Ritüeller, insanlığın mütemmim cüzüdür desek abartmış olmayız sanırım. Kültürel farklılıklar olsa da neredeyse tüm insanlığın bir şekilde kutladığı, kutsadığı ya da en basitinden bir performansla idrak edilmesi gerektiğine inandığı bazı olaylar vardır. Cenaze de bunlardan biri…
Ölüm bir yaşam olayı değildir. Ölüm yaşanmaz!
Kendi kültürümüzden hareketle bunlara örnek olarak doğum, erginleşme, eş bulma, ekâbirden kabul edilme ve tabii ki ölümü gösterebiliriz. Daha başka olaylar da bir ritüelin sebebi olabilir tabii; ama en sık karşılaştıklarımız genelde yukarıda bahsi geçenlerdir ve bunların içinde en sonuncusu diğerlerinden epeyce farklıdır. Bu farklılığın sebebi de ritüele zemin hazırlayan olayın, yani ölümün yaşama dahil olmamasıdır. Wittgenstein’ın veciz ifadesiyle söyleyecek olursak: “Ölüm, bir yaşam olayı değildir. Ölüm yaşanmaz.”
Doğan, topluma kabulü bazen fiziksel birtakım operasyonlarla gerçekleşen (Bizde bunun bir vechesi “sünnet”le ifade olunur ve sadece erkeklere özel bir törenselliğe sahiptir.), erginleşen, askere gidebilecek (yani savaşabilecek) yaşa erişen, nişanlanan, evlenen, işe giren, iş kuran vb. bireyler, toplumsallığa yeni bir sıfatla dahil olarak toplumun içinde varlığını devam ettirirken ölen ölmüştür. Amel defteri kapanmış, son yolculuğuna uğurlanmış, ebedi istirahatgâhına intikal etmiş, ya nur içinde yatmaya ya da ışıklar içinde uyumaya bırakılmıştır artık. Cartayı çekmiş, ex olmuş, roketlemiştir. Bakış açısına bağlı olarak eşek cennetini boylayan da vardır, gökyüzünde bir yerlerde bizi izleyen de. Orgeneral gönlünüz nasıl isterse öyle adlandırın, öyle tarif edin; bunların hiçbiri sonucu değiştirmez, sonuç hepimizin malumudur ve bu olay sonrası gerçekleştirilen ritüel de genelde cenaze töreni olarak bilinir.
Başarısız Cenaze Töreni Yoktur!
Diğer yaşam olayları için tertiplenen ritüellerle cenaze töreni arasında da çok temel bir fark vardır: Bir cenaze töreni asla başarısız olamaz! Zira şimdiye kadar gömülmeye ya da yakılmaya ya da denize atılmaya vb.ye direnen bir ölüye hiç rastlanmamıştır. Öldükten sonra dirildiğine dair anlatılar olan insanlar da var tabii. Ne ilginçtir ki bunlar bile önce kuzu kuzu gömülmüş, başarıyla tamamlanmış bir cenaze töreninden günler sonra ve kimse görmezken yattıkları yerden kalkarak dünyadaki çılgın partiye geri dönmüşlerdir. Bir doğum kutlandıktan hemen sonra doğan da doğuran da ölebilir. Sünnet düğünü şahane geçer, ama sünnetçi işini o kadar da dikkatli yapmamış olabilir. Bir nişanın/nikâhın/düğünün sonucu boşanma ya da daha kötüsü terapist kapılarında geçen bir evlilik olabilir. Savaşa/askere gitmek zaten izaha muhtaç olmayan riskler taşır. Tarih başarısız girişimcilerle, müflis bakkallarla ve saygınlığını yitiren insanlarla lebalep doludur. Tam da bu sebeplerle diğer ritüeller, ileride yaşanacakların iyi olmasını amaçlayan kutlamalar/kutsamalarken cenaze törenlerinin hedefi ne bu dünyaya ne de geleceğe ilişkindir.
Cenaze töreni öncesinde emin olunması gereken tek bir şey vardır: Ölünün şüpheye yer bırakmayacak derecede, kesin ve net bir biçimde ölü olması. Aksi takdirde ritüel, cenaze olmaktan çıkar ve cinayete ya da belki sebepsiz bir idama dönüşür. İnsanlığın tarih boyunca yaratıcılığını hiçbir şeyi umursamadan sürekli geliştirdiğini ve diri diri gömmeyi de bir idam yöntemi olarak kullandığını maalesef biliyoruz. Fiil temelde aynı olmasına rağmen bir cenaze törenini bir idamdan ayıran esas husus; ölümün gömülme işleminden önce mi, sonra mı gerçekleştiğidir. İşte bu her şeyi değiştirir.
Kapitalizm, Cenaze Törenimiz İçin Pek Aceleci!
Çağımız bizi diri diri gömerek idam edip buna cenaze töreni süsü vermeye çalışıyor sanki. Bu kadar lakırdıyı etmemin sebebi bu. Artık yaklaşmakta olan da değil, yaşamakta olduğumuz iklim krizi; dünyanın neredeyse tamamında etkisini arttıran ve artık hiç yadırganmayan aşırı sağcı siyasi akımlar, süreklileşen ve önü alınamayan göç dalgaları; en ileri(!?) ülkelerde bile önce usul usul, şimdilerde hunharca budanan işçi hakları; toplumlar arasında ve toplumların kendi içinde hiç durmadan büyüyen eşitsizlikler, insanların örgütlü hareket etme olanaklarını/alanlarını artıracağı düşünülürken daha önce hiç olmadığı kadar atomize bireyler yaratan yeni iletişim düzeni vs. vs. Kapitalizm, geldiği bu noktada sıradan çoğunluğu, emeğiyle yaşayanları, doğayı ve hatta artık uzayı, posasını çıkardıktan sonra ölmesini bile beklemeden gömmeye azmetmiş gibi görünüyor.
Ama Biz Henüz Ölmedik!
Mevcut durumdan kârlı çıkanların bu düzeni devam ettirmek için eminim çok etkili planları da vardır. Ama ne demiş ünlü düşünür Mike Tyson: “Ağzının ortasına yumruğu yiyene kadar herkesin bir planı vardır!” O yumruk illaki atılacak, o plan muhakkak bozulacak. Bunu görmek ya da söylemek için insanlığın toplam ferasetine, ahlaki harikuladeliğine; teker teker insanların kendilerine, başkalarına ya da doğaya karşı duydukları sorumluluğa, sevgiye, saygıya falan değil; sadece ve sadece insanın içindeki yaşama azim ve kararlılığına güvenmek bile yeterli. Ölürsek amenna, gömün de şimdilik bir durun; zira biz daha ölmedik!
Kapak Görseli: Clay Banks/Unsplash