Çocukluğuma dönüyorum… Her şey orada saklı! Karıştırıyorum torbada bir şey arar gibi… Bazen ne bulacağımı düşünmeden, bazen aradığım şeyin nerede olduğunu bilmeden… Bugün gördüğüm her görüntü beni 50 yıl öncesine götürebiliyor. Geçmişte yaşadığımı düşünebilirsiniz. Bilakis gözüm geleceğe bakıyor. Geleceğimi geçmişimde görüyorum. Bugün yaptığım her şeyin açıklaması orada…
İnsan yavrusu hayvan yavrusuna benziyor. Yemek, içmek, dışkılamak, uyumak… Güdülerini tatmin etmek peşinde… Var olma, hayatta kalma çabası içeriyor her isteği. Kimse yadırgamıyor bu durumu. Gülüyoruz insanoğlunun bu çabasına. Sevimli geliyor bir bebeğin ağlaması, karnı doymayınca canhıraş bağırması. Böyle büyüyecek insanoğlu…
Büyüdükçe azalmasını bekliyoruz tepkilerinin. Eğer bir insan 4 yaşında konuşmayı öğrendiği halde hala ağlayıp, bağırarak isteklerini yaptırmaya çalışıyorsa ayıplamaya başlıyoruz. Artık konuşarak anlatabilirsin isteklerini, bağırmaya gerek yok diyoruz. Mutlu olduğunda gülümseyebilir, mutsuz olduğunda ya da öfkelendiğinde kaşlarını çatabilirsin. Konuşmaya mimik ve beden dili ekliyoruz. Biz yapmıyoruz bunu aslında görerek öğreniyor çocuk. Ne gördüyse hafızasına yazıyor. Zaman içinde hafıza bu görüntüleri herhangi başka bir konuda kullanıyor. İnsan büyüdükçe değişiyor.
Herkes aynı biçimde mi değişiyor sizce? Ya da kimler nasıl değişiyor? Kim artık hayvan yavrusu olmaktan çıkıyor ve insanlaşıyor, kim hala hayvani güdüleriyle hareket ediyor? Bizi değiştiren, gördüğümüz, kaydettiğimiz her görüntüye, her yeni bilgiye eğitim diyoruz. Bu eğitim sistemli olabilir de olmayabilir de… Bizi iyi de edebilir kötü de… Ama emin olun ki ömrümüzün sonuna kadar öğrenecek, ömrümüzün sonuna kadar değişmeye devam edeceğiz.
Bazen duyarız “vallahi eğitilmezsin” derler. Davranışları, düşünceleri bize uymayanlar için söyleriz bu sözü. Bize uymayan her düşünce eğitim almamıştır. Oysa herkes bir tedrisattan geçmiştir iyi kötü. Peki neyi kastederiz aslında eğitilmemiş sözünden? Tamamıyla kendi ideolojimizi, kendi dünya görüşümüzü…
Oysa derler ki eğitim ideolojiler, siyasetler üstüdür! Yani herkes eğitilmelidir ideolojisine, sınıfına bakmadan. Peki kimin eğitimini alacaktır insan? Aldığı eğitimle kime benzemesini isteriz? Baba, anneyi beğenmiyordur. İster ki bana benzesin. Anne, aman babasına benzemesin de der… Küçük kardeşim kızım doğduğunda kucağına alıp ağzına tükürdü bana benzesin diyerek. Kızdım… Bu metotla ona benzeyeceğinden değil, henüz mikroplarla karşılaşmamış küçücük vücudun onun ağzındaki mikropla karşılaşması ihtimali yüzünden… Kendine hayran herkes birinin ağzına tükürebilir. Acaba bizim ağzımıza kim tükürdü?
Kimse eğitimin siyaset üstü olduğunu söylemesin! Bilakis, siyasetin kendisi… Bu nedenle her yeni hükümet gelir gelmez önce eğitim sistemiyle oynar. Oynar derken dener, bozar gibi düşünmeyin. Denemez, bozmaz. Bizzat istediği zaten budur. Bizim gibi sömürge ülkelerde eğitim sistemini çözebilememeniz için kafanızın karışık olması bir yöntemdir.
Hah işte bu, süper liseler iyidir dediğinizde yok bu olmadı, başka bir yöntem gerekli derler. Liseler 4 yıl olsun derler. Hah tamam daha iyi böyle kalsın bari dediğinizde yok bu da iyi değil tüm sistemi yeniden değiştirmemiz gerekir derler. Kelin berberdeki haline benzer bizim için eğitim sistemi. Zaten 3 tel saçınız vardır. Her tarak vurduğunda bir tel saçınız kopar. Sonunda bırak dağınık kalsın dersiniz. İşte orada sistem rahatlar. İstediği tam da budur. “Eğitim sistemi dağınık kalsın” ki onlar vakıflarıyla, dernekleriyle, araya sokuşturdukları müfredatla, tarikatlarıyla, cemaatleriyle, karanlık dehlizleriyle düşünemezlik, teslim olmuşluk eğitimi verebilsinler. Çünkü insan aklının ermediği her şeyde, gücünün her yetmediği yerde teslim olmayı tercih eder bu eğitim sisteminde.
Bu, “bırak dağınık kalsın” halidir zaten. Egemen sizin adınıza düşünür, size “gerekeni” yapar. Sizin düşünmenize gerek yoktur. Hayallerinizin sınırını çizer, neyi satın alacağınızı, nelerden vazgeçeceğinizi, nasıl yaşamanız gerektiğini, kaç çocuk doğuracağınızı, hangi işlerde nasıl çalışacağınızı, hangi okullara gideceğinizi, gelecekte nasıl bir yaşamınız olacağını çizer. Hayal etmenize bile gerek yoktur. Siz artık ağzına tükürülmüş, ona benzeyen nesneler olmuşsunuzdur.
İnsan dünyaya başkasının hayatını yaşamaya gelmiş olamaz oysa. Bu dünya hepimizin ve burada nasıl yaşayacağımıza birlikte karar vermeliyiz. Büyük kalabalıklar kapitalist sistemin köleleri olamaz. Patronlar mutlu olsun diye 3 tel saçımızı da kurban edecek değiliz. Çocuklarımızın ağzını sıkı sıkıya kapatarak başlayabiliriz insanca eğitime. Kimsenin, hiçbir efendinin-patronun ağzına tükürmesine izin vermemeliyiz! Çocuklarımızı bu sistemden koruyabiliriz.
Gündemde 6 yaşındaki bir çocuğun 29 yaşında bir canavarla evlendirildiğini ve 6 yaşından itibaren bu canavar tarafından tecavüze uğradığı konuşuluyor. Timur Soykan ve Murat Ağırel’in yazılarından ayrıntıları okuyabilirsiniz. Ben burada bunun nedenleri üzerinde durmak istiyorum. Neden bu tip kurumlar bu ülkeyi örümcek ağı gibi sardı son yıllarda? Son yıllara kadar toplumun büyük bir kesimini koruduk da son 20 yıldır neden ağırlaşarak, sinsi sinsi mahallelerimize sızdı bu karanlık odaklar? Ne istiyorlar bizden?
Yukarıda eğitimin siyasetler üstü olmadığını, bilakis siyasetin kendisi olduğunu söylemiştim. Kapitalizmin dönemsel krizleri olduğu dönemlerde bilinçli toplum sermayenin işine gelmez. Çünkü bilinçli işçi greve gidecek, bilinçli çalışan hakkını isteyecek, bilinçli öğrenci örgütlenecek, bilinçli kadın erkek egemen baskıya boyun eğmeyecektir. Bu dönemleri öngören patronlar hazırlıklarını yıllar önceden yaparlar. Koşullarına uygun eğitimsizlik planlarını hazırlarlar. Avrupa-Amerika gibi kıtalarda demokrasi bilinci daha gelişmiş ülkelerde yani din olgusunu çoktan halletmiş, reform yapmış ülkelerde toplumu internet ortamında oyalarken bizim gibi Ortadoğu ve yakın ülkelerde dini değerleri yozlaştırarak, karanlığa boğarak bilinçten uzak hale getirirler.
Yıllardır münferit olaylar diyerek dikkatleri tarikatlarının karanlığından şahsın yanlışına çevirmek isteyen siyasetçiler bu pisliği daha ne kadar örtebileceklerdir? Münferit değildir. Bu bir zihniyettir… Kapalı, havasız, dünyayı görmelerini engelledikleri tarikat ortamlarında çocuklarımızı alıp zihinlerini, doğalarını iğdiş ettikleri bir zihniyet… Buna ihtiyaçları vardır. Efendileri zenginleşirken köleleri onlara hizmet edeceklerdir. Hiçbir şeyden haberleri olmadığı için de bu hayatı “normal” algılayacaklar, neden, nasıl gibi soruları soramayacaklardır. Ancak bahse konu çocuk gibi 24 yaşına geldiğinde bir tesadüfle hayatla karşı karşıya geldiğinde bir ölü olduğunun ve hayatın bambaşka bir şey olduğunun farkına vardığında “neden bana bu yapıldı” diye sorabileceklerdir.
Çocuklar şahısların değildir. Çocuklar tüm toplumun çocuklarıdır. Hayatlarını bir tesadüfe bırakamayız! Hayatlarını karanlık-sapık odakların kontrolüne teslim edemeyiz! Ayıplayarak, kınayarak da bu karanlıktan çıkamayız. Kontrolü ele almalı, şeffaf, laik-demokratik eğitim sistemi için iktidarı değiştirmeli, eğitimli, bilinçli kadınları iktidara taşımalıyız.
En yakınımızdan ve hemen başlayarak çocuklarımıza modern, bilimsel yaşamın nasıl olduğunu anlatarak başlamalıyız işe. İstemeyi öğretmeliyiz çocuklarımıza. Onlar, zenginlerin yaşadığı gibi bir yaşama, kimseyi ezmeden ulaşabilmeyi öğrenmeliler. Spor tesisleri, müzik okulları, laboratuvarlar, sanat faaliyetleri, emeğimizin karşılığında kurulan hastanelerde sağlık hakkımızı, ormandan, denizden, göllerden yararlanma hakkımızı, canımız ne istiyorsa sağlıklı bir biçimde yeme-beslenme hakkımızı, sağlıklı dokumalardan giyinme hakkımızı, hastalanmama, bedava aşı olma hakkımızı, istediğimiz okulda istediğimiz eğitimi alma hakkımızı, istediğimiz kitabı okuma, istediğimizi konuşma, fikrimizi duyurma hakkımızı, öldürülmeme, tehdit edilmeme, korkutulmama, işkence-eziyet görmeme hakkımızı, aşağılanmama, iftiraya uğramama hakkımızı, sokağa çıkma özgürlüğümüzü, sevme sevilme, aşık olma hakkımızı, tecavüze uğramama, baskı görmeme, sömürülmeme, kandırılmama hakkımızı istemeyi öğretmeliyiz çocuklarımıza. Bunu çocuklarımıza öğretmemiz için önce kendimizin öğrenmesi gerektiğini unutmadan…
Eğitim de hayatımızdaki tüm her şey gibi politiktir. Her ideoloji kendine uygun insan tipini yaratmak ister eğitim sistemiyle. Kapitalist sistem fabrikadan çıkacak ve kendisine kar getirecek mamul olarak gördüğü insanı, insan gibi eğitmez. Çünkü insanın insanlaşması işine gelmez. Hangi ideolojik görüşe sahip olduğunuzu bilmiyorum ama bu sistemin vahşetine tüm dünyada şahit olduğunuzu biliyorum. Kapitalizmin yöneticilerimizi belirlediği bu sisteme karşı hepinizi geleceğimiz için mücadeleye çağırıyorum. Çocukluğumuzdan itibaren hayallerimizi çalan bu sisteme karşı çocukluğunuza dönün, neyi sevip neyi hak ettiğinizi orada göreceksiniz. Bize yapılan her haksızlık sistemin bizden çaldıklarıdır. Nelerinizi çalmışsa, bu sistemden onu ısrarla istemeye devam edin! Çocuklarınızı kirli yüreği gözüne yansımış, yavşak suratlı gericilerden koruyun! 6 yaşından itibaren 29 yaşındaki bir canavarın yıllarca tecavüz ettiği ya da edebilme ihtimalinin olduğu her çocuğun sesi olun!
Görsel: Mehdi Sepehri/ Unsplash