Ankara’daki evimiz ayıptır söylemesi biraz genişti. 3 kişi olmamızın verdiği rahatlıktan olsa gerek tuvaletlerden birini evimizin 4. üyesi kedimiz Bulut’a ayırmıştık. Hijyenik olması açısından gerekli tüm önlemleri almıştık. Kumu düzenli temizleniyor, zemin belirli aralıklarla siliniyor, tüyleri sertliğine özellikle dikkat edilen bir fırça ile taranıyordu. Bu fırça öyle bir fırçaydı ki saçımın olduğu yıllarda bile kafama bu kadar kaliteli bir ürün değmemişti. Kendimizden çok kediye odaklanmış ona huzurlu bir ortam oluşturmayı görev edinmiştik. Bir süre sonra pamuklara sardığımız kedimizin alaturka tuvaletleri seven bir karakteri olduğunu keşfettik. Aldığımız bilmem ne marka kum kabı ve kendiliğinden topaklanan muazzam kumuna değil de alaturka tuvaletimize hacetini giderdiğini gözlemledik. Minik dostumuz bildiğiniz alafranga sistemlere asla güvenmeyen yaşlı bir amca gibi alaturka tutkusundan vazgeçemiyordu. Sürekli teamüllere uygun şekilde bırakıveriyordu. Önce dedik ki kumu değiştirelim. Değiştirdik. Olmadı. Sonra tuvaletinin yerini değiştirelim dedik. Olmadı. Veterinerine sorduk. Kum kabını değiştirdik. Olmadı. Zararı var mı dedik. Yok dendi. Peki madem diyerek hayatımıza devam ettik. Sonra bir gün tatlı hayat arkadaşımız alaturka tuvaletin keyfini çıkarırken bir fotoğrafını çektim. Twitter’da paylaştım. Ve şölen başladı.
Twitter paylaşımlarında yürüyen bir tweetin yaşadığı bazı süreçler vardır. Kübler-Ross’un yasın evreleri gibi bir tweet önce yavaşça beğenilir, beğeni sayısı arttıkça “kesin yaşanmıştır”cılar gelir (inkar), “kediye bunu mu layık gördünüz” diyerek ölmüşlerimizi anmaktan çekinmeyen yorumlar yazılır (öfke), “nasıl eğittiniz acaba biz de tuvalete yaptırabilir miyiz?” yorumlarıyla devam eder (pazarlık), patlıcan, üç yağmur damlası, gülen 2 numaralı hacet gibi ne anlama geldiğini anlamadığım emojilerle alıntılanma süreciyle sona yaklaşır (depresyon) ve ara ara küçük bir iki like veya bir mizah sayfasında ekran görüntüsünün paylaşılmasıyla yaşanan küçük bir hortlama ile sona gelinir. (Kabullenme)
Bu süreçlerin tamamı tabii ki bu tweette de yaşandı. Ancak özellikle öfke bölümü çığ gibiydi. Bir kedi fotoğrafından tetiklenebilen kullanıcılar alevli meşaleleriyle akışta bir aşağı bir yukarı yürüyorlardı. Bazıları kedinin hemen elimizden alınmasını ve barınağa teslim edilmesini savunuyordu. Çünkü ülkemiz hayvan barınakları konusunda muasır medeniyetlerin üstünde, bunu herkes bilir. Ortamın hijyenik olmadığını nedenini anlamadığım şekilde annemi de dahil ederek açıklamaya çalışanlar oldu. Hatta kendisi, ben ve kedimiz ile cinsel münasebet içeren cümleler kuranlar oldu. Türler arası böyle bir konfigürasyonu desteklemediğimi incelikle anlatmak zorunda kaldım. Velhasıl gerek yorumlardan gerekse DM kutumdan ziyadesiyle tepki aldık çok şükür.
Bir çay bardağından, bir kediden, bir duş perdesinden omurilik merkezli tepkilere geçiş hızımız artık dakikalarla ölçülüyor. Ötesini, gerisini, detayını bilmeden her konuda bir yorumumuz var. Ve bu yorumun gerçekle örtüşüp örtüşmemesi umurumuzda bile değil. Hatta bu yorumun karşı tarafa verebileceği zarar ne aklımızda ne de vicdanımızda yer tutuyor. Roland Barthes’ın “Faşizm konuşma yasağı değil söyleme mecburiyetidir.” Sözünde olduğu gibi klavyedeki sınırsız gücümüzü neden kullanmayalım ki? Küçük bir çocuğun Tik-Tok’taki paylaşımına bile haddini bildirme sorumluluğu bizim asli vazifemiz. Yazsak tesiri ne denli olacak bilmiyoruz ama yazmazsak gönül razı değil.
İnternette tesadüfen karşılaştığım bir konu bu histerik linç halinin oluşmasında bazı soru işaretlerimin yanıtlanmasına sebep oldu. İsmi Cunningham Kanunu. Adını bilgisayar programcısı Ward Cunningham’dan alıyor. Kısacası durum şu; genellikle yanlış olduğunu düşündüğümüz bir durumu düzeltme motivasyonumuz başkasına yardım etme motivasyonumuzdan daha yüksek. Mesela Adana’da en güzel kebap nerede yenir diye sorduğumda cılız bir iki cevap alırken ortalama bir kebapçıyı Adana’nın en iyi kebapçısı iddia edersem hemen “sen asıl şurada ye, burada ye bir gör” diye cevaplar yağmaya başlıyor. Tepkiselliğimiz yanlışı düzeltmeye öyle bir odaklanıyor ki farklı bir cevapta ikinci raunt sert başlıyor. Sen ne bilirsinler, senin fikrinin ne önemi var vasat herifler heybelerimizden çıkıp yerlere dökülüyor. Üstüne basıp düşen düşene.
Cunningham kanunu internetteki forumlardan ilkokulda öğretmenin tahtaya yazdığı yanlış bir cümleyi görüp korkusuzca “örtmenim de ayrı yalnız” diyen çocuğa kadar hayatın her yerinde. Peki bu kuralın linç kültürünü beslemek dışında kullanım alanları olabilir mi? Öğrenmek istediğimiz bir soruyu yanlış cevapla sunarak test edebilir miyiz? Kapalı uçlu sorulardan ziyade yönlendirilmiş sorular öğrenmek istediğimiz konular hakkında kestirme yollar oluşturabilir mi? Ya da bize sorulan her soruda Cunningham kanununa düşürülüyor olabilmenin farkındalığıyla biraz sakin mi olsak? Mesela bir kedi tweetinden tetiklenmeyip olayları biraz soğukkanlılıkla mı değerlendirsek? Papatya çayı mı içsek biraz?