Jorge Jesus

0
286

Fenerbahçe 20 Aralık 2021’den bugüne değin süregelen teknik direktör arayışını Jorge Jesus ismi ile sonlandırdı. Taraftarın çoğunluğunun tepkilerine bakarsak uzun zaman sonra herkesi tatmin edecek bir hoca seçimi yapıldığını söylemek mümkün. Yetiştirici ve pazarlayıcı olan, aynı zamanda da bulundukları ligde her zaman şampiyonluğa oynayan Benfica, Sporting gibi kulüplerde görev almış; kupa kazanamasa bile Benfica’da Avrupa kupalarında göstermiş olduğu performansla büyük saygı kazanmış biri Jesus. Tüm bunlara ek olarak bize benzer bir yapı sergileyen Brezilya’da senelerdir Libertadorets kazanamamış Flamengo ile kupa kazanmış, kurt bir hoca…

Hocanın kariyeri sıkça yazıldı, konuşuldu. Hakkında belki onlarca, yüzlerce videolar çekildi. Ben işin bu kısmından sıyrılarak olaya biraz daha iç perspektiften bakmak istiyorum.

Jorge Jesus kulübü ve çalışacağı alanı gördüğünde alışık olmadığımız tespitler yapmış. Bunların başında muhtemelen soyunma odasındaki resimlerden, antrenman sahasına giderken futbolcuların görmüş olduğu fotoğraflara kadar karışması geliyor. Daha önce hocaların pek böyle detaylara takıldığını görmedik. Alışık değiliz fakat bana göre futbolun aslında yüzde 60’ı soyunma odasından geçmektedir. Oyuncu psikolojisi, kazanma alışkanlığını kaybetmiş bir kulübe tekrar kazanma alışkanlığını kazandırmak yine bir psikoloji işidir.

“Dışarıda herkes “Pep çok iyi bir taktisyen, o en iyisi, müthiş!” diyor fakat beni en iyisi yapan sizsiniz. Siz olmadan asla bu seviyede olamazdım. Size bunu borçluyum…”

Guardiola

Bunlar elbette iki fotoğraf değişimiyle olacak iş değildir. Geçmişi kupalarla dolu olan bu büyük kulüplerin oyuncularına, aslında içinde bulunduğu bütün kulvarlarda hedefinin kupa olduğunu benimsetmek gerekiyor. Jesus biraz da bu sebeple doğru bir tercih olabilecek yapıya sahip aslında.

Benfica ile üçü lig olmak üzere 9 kupa kazanmış. Kazanma alışkanlığı, kazanmayı bilen hocayla kazanılabilecek bir olgudur. Fakat bu demek değildir ki, “Biz hocayı getirdik. Artık her şeyi kazanacağız!”

Fenerbahçe’nin önünde hoca getirmek kadar önemli bir süreç daha bulunuyor. Bu süreç içerisinde gerekli transferler tamamlanmalı, hocanın istediği kadro en kısa süre dahilinde kampa yetiştirilmeli. Bugün sadece saha içine odaklandığımızda, Trabzonspor’un şampiyon olmasına rağmen başkanının vermiş olduğu demeçlerde transferlerinin yüzde 30’unu bitirdiğini duymaktayız. Bu önemli bir ayrıntı.

Oyun alışkanlığı, birlikte oynayan oyuncularla ve hocanın onlara felsefesini en doğru şekilde aktarılmasıyla kazanılır. Birlikte oynayan oyuncular, oyun içinde birbirine alıştıkça aslında bir robot gibi bazen istemsiz bir biçimde doğru işleri yapmaya başlar. Uzun süredir yakın arkadaşlık yaptığınız bir kişiyi aklınıza getirin. Birisinin sohbetinden hoşlanmadığınızda nasıl göz göze gelmeniz birbirinizi anlamanız için yetiyorsa; bu da benzer bir durum aslında. Oyuncular birbirinin gözüne baktığında ortak şeyler düşünebilmeli… Kabul edersiniz ki bunun temelinde de oyun alışkanlığı yatıyor.

Oyun alışkanlığı, yukarıda da bahsetmiş olduğumuz gibi oyun felsefesini iyi şekilde kavramaktan geçiyor. Yine kabul edelim ki bu ligde Türk oyuncuları oyununa ikna edebilmek en önemli olgulardan birisi. Eğer oyununu onlara iyi aktarıp, ikna edebilirsen; takım içi huzur da üst seviyede oluyor. Fenerbahçe’nin yardımcı antrenörlerinden birisinin Mehmet Aurelio olacağı konuşuluyor. Oyun felsefesinin Portekizce’den, Türkçe’ye aktarımı konusunda daha iyi bir isim bulunamazdı bence.

Aurelio bu iletişim aktarımı konusunda şüphesiz önemli bir rol oynayacaktır fakat iş bununla da bitmiyor. Aurelio’ya yüklenecek görev teknik taktik kısmından çok iletişim ve geçmişi, kulübün kazanma alışkanlığını oyunculara aktarması olacaktır. Elinizde zaten taktik ile kafayı bozmuş hoca ve ekibi varken yardımcı antrenörden beklenti benim nazarımda bu yönde olmalıdır.

Kişisel görüşüm işin tercüme kısmında hoca ve ekibinin cümlelerini gerek duygu gerekse coşku bakımından daha iyi yansıtabilecek kişilerle yola başlanması yönünde. Yapılan işe saygım sonsuz fakat futbol yukarıda da bahsettiğim gibi teknik taktik önemli olsa da bir duygu oyunudur. Sahada oyuncuların kazanmayı ne kadar isterse, o kadar başarılı olabilirsin. Çünkü kazanmayı isteyen oyuncu, senin dediklerini yapar. Kazanmayı isteyen oyuncu o bacaklarındaki son güç ile depar atar, koşar…

Tüm bunlara ek olarak biraz haddimi aşıyor gibi görünsem de taraftara birkaç tavsiye vererek yazımı sonlandırmak istiyorum. Taraftarlık Türkiye’de bir kültürdür. Bu kültür içinde tutku, bolca sevgi, hatta aşk barındırır. Türk insanı tuttuğu takımı çoğu şeyin önünde tutar, bu bir gerçek. Fakat bizde bu sahiplenme duygusu artık bağlamından koparak “profesyonellerin işine karışma” boyutuna ulaşmaya başladı.

Bir hoca üçlü formasyon da oynayabilir, dörtlü formasyon da. Sevdiğiniz oyuncuları da oynatabilir, sevmediğiniz de. Hoca orada skoru alabileceği oyuncuları oynatmakla yükümlüdür aslında. O da tıpkı sizin gibi başarı istemektedir. Çıkar ortak aslında. Başarısız olunca, başarı bonusu alamayan; kariyerine bir kupa fazla ekleyemeyecek kişi yine o hocadır. Tekrar söyleme ihtiyacı duyuyorum: ÇIKARLAR ORTAK.

Hocanın işine karışıldığında dengeler şaşıyor. Oyuncu elinde bir güç olduğunu hissediyor ve hocasına kaba tabirle kafa tutabileceğini düşünüyor. Jorge Jesus’un basın toplantısında bir sözü daha var:

“Oyuncularım beni öncelikle büyük bir hoca gibi görmeli.”

Bu söz basit bir söz değil. İçinde derin bir anlam barındırıyor. Yukarıda söylediğime çıkıyor aslında. Otorite en ufak şekilde dahi sarsılmaması gereken bir olgudur. Bir birikimdir. Zayıflığı gören onu yıkmaya kalkar. Gerek içerden gerekse dışarıdan (basın tarafından) hocanın otoritesini yıkmak isteyenlere karşı gerekli tepki verilmeli. Fenerbahçe seneler sonra bir hoca takımı olmalı. Çünkü inanın futbol buna evriliyor. Futbol artık bir sistem istiyor. Knutsen’e sahip olan Bodo Glimt, Gasperini’ye sahip olan Atalanta, Emery’e sahip olan Villareal gibi…