Cahil, cehalet, cahillik. Genelde bir konu üzere bilgi sahibi olmayanlar için, bilgisizlik halini açıklamak amacıyla sıklıkla kullandığımız kavramlardır bunlar. “Amma cahilsin be arkadaş”, “ne cahil bir toplum”, “seninki de cahil cesareti işte” diyerek kurduğumuz cümlelerle herhangi bir konudaki bilgisizliğe vurgu yapar, kimi zaman da cahilliğimizi döküveririz ortaya.
Cehaletin giderilmesi bilgiye erişime ve bilgi sahibi olmaya çok bağlı. Ama bunlarla sınırlı olmadığı da apaçık ortada. Şöyle etrafımıza dikkatlice baktığımızda bilgi sahibi cahillerle dolu bir dünyada yaşadığımızı hemen anlayabiliriz. Yani arkadaş bir şeyi biliyorsun bilmesine de bu bilgiyle ne yaratıyorsun? İnsanlığa, hayata, doğaya faydan ne?
Artık bilindiği haliyle, cahilliği yalnızca “bir konuda bilgi sahibi olmamak” şeklinde gören sınırlı bir bakış açısından çıkmamızda yarar var. Cahilliği bilgisizlik, yanlış ya da yanlı bilgi veya bilgiyi nasıl değerlendireceğini bilmeme gibi nedenlere dayalı olarak özgür irade ve akla, özgür benliğe sahip olmamayı anlatmak amacıyla kullanmak, böyle görmek sanırım daha doğru. Öyle ya bilgi köle zihinler üretiyorsa ne anlamı var.
Bu bakış açısında iki temel boyut öne çıkıyor. İlki bilginin niteliği. Diğeri ise özgürleştirici olup olmadığı…
Dünden çok daha farklı bir yerdeyiz. Bilgiye erişmenin türlü türlü yolları var. Gelişen teknoloji sayesinde okumak, araştırmak, yeni fikirleri, yeni yerleri, olan biteni görmeyi sağlayan bilgi araçları çeşitlendi. Artık bilgiye yalnızca eskiden olduğu gibi okullarda, topluca bir araya gelinen fiziksel ortamlarda erişmiyoruz. Cebimizde taşıdığımız cep telefonları da dahil tüm dijital araçlar bilgisizliği gidermek bakımından en kısa yolu sunuyor.
Bu gelişme önemli olmasına önemli ama galiba tüm bu gelişmelere rağmen cehaleti hala aşamadık. Araçların ne sunduğu, hangi içerikle neyi amaçladığını göremediğimiz müddetçe de aşamayacak gibiyiz.
Bilirsiniz genelde okumuşluktan bahsedilince önümüze konulmuş, verili, hatta zorunlu tutulmuş okullardaki eğitim anlaşılır. “Okuyor musun?” diye sorulsa mesela “bir okula devam ediyor musun?” diye yorumlanır hemen. Bundan dolayı çoğumuz bir okula gitmişlikle okuduğumuzu, bilgi sahibi olduğumuzu, hatta aydınlandığımızı düşünür kendimizi yeterli kabul ederiz.
Hal bu olunca bugün hala çoğunlukla bir okula gitmemiş, eğitim almamışların cahil oldukları varsayımı akıllardaki yerini koruyor. Evet okullar eğitim almışlığın, bilgi sahibi olmanın tescillendiği kamusal yapılar. Bu hala geçerli akçe. Bunun yanında okullar aynı zamanda her bakımdan bir statüye de işaret ediyor. Diploma ve bu diplomayla edinilen meslekler, maddi olanaklar vb. konular okulu toplumsal saygınlık ve bir yer kazanmanın aracısı konumuna yükseltiyor. Yani öylesi güçlü bir yapıdan bahsediyorum.
İyi ama eğitim yoluyla bilgi sahibi olma ve yarattığı kazanımlar bakımından böylesi öne çıkan bir yapı cehaletin de bir kaynağı haline dönüşemez mi?
Kitle ehlileştirme araçları olarak adlandırdığım din ve eğitim kurumları kitlesel nitelikte bilinç yapılandırma araçları olarak etkili olduklarından bu gibi yapıların ne tür bilgi ve düşünce taşıdıkları büyük önem taşıyor. Düşünün hele bir, milyonlarca çocuk 7 yaşından belki 30’lu yaşlarına kadar bir eğitim süreci geçiriyor. Ve bu süreci de okul adını verdiğimiz egemen politik düzenin kurumsal çatıları içerisinde yaşıyor. Ne dinliyor ne görüyor ne duyuyorlar dersiniz?
Okuldan okula fark var arkadaş.
Her okul aynı olur mu hiç? Hani taassubun, dogmatik fikirlerin belletilmesi amacıyla okullar da olabiliyor, insanı özgürleştirici okullar da. Hem bugünün dünyasında herkes her okulda aynı nitelikte bilgiye, aynı nitelikte aydınlatıcı görüşlere ulaşabilir mi sizce? Toplumun yoksul kesimleriyle varsıl kesimleri hiç aynı nitelikteki okullara girebilir mi? Kapitalist bir ekonomi düzeninde okullar sınıflı toplum düzenini inşa eden araçlara dönüşmez mi?
Özgürleştirici eğitim deyince neyi kastettiğime de kısaca değinmemde yarar var. Olaylara, olgulara, bilgiye tek bir kaynaktan bakmayan, eleştirel nitelikte görüşlerle her boyutta açıklama sunabilen, aklı biçimlendirmekten, belli bir dogmaya dahil etmekten çok aklın önündeki engelleri yok eden, insanı özgürleştiren bir eğitim.
Eh buradan da özgürleştirici eğitim ve bunu tedarik edecek okul düzeninin ekonomi politik bir konu olduğu hemen anlaşılıyordur herhalde.
Açıkçası şunu söylemekte yarar görüyorum. Tüm insani ve toplumsal ilerleme ekonomi politik toplum düzenini anlamaktan ve tabi bunu anlayabilmek de özgür ve eleştirel bir akıldan, bunu sağlayabilecek bir eğitim düzeni ve okuldan geçiyor.
Böyle bir okul düzeninden geçmiş aklın hayata bakışı değişir. Toplumu okuma biçimi değişir, insani değerleri, insanlık anlayışı değişir.
Şu son zamanlarda yaşanan toplumsal olayları bir hatırlayalım. Balıkesir’de sokak ortasında bir hiç uğruna hunharca canına kıyılan bir genç, aynı mahalleden çok sayıda insanın tecavüzüne uğrayan 13 yaşındaki bir kız çocuğu, Irak asıllı bir öğrencinin bir okulun müdürünü öldürmesi… Doğrusu son bir haftanın bu tür olayları yıllardır yaşanıyor ve her gün bu tür toplumsal olaylara tanık olmaktan, yaşanan bu dramatik gelişmelerden dolayı üzülüyor, kahroluyoruz.
Yaşanılanları ekonomi politik bir sorun, politik iktidarların karar ve uygulamalarının bir sonucu olarak değil de hayatın akışında olağan, basit birer suç konusu, adli olay olarak görmemize neden olan şey tam olarak işte bu alıklaştırıcı okul anlayışlarıdır. Bilgiyle donanmış ancak toplumu ve insanı, doğayı anlamamış, insani değerleri gelişmemiş, özgür iradesi ve aklını kullanma yetisi eğitim yoluyla ellerinden alınmış milyonlar.
Egemen bir ekonomi politik düzenden ve bir egemen sınıfın varlığından bahsediyorsak eğer bu sınıfların politik işlerini gören iktidar temsillerinin aklın özgürlüğü ile bir sorun yaşamaması imkânsızdır. İşte bundan dolayıdır ki egemen sınıf aklın özgürlüğü üzerine, eğitime ve okul düzenine müdahale eder. Neler yapabileceklerini varın siz düşünün.
Demek ki bir okulda okumuş olmak gerçek anlamda okumuşluk ve bilgi eksikliğini gidermek anlamına gelmiyor. Bilginin, fikirlerin yani içeriğin, bu içeriği aktaranların nitelikleri de oldukça bağlayıcı. Burada edinilen bilgiyle nasıl bir dönüşüm yaşandığına henüz girmiş bile değilim.
Anlayacağınız okul aydınlatabilir de cahilleştirebilir de.
Demem o ki okumak okul duvarlarının ardıyla sınırlı bir konu değil. Okullar da egemen sınıfın uzantısı, ekonomi politik bir düzenin aracıdır. Yani egemen fikirlerin aktarıldığı kurumlar. Hal böyle olunca özgürleştirici bir eğitimden bahsetmek zorlaşıyor. Bu durumda ne yapmalı diye içinden geçirenler olabilir. Hemen demeliyim ki okul dışında da okuma yapmalı insan. Özgür bir akılla dünyayı görebilmek, olay ve olguları anlayabilmek için bu gerekli. Yani bilgi olayları görüş biçimimizi, olguları anlama biçimimizi etkileyen bir unsur. Bilginin özgürleştirici bir çıktısı da olabilir tutucu, dogmatik düşünceli insanları yaratabilme etkisi de. Salt bilgiyle de her konunun çözümünü beklemek yanlış. Siyanür bilgisine sahip olabilirsiniz ama doğayı katletmekte kullanabilirsiniz, uranyumu iyi bilebilirsiniz ama milyonları yok etmek için de kullanabilirsiniz. Bilgi bakımından zengin olabilirsiniz insanlığınız cehalete mahkumsa neye yarar…
İnsan okul duvarlarının dışında toplumda da kendini yeniden ve yeniden üretir. Ve burada kültür, sanat, edebiyat gibi alanlar okul disiplinini aşarak aklın özgürleşmesinde önemli birer işlev görür.
Okullar bir araç olduğuna göre buralarda yapılacak her tür düzenleme aracın nasıl bir işlev göreceğini de belirler. Yani müfredatla, eğitim materyalleri ve ortamıyla, eğitimi aktaracak bilgi taşıyıcılarının ayarlarıyla biraz oynarsanız özgürleştirici ya da tutucu nitelikte gençler ve bir toplum elde etmek bakımından işler yapmış olursunuz. Dilerseniz aydın insan dilerseniz cahiller üretebilirsiniz.
Egemen düzenin sunduğu okulların neyi niçin vermeye çalıştığını düşünürsek eğer hayata dair gerçek anlamda bir okumuşluktan ne kadar bahsedebiliriz?
Salt bilgiyi edinmek yeterli midir? O bilgiyle ne yapılabileceği, o bilginin ne işe yaradığı, hangi düşünceleri, öngörüyü geliştirdiğini hesaba katmadan salt bilgiyle okumuş mu olunur? Bilgi ne için vardır? Bu bilgiyi edindiğinizde mesela alfabeyi öğrendiğinizde ne işinize yarar? Okumaya başladınız diyelim ne okuyorsunuz ve bu sizde neyi değiştirdi?
Ekonomi politik anlamda toplumu anlamak için bu gibi konuları sorgulamak son derece önemli. Toplumdaki egemen ilişkileri, egemen sınıfları, güç yapılarını bilmek eğitimin nasıl ve hangi amaçla tasarlandığını anlayabilmek demek.
Çoğu insan çocuklarının bir okulda eğitime devam etmesini çocuğunun faydasına görür. Pek sorgulamaz. Ancak eğitim her bakımdan sorgulanması gereken bir konu. Hele hele egemen sınıfın kazanımları uğruna düzenlenmiş okulların verdiği yarar ve zararı yorumlayabilirseniz bu dediklerimi daha iyi anlayabilirsiniz.
Demek ki cehalet, cahil olmak, cahillik okul sıralarında okumakla giderilecek bir konu değil. Cehalet bilgi eksikliğinin giderilmesiyle de çözülecek bir konu değil. Bütün bunlardan daha öte bir şeyden, kendini, toplumu bilmemek dolayısıyla hayatla doğru bir bağ kuramamaktan söz ediyorum. Büyük bir alıklaştırma düzenine maruz kalma olasılığından ve dahası özgür irade yitimi riskinden bahsediyorum.
Düşünün hele, aşağı yukarı 15 yılını okullarda geçiren bir genç, bilgiyle donanmış bir genç içinde yaşadığı toplumu anlayamıyor, toplumsal ilişkileri, sınıflı toplum yapısını, üretim ilişkilerinin yarattığı toplum güçlerini kavrayamıyor ve düşündüğü, yaptığı herhangi bir şeyin nelere sonuç verebileceğini, nedensel bağlarını yorumlayamıyor. Bilinci adeta miyop hale dönüştürülmüş, geleceği öngöremiyor. Bir cehalet düzeninin içinde nasıl cahilleştirildiğinin farkında bile değil. Ne olur sizce sonuç? Tabii ki güce biat edecek akıllar üretmiş olursunuz.
Bir cahil bilmemekten zarar verebilir ama onda geliştirdiği, büyüttüğü daha olumsuz bir şey var: İnsani yoksunluk, anlayışsızlık. Empati yoksunu olur cahil dediğin. Bencil olur, hırslı olur, yok edici olur. Nedenleri sonuçları öngörme bakımından yetersiz olur. Tutucu bir kişilik kazanır. Değişime kapalıdır, bir taraftar gibi her konuya bakar. Cahil kalınca bir insan yalnızca düşüncelerinde değil duygularında da niteliksizleşir. Hisleri çürür, öngörü yeteneği zayıflar, sevgisi yok edicidir, başkasına yük olur, zül olur. Her ne kadar kendi bunun farkında olmasa da. Bir kere cehaleti oranında algısı vardır. Kendi sınırlı dünyasının dışını anlayamaz kavrayamaz. Korkularına, ilkel benliğine yeniktir. Dışarıya karşı ilk tepkisi de dürtülerinin eseridir. İnsani ve özgürleştirici bir eğitim anlayışı için her gün kitle iletişim araçlarında, medyada anlatılan yüceltilen, kutsallaştırılan okul anlayışının köklü bir şekilde değişime uğraması kaçınılmaz. Burada açıklamaya çalıştığım nedenlerden dolayı konu oldukça açık. Aksi halde neye maruz kalıyorsak ona dönüşmeye devam edeceğiz. Ehlileştirme böyle bir şey…