“Bak görüyorsun ‘nass’ diye diye duvara tosladılar sonunda. Olacağı buydu işte. Ama kimin umurunda. Onlar amaçlarına ulaştılar mı? Ulaştılar. Bedeli halk öder nasılsa. İdeoloji gibi inanç üzerinden, dokunulmaz kutsallar üzerinden politika yapmak böyle bir şey arkadaş. Kimse ‘gık’ diyemiyor. Dese dinsiz imansız diye çullanırlar hemen. Vermişler bir kere korkuyu halka…
Hem dertleri durumu kurtarmak mıydı? Hiç sanmıyorum. Bir güzel şovlarını yaptılar, milletin gözünü kapatıp, olası itirazları bastıracak güçlü bir din dili yarattılar. Nass dediler, Allah’ın, peygamberin emirlerini uyguluyoruz dediler. Arka planda işlerini gördüler. Kamuda birikmiş ne para varsa yandaşlara aktarmadılar mı? Aktardılar. Aktarmak için hortum bile döşediler. Oldu mu faiz şimdi senin gül yüzlü hatırın için yüzde 45? Oldu. Ne demişti paşam: ‘Bu kardeşiniz görevde olduğu sürece faiz inecektir’. İndi mi?
Politika faizi dediler adına zorla indirdiler. İndirmeleri lazımdı zira. Az biraz ülkenin kasasını halletmek için bu adıma ihtiyaçları vardı. Bilerek ve kasten indirdiler. O faiz iniyordu inmesine ama piyasada aynı mı işliyordu her şey? İşlemiyordu tabi. Merkez Bankası faizi indirirken piyasadaki bankaların faizi, mevduat, kredi faizi iniyor muydu? Hayır.
Kamu bankaları üzerinden ucuza dolar mı satmadılar, pahalıya dolar mı almadılar? Neler neler… Merkez Bankası kaynaklarını düşük politika faiziyle kredi adı altında dağıttılar mı? Dağıttılar. Talan ettiler. Para bitince ne oldu? Dış borçlanma için harekete geçtiler. Ama dış borç bulma hayalleri bekledikleri gibi gitmedi. Piyasadan kısa zamanda para bulmak için kur korumalı mevduat uydurdular, para topladılar. Hem de yabancı şirketlerin dövizlerini… Adamlara havadan paralar kazandırdık. Sonuçta ne oldu? Geldik yine aynı noktaya. Eski krizlerde olduğu gibi kerizlere yani bize yüklendiler. Verdiler faizi, yüklendiler vergilere, düşürdüler ücretlinin gelirini, yükselttiler enflasyonu. Eh ne oldu şimdi? Hani faiz haramdı? Hani emirleri uyguluyorlardı? Neden çark ettiler?”
Şu Muzaffer abi gerçekten alem adam. Onca soruyu soruyor sormasına ama yanıtını da vermiyor değil… Akşamın bu vaktinde bu enerji, helal olsun doğrusu. Masada üç beş arkadaş ders dinler gibi dinliyoruz. Şu ekonomi krizi hepimizin gözünü bir başka açtı doğrusu.
“Bu durum seni neden ilgilendiriyor anlamış değilim” diyeceğim de bozulsun istemiyorum. Sonuçta bu nass oyunundan sonuna kadar yararlanmış biri. Düşük faizle “can suyu” adı altında kitabına uydurulmuş devlet kredilerini alıp o parayı yüksek faizle diğer bankalara yatırarak ya da taşınmazlar satın alarak havadan paralar kazanmış binlerce tüccardan, işletmeciden biri o da…
Şu yaşadığım hayatta geldiğim bir nokta var. Ne yalan söyleyeyim bu ülkede artık hiçbir şey inandırıcı gelmiyor. Hiçbir insan, hiçbir kurum, hiçbir söz… Herkese, her şeye şüpheyle bakar oldum. Yalan dolan bir düzen… Böylesi bir güvensizlikle bir insan ne kadar mutlu yaşayabilir? Herkes ekonomiyi yalnızca bir hesap kitap işi, bir kar gelir meselesi konusu sanıyor ya buna şaşıyorum.
Oysa öyle mi? Ekonomi insanların değerlerini, topluma, yaşadığı hayata inancını, davranışlarını öylesine etkiliyor ki! Sen ekonomi yönettiğini sanıyorsun, oysa bir kültürü, toplumsal aklı derinden etkiliyorsun. Bunu ya göremiyorlar ya da görüyorlar da buna göre hesaplarını yapıyorlar. İkincisi ise vay halimize…
Onca adaletsizliğe onca yanlışa tanık oldum ama “ben müslümanım” diyenin de gerçekten adaletle konuştuğuna tanık olamadım gitti. Sorsan herkes müslüman… Hele bir de haksızlık, adaletsizlik karşısında ses çıkarmayarak kendilerini doğrunun, adaletin timsali gibi göstermeye çalışanları yok mu? Gel de ifrit olma…
Şu ekonomi düzeninin içinde olan, bürokratı, siyasetçisi, sanayicisi, küçük, orta boy işletmecisi ne varsa herkes neyin ne olduğunu çok iyi biliyor. Ama elleri kirlenmiş bir kere, hepsi sus pus…
Kamunun, halkın vergileri, birikimleriyle oluşmuş devlet kaynaklarının soyulduğu bir döneme bir kere daha tanık olduk sonuçta. Değişen bir şey yok… Benim gözler 1994, 1999, 2001 ve teğet geçen 2008 krizlerini gördü, yaşadı. Hepsinin işleyiş biçimi aynı: Döviz ihtiyacı yaratarak devalüasyon operasyonu, yerel para biriminin değerini düşürme ilk adım. Ardından yerli olan ne varsa para değerinin düşmesiyle ucuzlaşır. Artık kamunun elinde iş yapan şirketlerin üç otuz paraya, yok pahasına küresel şirketler, fonlar tarafından yağmalanabileceği bir ortam oluşmuştur. Para yokluğuna mahkûm piyasaya üreticilere yüksek faizler üzerinden uzun vadeli borçlar verilir. Ve doğal olarak çalışanların, şirketlerin üreteci olarak elinde neyin varsa hepsinin yaratılan bu borçlar için faize çalışır hale getirilmesi sağlanır. Neoliberalizm… Yerli işbirlikçiler, kompradorlarla yerel piyasaları küresel şirket ve politik egemenlerin hizmetine sunma işi…
Bu kapitalist düzenin sermayesi ve politik güçleriyle egemen sınıfı, eğitim, din, medya üzerinden böylesi bir soygun düzenini ekonomi diye anlatıyor, tüm ülkeye bunu ekonomi diye belletiyor ya. Yanarım buna yanarım. Ama esas sorun daha büyük. Halkın hatta okumuş mürekkep yalamış kesimlerin dahi bunun farkında olmaması, olan biteni normalmiş gibi kabul etmesi. Çileden çıkarıcı…
“Eh Muzaffer abi sonuçta biz 1980 sonrası küresel sermayenin emrine girmedik mi? Adamların bu ülkede mallarının, hizmetlerinin satışına onay vermedik mi? Diledikleri gibi sömürebilecekleri bir piyasa düzeni yaratan biz değil miydik? Serbest piyasa diyerek onların parasının Türk lirası üzerinde değerlenmesini kabul etmedik mi? Ne olmasını bekliyorsun? Üstelik sen kazanan sınıftasın artık. Neden takıyorsun bu konuları aklına? Dövizle iş yapıyorsun. İşçinin, emekçinin gelirinden giden kayıp seni niye düşündürür?”
“Öyle deme hocam. O kadar da insafsız değiliz yahu. Sonuçta emeğin ne olduğunu bilen insanız.”
“Eh niye ses etmiyorsunuz bu olan bitenlere o zaman? Nerede ülkenin ekonomisini düşünen iş insanları? Nerede büyük kulübün patronları? Kolay yoldan kazanmak hala baskın mı akıllarında?”
“Haklısın ama halkın da ses ettiği yok. Bak dolar 7 liralardan 30 küsur liralara vardı. Hangi sivil toplum ses etti? Halk yeter mi dedi? Faiz yüzde 47’ler seviyesindeyken şimdiki iktidar geçmiş iktidarlardan şikâyet ediyordu. Eh ne oldu? Yine yüzde 45’ler seviyesine geldik. Enflasyon hayatlarını mahvetti milletin, hangi fakir fukara, hangi emekli dar gelirli ses çıkarıyor? Hadi halk aç kalmama derdine, ekmek derdine düştü diyelim. Korkusundan ses edemiyor olsun… Muhalefet ne yapar arkadaş bu ülkede?”
Sanki muhalefetin aklı iktidardan farklı. Onların da ekonomiden anladığı aynı şey. İktidar olsalar bu modelin dışında ne yapacaklar? Yine küresel güçlerin, sermayenin taleplerini karşılamak için aynı politikaları uygulamayacaklar mı? Yeni bir teklifleri vardı da biz mi göremedik? Yapacakları belli işte. Halka bir parmak daha bal verip oyalamaya devam edecekler. Toplumdan yeni bir değişim talebi gelinceye kadar bu çıkmaz sokakta oyalanmaya devam edeceğiz, öyle görünüyor.
Bunları diyecektim ama diyemedim. İçimiz karardı akşamın bu vaktinde…