Bir Gazetecinin Sokak Ortasında Darp Edilmesinin Düşündürdükleri

0
41

Cumartesi günü Bitlis Gazeteciler Cemiyeti Başkanı olan sevgili meslektaşım Sinan Aygül, Twitter hesabından yüzü kanlar içinde bir halde fotoğraflarını paylaşarak Tatvan Belediye Başkanı Mehmet Emin Geylani’nin biri silahlı olmak üzere iki koruması tarafından darp edildiğini, elmacık kemiği ve kafatasının kırıldığını duyurdu.

Daha sonra ortaya çıkan kamera görüntüleri ise olayın sanılandan daha dehşetli olduğunu ortaya koydu. Sinan Aygül, diş hekiminden çıktıktan sonra, henüz anestezi altındayken sokakta yürürken Tatvan Belediyesi’nde çalışan ve Başkan Geylani’nin öz yeğeni ve yakın koruması olan boksör Yücel Baysali tarafından arkadan kalleşçe saldırıya uğradı. Bir anda yumrukların arasında kalan Sinan Aygül, yere düşürüldü, yerde sürüklendi ve sonrasında sert bir cisimle darp edilmeye devam edildi. O Esnada çevredekiler saldırıyı önlemek için araya girmeye çalıştığında ise Başkan Geylani’nin polis koruması olan Engin Kaplan insanları iterek ve belindeki silahı göstermek suretiyle tehditlerde bulunarak kimsenin saldırıya müdahale edememesini sağladı.

Olanlar gerçekten inanılır gibi değildi; çünkü bir polis bir gazetecinin darp edilmesini engellemesi gerekirken aksine yardım ve yataklık ediyordu. Oysaki Polis Vazife ve Salahiyet Kanunu’nun birinci maddesi “Polis, asayişi amme, şahıs, tasarruf emniyetini ve mesken masuniyetini korur. Halkın ırz, can ve malını muhafaza ve ammenin istirahatini temin eder. Yardım isteyenlere, yardıma muhtaç olan çocuk, alil ve acizlere muavenet eder.” hükmüyle bir polisin böylesi bir saldırı karşısında ne yapması gerektiğini açıkça belirtmiştir.

Gazeteci Sinan Aygül’ün beyanına göre, kendisine saldıran şahıslar “Bir daha Başkan (Geylani) hakkında yazarsan geberirsin!” şeklinde tehditlerde bulunmuştu. Şahsıların tutuklanması ve Başkan Geylani’nin saldırıyla kendisinin ilgisinin bulunmadığını söylemiş olmasına rağmen bu söylemler kamuoyunu ikna etmedi. Gündüz gözüyle sokak ortasında bir ilin gazeteciler cemiyeti başkanının öldüresiye dövülmesi, bunun polis nezaretinde organize bir şekilde yapılması ve darp gününün de Başkan Geylani’nin Ankara’da olduğu bir güne denk getirilmesi “azmettirme” iddialarına dair pek çok soru işaretini akıllara getiriyor. Çünkü bir belediye başkanının iki korumasının (biri öz yeğeni) böylesi bir saldırıyı başkanın önceden haberi olmadan yapmaya cüret edebilmesi pek olası gözükmüyor. Başkan Geylani’nin bu saldırıyı “PKK” ile ilişkilendirmesi de aslında çok şey anlatıyor.

Saldırı olayının gerçekleşmesinden bir gün önce gazeteci Sinan Aygül sosyal medya hesabından Başkan Geylani’ye dair özetle şu ifadeleri paylaşmıştı:

“AKP’li Tatvan Belediye Başkanı Mehmet Emin Geylani giderayak belediyenin çarşı merkezinde elinde kalan tek ve en değerli yeri satıyor. Şaibeli 2019 yerel seçimlerinden sonra başkan olduğu günden beri ismi görevden alındı alınacak diye sürekli gündeme gelen, geçtiğimiz seçimlerde halk görünce tepki gösterdiği için AKP’li milletvekili adaylarının yanlarında dolaştırmak istemedikleri iddialarıyla yine ismi gündemde olan Geylani şimdi de son parçayı satıyor olmakla gündemde. Belediyelerin taşınmaz satması kısmen normal bir iş, bazı durumlarda gerekli de olabiliyor. Ancak söz konusu Tatvan Belediyesi olunca son iki dönemdir toplanan çöpte bile (ki nadiren toplanıyor) tartışma ve iddialar eksik olmuyor. Mesela ben merak ediyorum, merak ettiğim için soruyorum: Bu son değerli parçanın alelacele satılmak istenmesinin sebebi geçenlerde ilginç bir şekilde kimsenin katılmadığı, yaklaşık maliyeti 69 milyon olan ancak katılan tek firmaya 75 milyona verilen işin bedelini ödemek için mi? Yani şöyle bir söylenti var; ‘Emin (Başkan) arkadaşına iş pasladı, onun parasını da buradan gitmeden ödeyecek’ deniliyor.”

Tam da bu ifadeleri paylaşmasından bir gün sonra gazeteci Sinan Aygül’ün Başkan Geylani’nin biri polis olan iki koruması tarafından saldırıya uğraması tamamen “tesadüf” mü yani?! Kimse zekâmızla alay etmesin! Ödüllü bir gazeteci olan Sinan Aygül daha önce de Kızılay’ın yoksullara ücretsiz olarak dağıtılmak üzere hazırladığı konserve etlerin, AKP Bitlis Milletvekili Cemal Taşar ve Kızılay Şube Başkanı olan kardeşi Battal Taşar’ın ortak oldukları otelden çıktığını da haberleriyle ortaya çıkarmıştı. Gazeteci Sinan Aygül Bitlis’te uzun süredir güç odaklarının hedefindeydi, kendisiyle daha önce defalarca kez başına gelen gözaltılar ve tutuklamalara dair konuştuk. Sevgili Sinan’ın tek “suçu” gazetecilik yapmak ve farklı güç odaklarının hukuksuz tekerine çomak sokmaktı. Bundan dolayı da sürekli hedefteydi ve sonunda da kalleşçe bir fiziki saldırıya maruz kaldı.

Gazeteci Sinan Aygül’ün başına gelenler bireysel vakalar değil, Türkiye’ye her alanda hâkim olan faşizmin ve tek adam yönetiminin yarattığı hukuk tanımaz pervasızlığın bir sonucudur. Türkiye’de kendisini muhalif olarak konumlandıran hiçbir gazetecinin ifade özgürlüğü yoktur, hayati emniyeti yoktur, mesleki emniyeti yoktur, hapse atılmama garantisi yoktur. Bu durum maalesef daha da ağırlaşacak. Eğer kamera görüntüleri ortaya çıkmasaydı Sinan Aygül’e yapılan saldırı bir şekliyle örtbas edilecekti. Ben şahsen gazetecilik faaliyetlerimden dolayı iki kez fiziki saldırıya maruz kaldım, her iki saldırının failleri de bulunamadı ve her gün aldığım tehditler devam ediyor. Bizler her şartta gazetecilik mesleğinin onurunu korumaya devam edeceğiz. Meslektaşımız Sinan Aygül de asla yalnız değildir!