Ya şöyle ne güzel bir futbol yazısı, futbol üzerinden yapılan alengirli işleri yazacaktım. Nereden çıktı şu asgari ücret gündemi?
Hem öyle sıradan bir futbol yazısı da olmayacaktı. Vakti zamanında kamu parasıyla yani senin benim vergimle oluşmuş koca devlet bütçesinden yapılmış futbol statları ve tesislerinin, özel şirket gibi iş adamlarının, çıkar gruplarının kafalarına göre yönettiği futbol kulüplerine ne de güzel devredilmiş olduğunu yazacaktım. Kamu kaynaklarının futbol kulüpleri üzerinden oluşmuş yandaş çıkar çevrelerine aktarılmasını, can-ı gönülden desteklenen futbol takımlarının, kulüplerin, sözde futbol gösterisinin arka planında yaşanan kirli ilişkilerin nasıl işlediğine değinecektim. Sizi eğlendirmek, eğlendirirken uyutmak ve dahi bunun için de soymak adına neler yapıldığını yazacaktım. Ama olmadı işte… Araya asgari meseleler girdi… Neyse kısa da olsa döktüm içimi…
Nedir şu asgari ücret konusu arkadaş? Memleketçe piyango sonuçlarına bakar gibi beklediğimiz, tüm hafta boyunca dört göz, altı kulak sonucunu takip ettiğimiz… Üstelik yıllardır kilitlendik kaldık bu konuda… Varsa yoksa asgari ücret… Gelişmiş birçok ülkede gündem dahi değilken bizde neden böylesine önemli? Ama şu ekonomiye bakınca neden olmasın değil mi… Kimi geçim derdinde kimi fırsatçılar da kazanç yarattığı mala, mülke, kiraya, sattığı ürüne zam yapma derdinde…
Gelelim yaşananlara…
Hükümetin açıklaması aynen şöyle: “Net asgari ücret için 2023 yılında 8 bin 500 lira olarak mutabık kaldık. Ocak ayına göre yüzde 94, temmuza göre yüzde 54,5 artış olacak.”
Yeni asgari ücret 1 Ocak 2023-31 Aralık 2023 tarihlerinde geçerli olacak. Yani bir yıl içinde paranın değer kaybı yaşayacağını düşününce güle güle kullanın… Bu rakamın işverene maliyetinin ise 11 bin 759 lira şeklinde olacağı belirtiliyor. Birçok kişi yakın zamanda işçi çıkarmaların yoğunlaşacağını, tüketimdeki malların fiyatlarında aynı oranda artışların yaşanacağını konuşmaya başladı bile… Üstelik kurlarda ya da faizde bir değişim yaşanmamasına rağmen nasıl oluyor da malların, hizmetlerin, kiraların fiyatları yerinden oynuyor, o da ayrı bir konu…
Hatırlanacağı üzere gelişmelerin en başında işçi sendikası Türk-İş, pazarlığın “Açlık ve Yoksulluk Sınırı Araştırması” ile ortaya çıkan açlık sınırı rakamından, yani 7 bin 785 lira üzerinden başlamasını talep etmiş ve kamuoyundan epey iyi bir tepki almıştı. Ne yalan söyleyeyim o an ben de bunun bir algı çalışması olduğunu düşünmüştüm. Halen de öyle olduğunu düşünüyorum. Yani bu rakamı işçi sendikasının telaffuz etmesi düpedüz hükümete ve işveren temsilcilerine lütuftur. Ayarlı bir iştir. Nitekim bu rakama tepki konsa bile zihinsel olarak bir çıpa halkın kafasında oluşmuştu. Oysa asgari ücret komisyon toplantılarında 9 bin lira olmasını isteyen işçi sendikaları uzlaşma çıkmayınca masaya oturmayacaklarını söylemişti. Bunu da unutmayalım.
Ardından Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı’nın açıklaması geldi. Yaptırdıkları bir asgari ücret anketinde kamuoyunun asgari ücret için ortak beklentisinin net 7 bin 845 lira olduğunu duyurmuşlardı.
Yani kamuoyu 8 bin liranın altında olacak her rakama artık hazırdı…
Ve ta ta ta tammmmm… Hükümetin açıklaması geldi. Ne dediler? Akıllarda algıyla oluşmuş 8 bin lira altı rakamın üstünde bir rakam açıkladılar. Doğal olarak kamuoyunun büyük bir kesimi ne düşündü? “Bak o kadar da kötü değil.. İşçi sendikasının düşündüğünden bile iyi verdiler”… Ne iyi çalışmışlar ödevlerini…
Böylelikle hükümet ve toplantıda hazır bulunan işveren temsilcileri istediklerini aldılar. Satın alma gücünü yitirmiş bir para birimiyle belirlenmiş olan asgari ücret ile asgari düzeyde yaşayacak koca bir ülkenin kaderini belirlemiş oldular.
Asgari ücret adı üstünde bir çalışan için bir işyerinde yasal olarak uygulanabilecek asgari maaş demek. Neden asgari ücret belirlenir? Çalışma hayatına katılacak vasıfsız, yani o iş alanında yeterliliği olmayan, tecrübesi olmayan çalışacaklar için. İlk defa çalışma hayatına katılacak okul mezunları, öğrenciler, sektör değiştirme durumunda kalarak tecrübesi olmayan bir alanda çalışanlar, kısa süreli çalışmalarda bulunanlar gibi işle ilgili vasfı gelişmemiş, olmayan kişiler için ödenen ücretlerdir. Bir kişilik ücrettir, yani bir aile geçimi düşünülerek belirlenmiş bir ücret değildir. Ama bizdeki asgari ücretli çalışan sayılarına baktığımızda ve üstelik yıllardır aynı işyerinde çalıştığı halde devamlı suretle asgari ücrete mahkum bırakılan çalışanları gördüğümüzde durumu bir kere daha değerlendirmek kaçınılmaz hale geliyor. Yani asgari ücret aslında sermaye kapitalizmini pek sevmiş devlet anlayışımızın ve sermaye kesiminin çoktan bir sömürü aracı haline gelmiş haberiniz yok…
Peki bizim şu “muasır medeniyet” hayali kurduğumuz dünya içindeki halimiz nicedir? AB İstatistik Ofisi Eurostat verilerine göre önce bu durumumuza bakalım.
Türkiye Cumhuriyet Merkez Bankası’nın 21 Aralık 2022 kuruna göre 2023 yılında brüt asgari ücret 505 Euro oldu. Euro bazında asgari ücret 2022’nin ikinci yarısına göre yüzde 35 yükselmiş oldu. Ama bu gelen zamma rağmen Türkiye 26 Avrupa ülkesi içinde sondan üçüncü olduğu sıradan sondan altıncılığa yükseldi. Arnavutluk, Bulgaristan, Sırbistan, Letonya, Macaristan. Bu ülkeleri geçti. Üstelik bu ülkeler henüz asgari ücrete zam yapmadılar. Yaptıklarında muhtemel eski yerimize döneriz…
Önümüzde yer alan ülkelere bakarsak eğer durum pek acıtıcı… Asgari ücretin en yüksek olduğu ülke 2313 Euro ile Lüksemburg. Aşağı yukarı 4,5 katımız kadar fazla. “Belki parlamentolarında doğalgaz yoktur ısınamıyor, donuyorlardır, belki marketlerinde, raflarda ürün bulamıyorlardır” ama asgari ücret düzeyleri nedense bizden epey yüksek… Neyse onlar bizi kıskanmaya devam etsinler, çatlasınlar dursunlar…
Bu arada şunu da belirtelim. 1999’dan bu yana Türkiye’de Euro bazında brüt asgari ücret daha önce sadece iki kez 500 Euro bandını aşmış. Biri 2016 yılında. İki kez 519 ve 514 Euro ile geçmiş. Diğeri ise şimdi… Ne yazık ki durum bu. “Kelle başı” bir kamu maliyeti belirlenmiş gibi işler yürüyor. Bu asgari ücretin yanında satın alma gücüne göre de asgari ücretin veri olarak önemi var. Ancak Eurostat 2022 ikinci yarısından itibaren asgari ücret ile satın alma gücü verileri listesinden Türkiye’yi çıkarmış. Sebebi çok açık. Ülkenin satın alma gücünde yaşanan dramı gösterirlerse durum pek iç açıcı olmayacak…
Türkiye’de 2020’de kayıtlı sigortalı çalışan sayısı 15 milyon 203 bin olurken bunların 6 milyon 390 bini asgari ücret aldı. Yani çalışanların yüzde 42’si asgari ücret alıyor. Bunlar resmi devlet verisi. Başka verilere göre ise bu oran yüzde 62’lere dayanıyor. DİSK’in yayınladığı verilere göre ise oran yüzde 57. Ülkenin aldığı göç, kayıtsız çalışmanın büyümesi, çocuk çalışan sayıları ve çalışma nüfusunun nitelikleri göz önüne alındığında devletin açıkladığı rakamların resmi de olsa yeterli olamayacağını düşünmek pek olası…
En son 2018 yılında yayınlanan Eurostat verilerine göre Türkiye asgari ücretli çalışan sayıları bakımından AB ülkeleri arasında açık ara zirvede yer alıyor. Türkiye’de o yıl çalışan nüfus içindeki asgari ücretli oranı yüzde 36,2… İkinci sıradaki Slovenya’da asgari ücretli oranı yüzde 15,2. Yani ülkemizin elde ettiği “asgari” başarı oranı kendisine en yakın Slovenya’nın 2,5 katına denk geliyor.
Asgari ücretle çalışan oranının en düşük olduğu ülke ise yüzde 0,8 ile İspanya ve yüzde 0,9 ile Belçika. Diğer bazı ülkelerde 2018 yılında asgari ücretle çalışanların oranı ise şöyle: İrlanda (yüzde 8,3), Macaristan (yüzde 7,7), Letonya (yüzde 7,3), Almanya (yüzde 6,6), Litvanya (yüzde 6,1), Slovakya (yüzde 5,7), Lüksemburg (yüzde 5,1), Hırvatistan (yüzde 5) ve Portekiz (yüzde 4,4). Avrupa ülkeleri ortalamasının yüzde 9 olduğu belirtiliyor. Muhtemelen ortalamayı da yükselten biziz…
Velhasıl rakamlar böyle uzar gider. Aklınızı daha fazla rakamlarla karıştırmamayım…
Buradan edineceğimiz kıssadan hisse şudur: Ülkenin neredeyse yarısının belki yarısından fazlasının (kayıtlar ne kadar doğru tutuluyor artık hiç emin değiliz) çok uzun yıllardır asgari ücretle çalışmaktadır. Öyle sadece bu hükümet dönemiyle sınırlı olmayacak düzeyde uzun yıllardır, kronikleşmiş bir şekilde asgari ücrete mahkum bir ülkeden söz ediyorum…
Şimdi şöyle bir soruyu sormanız sizin lehinize olur: Bu durum kimin işine yarar? Bu durum kimin çıkarınadır? Bu durumdan kim kazanç sağlar?
Öte yandan bu durum aynı zamanda iki konuya işaret ediyor. İlki ülkenin işgücü niteliğinin inanılmaz düzeyde vasat olduğu ve bu konuda yıllardır doğru düzgün bir gelişmenin kaydedilmediği, hiçbir şeyin yapılmamış olduğuyla ilgili… Yani ülke vasıfsızlık ekonomisine mahkum kaldığı gibi buna bağlı olarak vasatlaşmış… Diğeri ise ülke ekonomisi vasatlarca, vasıfsızlarca yönetilmiş. Dünyanın gelişmesinden bihaber, belki de önemsemeyen, aklı buna yetmeyen kadrolarca… Ya da diğer bir ihtimal daha var ama düşünmek istemiyorum. Ülke vasat düzeyde kalsın diye ekonomiyi vasıfsız bir hale bilerek ve kasten mahkum etmiş olabilirler…
Öyle ya asgari düzeyde yaşayın, vasat kalın ki sizi kolay idare edelim…