne olarak katillere katil dediğim için yargılanacağım…

 21 yaşındaki Hasan Ferit Gedik 29 Eylül 2013’te İstanbul Gülsuyu’da uyuşturucuya karşı yürüyüşte, çete üyelerinin protestocuların üzerine ateş açması sonucu vurularak öldürülür. 35 sanıklı davada, sanıklar Şahin Eren, Hakan Taşhan ve Doğukan Çep’in Hasan Ferit Gedik’i öldürdükleri gerekçesiyle “kasten öldürme” suçundan 25’er yıl hapis cezasına çarptırılması, sanıklar Şahin Eren, Hakan Taşhan ve Doğukan Çep hakkında, 3 kişiye yönelik “kasten öldürmeye teşebbüs” suçundan 22’şer yıl 6’şar ay hapis cezası verilmesi, diğer sanıkların, yağma ve kasten yaralama suçları başta olmak üzere haklarında açılan davalardan 7,5 aydan 10 yıla kadar değişen oranlarda hapis cezasına çarptırılması Haziran’ın yüreğimizi yakan ateşine biraz olsun su serper.

Gezi’de yitirdiklerimiz Haziran’da ölmenin zor olduğunu bilirlerdi kuşkusuz… Çünkü onları okudular, onlarla büyüdüler, yollarını onlarla aydınlattılar:

2 Haziran 1970 Orhan Kemal öldü.

Nazım Hikmet ve Orhan Kemal Bursa Cezaevi’nde birlikte yatmışlardır. 26 Eylül 1943 Pazar sabahı Orhan Kemal’in cezası biter, hapishaneden ayrılır. Ayrılmadan birkaç gün önce Nâzım Hikmet’e bir şiir yazar. Kendisine okur ve ağladığını görür;

NÂZIM HİKMET’E

Sen
“Promete’nin çığlıklarını
Kaba kıyım tütün gibi piposuna dolduran adam”
Sen benim mavi gözlü arkadaşım
Kabil değil unutmam seni…”

Ve belki Orhan Kemal ile aynı gün ölen Ayvalıtaş ve aynı gün dövülerek ölüme yatırılan Ali İsmail’in de bir gün önce vurulan Ethem’i unutmaları kabil değildi ve o öfke ile direnirken pusuya düşürüldüler.

2 Haziran 1991 Ahmed Arif öldü.

Asıl adım Ahmed Önal, Ahmed Arif olarak bilinirim. Öz anamın adı Sayre, Kürt’tür. İki yaşındayken kaybettim onu, kardeşimin doğumu sırasında. Beni büyüten, emziren, yedirip içiren, eğiten Arife anamdır. Babam; Kerküklü Arif Hikmet, Kürt değildir. Rivayete göre, babamın büyük babası Rumeli’den göçmüş buralara. Bu üçünü de çok severim, hayatta laf söyletmem onlara”

Ne onlara laf söyletti Ahmed Arif ne de Anadolu’ya… Bedelini ödeyerek ama dimdik göçtü bu dünyadan. Sözü kaldı bize miras. Öyle umutsuzluğa düşme dedi bize. Öyle yıkma kendini, yürü…

Öyle yıkma kendini
Öyle mahzun, öyle garip…
Nerede olursan ol
İçerde, dışarda, derste, sırada
Yürü üstüne – üstüne
Tükür yüzüne celladın
Fırsatçının, fesatçının, hayının…

3 Haziran 1963 Nâzım Hikmet öldü.

Ne Nazım’ı anlatabilirim bu kısacık köşede, Ne Orhan Kemal’i ne de Haziran’da ölmenin zorluğunu… Hasan Hüseyin Korkmazgil hem Nazım’ı hem Orhan Kemal’i hem de Haziran sızısını anlatmış bu şiirde. Okudukça anlıyor insan ezilenlerin bitmeyen çilesini. Haziran’da Ölmek Zor!

“Orhan Kemal’in güzel anısına

sokaktayım
gece leylâk
ve tomurcuk kokuyor
yaralı bir şahin olmuş yüreğim
uy anam anam
Haziranda ölmek zor!

çalışmışım on beş saat
tükenmişim on beş saat
acıkmışım yorulmuşum uykusamışım
anama sövmüş patron
ter döktüğüm gazetede
sıkmışım dişlerimi
ıslıkla söylemişim umutlarımı

asmak neyi kurtarır
öldürmek neyi
yaşatmaktır önemlisi
güzel yaşatmak
abeceden geçirmek kıracın çekirgesini
ekmeksiz yuvasız hekimsiz bırakmamak

«uyarına gelirse
tepemde bir de çınar»
demişti on yıl önce
demek ki on yıl sonra
demek ki sabah sabah
demek ki «manda gönü»
demek ki «şile bezi»
demek ki «yeşil biber»
bir de Memet’in yüzü
bir de güzel İstanbul
bir de «saman sarısı»
bir de özlem kırmızısı
demek ki göçtü usta
kaldı yürek sızısı
geride kalanlara

yıllar var ki ter içinde
taşıdım ben bu yükü
bıraktım acının alkışlarına
3 haziran ’63’ü

bir kırmızı gül dalı
iğilmiş üzerine
okşar yanan alnını
bir kırmızı gül dalı
Nâzım ustanın

gece leylâk
ve tomurcuk kokuyor
bir basın işçisiyim
elim yüzüm üstüm başım gazete
geçsem de gölgesinden tankların tomsonların
şuramda bir çalıkuşu ötüyor
uy anam anam
haziranda ölmek zor!”

Yıllardır şuramızda bir çalı kuşu öter. Her Haziran’da gözlerimiz yüreğimizden damıttığı acıyı akıtır ve sabrımız bir halıyı dokur gibi ilmek ilmek örer öfkemizi.

5 Haziran 1971  Cahit Irgat öldü.

Gezi Direnişi’nde farklı mıydı söylediklerimiz Irgat’ın söylediklerinden?

“Biz de bakabilelim
Bir ışıklı pencereden
Bize de pay düşmeli
Şehirlerden, caddelerden, denizden.

İnsan insan paylaşalım
Yaşamayı, komşuluğu, dostluğu
Bağdaş kurup yan yana
Bir sahandan yiyelim,
Dünyamızın sofrasında”

dedik diye mi öldürüldü çocuklarımız? Dünyamızın sofrasından bizleri kovup tek başlarına yesinler diye mi? Yoksa hiçbir zaman aldatamayacaklarını bildiklerine mi düşman şu egemenler?

 “halkın azını aldatırsınız
her zaman
halkın çoğunu aldatırsınız
zaman zaman,
ama halkın tümünü?
hiçbir zaman
hiçbir zaman” 

20 Haziran 1989 Hasan İzzettin Dinamo öldü. Ve yaşarken sanki Gezi Haziran’ında öldürülen çocuklarımıza ağıt gibi dedi ki;

İnsanın kahpesi,

Ne aslana, ne kaplana benzer.

İnsanoğlunun kahpesi,

İlk bakışta sana bana benzer.

İnsanoğlunun kahpesi,

aslandan, kaplandan yırtıcı.

İnsanoğlunun kahpesi,

Her yanda haklı, her işte haklı,

Hem de gürültücü, patırtıcı.

Onca sıfırdır

Doğanın her güzel yarattığı,

Ya da sanatçının her güzel dediği,

Dana beynini beğenmez

İnsan beynidir yediği.

Sabrımızı yer kıtır kıtır

Çerez yerine.

Cellattan bile daha kaygusuzdur

Namuslu insanın üzüntülerine…

VE…

Ve Haziran ayında birçok şair ve yazar hayata veda etti. Ancak ben buraya en sevdiklerimi yazdım ve kavgada en önde olanları ve en çok bedel ödetilmişlerimizi… Ve en çok babama benzettiklerimi ve en çok abime benzettiklerimi ve en çok öykündüklerimi… Ve en çok rahatsız edenleri bize zulmedenleri… Ve bitmeyen kinleriyle karşılarına çıkartmak için tepindikleri yazarımsılara, şairimsilere inat en muhteşemlerini… Ve hala en güzel dizeleriyle bize haksızlığa isyan etmeyi öğretenlerimizi… Ve onur duyduğumuz Gezi Direnişimize ışık tutanlarımızı… Öğretmenlerimizi…

Ve yine onlardan birinin, Hasan izzettin Dinamo’nun bugüne yumruk gibi oturan demirden dizeleriyle, Haziran’da yüreğimize bırakılan sızıya merhem gibi ant içerek bitireceğim yazımı;

Göğsümüzün altında çarptıkça yüreğimiz,

Savunacağız biz,

Güneşi, havayı, suyu ve insanı,

Savunacağız biz,

Kalbin öğrettiği

en güzel şeyi:

VATANI.

Anılarına saygıyla…