ABD’de umudun adı Trump. Oy istiyor. Çok da açık sözlü: Bütün yabancıları ülkeden kovacağım. Ekonomimizi şahlandıracağım. Şirketlerimizi dünyadan daha çok seveceğim. AB saldırıya uğrarsa bu sefer yardım etmeyeceğim. Hepsini de başkanlık yetkisi ile tek adam olarak yapacağım diyor. Özetle “beni seçerseniz ABD için çok iyi bir diktatör olacağım” demokrasi kalkacak diyor.
Diktatör Trump’ın vaatleri…
Diktatör dediğin her konudan anlar. Her konuda bir fikri olur. Dolayısıyla, bütün diktatörler gibi Trump’ın da her konuda fikri var: Kongreden doğumda belirlenen yalnızca iki cinsiyetin olabileceğine dair bir de yasa çıkartmasını isteyecekmiş. The Guardian hemen her gün Kasım 2024’de Trump’ın seçilmesi halinde, ABD’nin kendisinde ve dünyada yaşanacak felaketlerden bahsediyor.
Sözde, dünya da Trump’ın seçilmesinden endişe ediyor. Ama gerçekten öyle mi? Aslında AB’nin en demokrat görünenleri dahil dünyanın tüm liderleri Trump’ın seçilmesini dört gözle bekliyor. Bu sayede yalan demokrasilerinin nimetlerini birer birer eritme olanakları olacak. Daha tedirgin halklar, daha baskıcı bir iç politika ve daha saldırgan bir dış politika. Ek olarak daha suskun bir basın, daha ayrımcı bir sosyal medya ve daha akıldışı bir iş dünyası. Daha da daha…
Diktatör Trump’ın vaatlerini gerçekleştirmesini, bütün dünya liderleri aşkla bekliyor. Hepsi için harika bir zemin oluşacak; sağcı ve hatta faşizan uygulamalarını en demokratik halleri ile halklarına benimsetmek için. Hem de halklarının büyük bir istekliliği ve tarafgarlığı ile.
Avrupa dağılıyor avuntusu…
Politik teorisyen ve post-Marxizm ekolünden Chantal Mouffe 2013 tarihli “Dünyayı Politik Düşünmek” eserinde agonistik (çekişmeci) siyaset önermesini sunuyor. Mouffe kitabında Avrupa’nın neden dağılabileceğini incelerken, nasıl dağılmayacağını da anlatmış aslında: “Kolektif kimliklerde “biz”in yaratılmasının ancak ve ancak bir “onlar”ın formüle edilmesiyle mümkün olduğunu” söylüyor.
Fikir orijinal olmasa da Avrupa için işleyerek yaptığı önerme ilginç. Diğer yandan bir sol siyaset olarak yorumlaması ise daha da ilginç. “Biz”i dünyanın sorunlarını anlayan ve buna ilgi gösterenler, “onlar”ı ise Avrupa’nın bu ilgi ve desteğine muhtaç olanlar olarak formüle ediyor. Velhesıl tanımı bu hali ile bir TenTen solculuğuna benziyor. E kadın sonuçta Belçikalı 🙂
Sağ olsun Putin Avrupa’nın dağılması tartışmalarına geçici bir çözüm sundu. Kıtanın birbirini sevmeyen benzemezleri üçüncü dünya savaşı borazanlığının etkisine girdi. Şimdilik bir araya gelmenin daha uygun bir karara olacağı herkese aşılandı. Bir dünya savaşını pas geçmiş olan bizim gibi ülkelerin bu etkiyi küçümsemesi normal. Ancak sıradan bir Avrupalı için bu birliğin içinde olmak ve sırtını garantiye almak önemli.
Güçlü lider lazım teranesi…
Üçüncü dünya savaşının testleri dünyanın hemen her yerinde yaşanıyor. Bugün dünyada kırkın üzerinde çatışma bölgesi bulunuyor. Tamamı insanlık dışı ve yoğun sivil kayıplar yaşanan savaşlar. Diğer yandan, tüm analistlerin savaşlara rasyonel nedenler bulduğu bir dönemdeyiz. Bu haklı savaşların gölgesinde savunma (yani saldırı) sanayisine, gizli ödenekler hariç, her yıl 3 trilyon dolar harcanan bir dünyada yaşıyoruz. Bu sadece kırk ülkenin harcaması. Dünyanın tamamını düşündüğümüzde bu bütçenin 5-6 trilyon olabileceğini düşünebiliriz.
Hal böyle iken, her ülkenin güçlü liderlere ihtiyacı olduğu açık. Güçlü, masaya yumruğunu vuran, ülkesinin bekasını düşünen ve halkını göz kırpmadan savaşların içine atacak güçlü liderler. Bu liderlerin öncelikli vazifesi ise, işbirlikçi barış yanlılarını susturmak olacaktır. Her türlü muhalif sesi vatan hainliğine varacak derecede suçlayabilecek güçlü liderler.
Bak böyle daha iyi yalanı…
Bu liderlere ve destekçilerine göre, elbette ki en iyi toplum kendi içinde hiç eleştiri olmayan bir toplum. Düşünce o kadar ilkel ki, bu yazıda bahsetmek bile sıkıcı. Ancak satışı çok kolay ve zeka da gerektirmiyor; ne satanda ne da alanda.
Birlik olmak gerekiyor. Yaşamın her boyutu da birbiri ile sıkı ilişki içinde olduğuna göre her konuda birlik olmak gerekiyor. Siyasette, ekonomide, sosyal yaşamda, sanatta, kültürde, inançta… Hangi alanda olursa olsun çeşitlilik, her şekilde birliği bozma potansiyeline sahip.
Bu nedenle, dünyanın tüm liderleri birlik olmak ve tek olmak sunumunda bulunuyor. Neye karşı ve neden olduğu sorgulanmaksızın daha güçlü olmak önermesi dikte ediliyor herkese. Siyasette, nüfusta, ekonomide veya silahlanmada olması fark etmez. Büyük ve güçlü olmak satışı en rahat konu. Bu arada sen tek başına güçlü olmayabilirsin ama merak etme; ülken büyük, arada kaynarsın. Bunun için de temsiliyetin düşürülmesi gerekiyor. Az sayıda insanın seçtiği liderlerin iktidarları dönemini yaşıyoruz.
Bugün dünyada üç milyar insan otokratik bir rejim altında, dört buçuk milyarı hibrid veya çürümüş bir demokraside ve ancak altı yüz milyonu tam demokraside yaşıyor. Dolayısı ile böylesi daha iyi. Çeşitliliğin ve temsiliyetinin kimseye faydası yok. Tek ve büyük olan iyidir.
Akıl yenisini bulana kadar, en iyisi.
Burada herkesin talep ettiği eşitlik kavramının nasıl sağlanabileceğini anlamak gerekiyor. Eşitlik doğrudan talep edilebilecek bir şey değil. Eşitlik, kavramsal bir hiyerarşinin en üst noktası, zemini değil. Zemini çeşitlilik oluşturuyor.
Öncelikle çeşitliliğin varlığını kabul etmek gerekiyor. Varlığını kabul etmek de yeterli değil, çeşitliliği görmek de gerekiyor. Bunun için çeşitlinin kendisini ifade etmesinin de yollarını açık tutmak bir zorunluluk.
Çeşitlilik, daha sonra, bunun nasıl kapsanacağına dair bir soru oluşturuyor. Yani ikinci sırada kapsayıcılık denilen uygulamalar zeminini oluşturmak gerekiyor. Çeşitliliği görmeyen bir toplumun neyi kapsayacağını da bilemeyeceği aşikar. Bir fikir vermesi için; dünyadaki 129 demokrasinin 89’u halklarının ancak üçte ikisi veya daha azını kapsayabiliyor. Merak edenlere söyleyeyim Türkiye 103. sırada.
Ancak en nihayetinde, bir eşitlikten kavramından bahsedebiliyoruz.
Basitleştireyim formülü: Önce çeşitliliği göreceğiz ve kabul edeceğiz. Sonra bu çeşitliliğin yaşamasına olanak sağlayacak bir kapsayıcılık inşa edeceğiz. Son olarak da bu kapsayıcılığa tüm çeşitliliğin erişimi için eşitliği sağlayacağız.
Bütün bunlardan bahsedebilmek için, savaş çığırtkanları ve korku mimarları ile bunların zekasız borozancılarının seslerine kulak tıkamak gerekiyor. Her zaman söylenebileceği gibi, akıl daha iyisini bulana kadar rasyonel demokrasinin taraftarı olmaya devam edeceğiz herhalde. Olur mu? Elbette mümkün.
Kalın sağlıcakla.
Bu serinin tüm yazıları:
Neden umudun yok kızım? 1 (Gezegen)
Neden umudun yok kızım? 2 (Ekonomi)
Neden umudun yok kızım? 3 (Demokrasi)
Neden umudun yok kızım? 4 (İletişim)
Neden umudun yok kızım? 5 (Suçlama)
Neden umudun yok kızım? 6 (Aklama)
Görsel: Elimende Inagella, unsplash.com