Devrim bir deli oğlan! Şimdi 100 yıl olmuş gibi gelse de sadece 10-15 yıl önce, Moda’nın Moda olduğu zamanlarda, “mahallenin bıçkını, delikanlısı, delisi!”
Bakmayın şimdi birbirine yabancı gözlerle bakan insanların doluştuğu “Yeni Moda’nın” haline, kendine özgü bir ruhu, komşuluk hukuku olan, kimsenin kimseye karışmadığı ve fakat göz temasını, gülümseyerek selamlamayı eksik etmediği bir semtti Moda…
Sabahın erken saatleri, akşamın geç saatleri ve bir de hafta içi gündüzler bütünüyle semt sakinlerinindi… Gürültücü “dışarlıklıların” sökün ettiği hafta sonlarında Moda “sakinlerini” göremezdiniz sokakta. Bomonti ya da Moda Çay Bahçesinde “dışarlıkllıların” sebilhane bardakları gibi deniz tarafına yayılmasına kıs kıs güler, çay ocağına en yakın yere konuşlanıp çayın en sıcağını, en tazesini yudumlardı “sakinler”. Servis görevlilerinin parmak şıklatılarak “şşş garson!” diye çağrılmadığı, “garsonların da”, müşterilerin de “birer isminin olduğu” birbirlerini gördüklerinde önce selamlaşıp sonra “dışarlıklılara dair” esprilerin patlatıldığı günlerdi…
Moda Çay Bahçesinin girişinde, çay ocağına en yakın yerdeki masalarda görürdünüz Devrim’i arkadaşlarıyla… Bazen sahilde yürürken ensenizde bitiverirdi o hınzır tonlamasıyla “Bir sorun mu var birader?” diyerek. Sorulmuş olmak için değil, bir sorun varsa gerçekten halletmeye hazır tonda sorulan bir soruydu… Gözünü Moda’da açtı, Moda’da büyüdü Devrim.
Moda’nın Moda olduğu son zamanların son delikanlılarından…
Konumuz Moda değil elbet ama Devrim deyince Moda’yı, Moda deyince Devrim’i hatırlamadan olmuyor işte…
“YİNE SAVAŞ ÇIKARSA VAR BENDE BİR ŞEY!”
Mahallemizin Devrim’i karıştığı her biri birer film senaryosu maceralar nedeniyle Azerbaycan’dan Rusya’ya, Tayland’dan Kamboçya’ya dolaşıp durduktan sonra Ukrayna’da aldı soluğu.
Âşık oldu Ukrayna’da. Svetlana, su damlası gibi bir genç kadın… Sevdi Devrimi, Devrim de Svetlana’yı…
Evlendiler. Mariupol’de küçük, mütevazı bir hayat kurdular. Devrim, Svetlana ve kedileri Tommy…
Dedim ya her biri birer film senaryosu olur Devrim’in yaşadıklarından… Bakın nasıl anlatıyor 23 Temmuz 2015’te yaşadıklarını:
“Önce Azerbaycan’a gittim Karabağ sorunu tekrardan depreşti sınırda çatışmalar çıktı. Oradan Gürcistan’a gittim, Rusya’yla Osetya savaşı çıktı! Birkaç yıl sonra Ukrayna’ya gittim orada iç savaş çıktı, hükûmet devrildi. Daha sonra Tayland’a gittim hükûmet karşıtı göstericilerle ordu arasında olaylar yaşandı. Kamboçya’ya geçtim secim vardı, karşıt gruplar arasında arbedeler yaşanıyordu. Tekrar Ukrayna’ya gittim bu sefer Rusya’yla savaş çıktı. Çok yakında Türkiye’ye dönüyorum, artık hayırlısı”
12 Şubat 2022’de ise bu sözlerini hatırlatarak şöyle diyordu:
“Evet bu anlattıklarımdan bir yıl kadar sonra Türkiye’ye gittim darbe teşebbüsü oldu. Şu an da Doğu Ukrayna’dayım. Umarım olmaz ama eğer gene savaş çıkarsa var bende bir şey!”
“TÜRKİYE BİZİ BURADA BIRAKACAK DEĞİL YA?”
Gerçekten de Ukrayna- Rusya hattında yeniden savaş rüzgarları esmeye başladı… Yine de işte, bizim deli Devrim’e ne olabilirdi ki? Yırtardı illa! Ama içimize kurt düştü, aradık, konuştuk. “Oğlum kalkın gelin bir an önce” dedik, güldü “Zaten yılbaşından önce karar vermiştik Türkiye’ye dönmeye, en uygun fiyatlı uçak biletini de 24 Mart’a bulduk, geleceğiz” dedi. “Oğlum durum ciddiye benziyor” dediğimde “Evet ciddi gibi görünüyor ama büyük bir savaş çıkacak kadar ciddi bir durum olursa Türkiye bizi burada bırakacak değil ya” cevabını vermişti.
Sonra ilk saldırıları başladığında Putin’in, Rus birlikleri Mariupol’e doğru ilerlemeye başladığında konuştuk yine.
Kentte durum sakindi henüz. Temel hizmetler aksaksız sağlanabiliyordu. “Önlemlerimizi aldık” deyip çatı katındaki dairesinin bir odasını kendince sığınağa dönüştürdüğünü anlattı ki güler misin ağlar mısın? “Sığınak yok mu orada? Daha güvenli bir bodrum vs yok mu?” deyince cevabı “Burada Türkler girmez sığınaklara falan, nemli oralar” oldu şaka yollu.
Savaş şaka kaldırmıyordu elbette… Devrim, “ciddi bir durum olsa” Ukrayna’daki TC Dışişleri birimlerinin oradaki Türkleri uyaracağından ve ihtiyaç halinde bir biçimde tahliye imkanı yaratacaklarından kuşku duymuyordu. Ama işler öyle gitmedi… Rus birlikleri Mariupol kapısına dayandı, Devrim ve ailesi başta olmak üzere yüzlerce Türkiyeli kentte sıkışıp kaldı.
“BURADAKİLERİ UYARMAK BİR YANA, SON GÜNE KADAR YÜZLERCE TÜRK UKRAYNA’YA GELDİ!”
Reportare için space ve youtube üzerinden canlı bağlantı yaptık iki kez.
Mariupol sokaklarında yaşananları, kendi yaşadıklarını anlattı bize. Rus ordusu ve ayrılıkçılar artık Mariupol kapılarına dayanmıştı. Tarih 27 Şubat’tı ve twitter üzerinden yaptığımız space yayınında Devrim kendisi ve orada yaşayan yaklaşık Türklerle Elçilikten gelen “Dikkatli olun, Doğu Ukrayna’yı terk edin” mesajı dışında bir bağlantı kurulmadığını, deniz ve hava yolu kapandığından insanların artık kendi imkanlarıyla Mariupol’ü terk edebilme imkânı bulunmadığını anlattı.
Uzaktan bomba ve çatışma sesleri duyulmaya, savaş kendisini hissettirmeye başlamıştı artık… Rahat görünmeye çalışsa da sesinde bir tedirginlik seziliyordu. Nitekim konuşmamızın ardından aynı gün, 27 Şubat gecesi sosyal medya hesabından şunları yazdı:
“Arkadaşlar önemli bir konuya değinip Ukrayna’da mahsur kalan Türklerin sesini duyurmak istiyorum. Öncelikle resmi rakamla Ukrayna’da 20 binin üzerinde Türk mahsur kalmıştır. Tahliyeler başladı fakat bu tahliyeler genelde batı tarafından yapılmaktadır. Doğu ve diğer sıkıntılı yerlerden tahliye yapılamamaktadır. Bundaki en büyük sorumlu bizim yetkililerdir. Amerika, Avrupa, İsrail başta olmak üzere hemen her ülke vatandaşlarını 1 aydan fazladır en üst tondan uyararak “hemen Ukrayna’yı terk edin” derken, bizim yetkililer sanki hiçbir şey yokmuş gibi açıklamalar yapıp, “Çatışma olsa bile sınırlı bir bölgede ufak tefek şeyler olur, büyümez” gibi sözler sarf etmiştir. Sadece son üç beş gündür “Ukrayna’nın doğusunda durmayın” dendi Dış İşleri tarafından. Ha bunu bilerek yaptılar, bizi burada bilerek bıraktılar demiyorum. Ama şunu diyorum: dünyadan haberleri yok! En yakınımızdaki hem ekonomik hem başka çok büyük bağlarımız olan, savaş olsa en çok etkilenecek 3. Ülke olmamıza rağmen bu iki ülkenin savaşacağından, hele ki büyük çapta bir savaş olacağından haberleri yok! Olsa zaten sadece “Ukrayna’nın doğusundan ayrılın” demezler, günler öncesinde diğer ülkeler gibi vatandaşlarını uyarır,” hemen ülkeyi terk edin” derlerdi. Bırakın buradaki vatandaşlarımızı terk ettirmeyi, bir de son güne kadar hala yüzlerce insan Ukrayna’ya geldi Türkiye’den.
İstihbarat, elçilikler, Dış İşleri ne iş yapar? En önemli görevleri vatandaşının can güvenliği değil mi? Elçilik demek davetlerde gülümseyip fotoğraf çektirmek mi? Bu büyük bir skandaldır! Burada bombalar, çatışmalar, füzeler arasında sığınaklarda, metrolarda aileleriyle birlikte mahsur kalan, insani dram yaşayan her Türk vatandaşının vebali bu yetkililerin boynunadır. Eğer yaşamını yitiren vatandaşlarımız olursa vebali çok daha büyüktür.
Ha konsolosluk bazılarını arayıp “Doğuda durmayın” demiş. Yahu böyle olur mu, kaç kişiyi arayabilirsiniz tek tek? Diğer ülkeler gibi en baştan uyarsalar televizyondan, sosyal medyadan şu an 20 bin küsur değil, belki 3-5 bin Türk vatandaşı kalırdı Ukrayna’da. Tahliyeleri de çok daha rahat ve kısa zamanda olurdu. Şimdi “Devletimiz büyük, kimseyi bırakmaz” gibi hamasi söylemler yapılıp, ülkeden çıkan 3-5 otobüse bağlanarak PR yapılıyor Dış İşleri tarafından. Evet şu an ellerinden gelen bu ama artık iş işten geçti. Mahsur kalanlar kaldı. Şimdi uğraşın durun! Sınırlarda, özellikle de Polonya’da hiç kimseyi geçirmiyorlar. Lütfen bu anlattıklarımı her yerde paylaşın ve burada mahsur kalan insanların sesini kamuoyuna, yetkililere duyurun!”
Savaşın artık işgale evrildiği, muhasara altındaki Mariupol’de mahsur kalanlar için hayati tehlikenin iyice arttığı 1 Mart’ta şunları yazdı Devrim:
“Arkadaşlar birçok arkadaşım, akrabam yazıyor merak ediyor çok sağ olun. Elimden geldiğince cevap veriyorum. Ama Rus uçakları alt yapıyı vurdu, elektrik, gaz, su yok o yüzden şarjı ve interneti dikkatli kullanıyorum. Şu an risk alıp kedimizi, bozulmasın diye buzdolabındaki yemekleri alıp yürüyerek annemizin evine geldik 1 saatte. Nedense burada elektrik var şimdilik. Sürekli patlama ve top sesleri duyuluyor. Gelirken çok yakınımızda bir patlama oldu ya da top düştü görmedik ama sesin yakınlığından anladık. Şehrin etrafı sarılmış durumda, çatışmalar var. Bilmiyorum nasıl olacak ama iyiyiz şimdilik, merak etmeyin. Bakanlık konsolosluk uğraşıyor buradaki Türkleri tahliye için ama zor tabii, buralar sıkıntılı. Bir de bir abimiz Odesa’dan uğraşıyor, konsoloslukla irtibatta bizi buradan aldırmak için ama şimdilik bir sonuç yok. Ha sunu tekrar söyleyeyim, son 2-3 güne kadar yetkililer buradaki Türkleri uyarmadı doğru dürüst. Sadece konsolosluk, Ukrayna’da kayıtlı kişileri aramış ve “Doğuda durmayın” demiş. Savaş patlayıncaya kadar bırakın tahliyeyi, son gün bile yüzlerce Türk vatandaşı geldi Ukrayna’ya. Bu istihbarat ve risk yönetimiyle ilgili bir ihmal olduğunu gösterir. İçecek su için bile 100 metre kuyruk var. Gıda azalıyor, fiyatlar sürekli artıyor. Yani bu savaş bitmediği sürece her gecen gün insani dram artacak. Siviller çocuklar hayatını kaybediyor. 6 yaşında kız çocuğu Mariupol’de hastanede kurtarılamadı dün. Yani buralar iyi değil. Ukrayna ordusu ve halkı kahramanca, destansı bir mücadele veriyor Rusya’ya karşı. Başkanları da dik duruyor helal olsun. Ama karşıda dünyanın en güçlü ikinci ordusu var ve çok acımasız. Bu arada şimdi öğrendik ki patlama sesi, yanından 5 dakika önce geçtiğimiz okuldan geliyormuş. Okulu bombalamışlar.”
Ve 2 Mart’taki son paylaşımı:
“Arkadaşlar elektrik, su, gaz hiçbir şey yok o yüzden her birinizi cevaplayamıyorum. Mariupol karanlık. Sürekli patlama sesleri var. Evdeyiz ve iyiyiz ama şehir kotu durumda. Tahliye filan zor buradan artık. Bakanlıktan aradılar ilk günlerde, görevliye de söyledim “Bati tarafından tahliye ediyorsunuz ama bu taraflar sıkıntılı, eğer geç kalınırsa zor” dedim, nitekim öyle oldu. Görevli “iletirim!” dedi kapattı. Buradaki Türkler de yetkilileri dinleyip, güvenip burada kaldı. Savaş başlayana kadarki istihbarat ve risk yönetimi eksikliklerini, vatandaşlarımızın yeterince uyarılmamasını filan geçtim bu sefer de Doğu bölgesi için geç kalındı. Aslında Rusya buradan 1 saat. Yani ayarlayabilseler Rusya’yla konuşup, kolayca gidebilir buradaki Türkler ve aileleri. Hamasete gelince hep “şöyle büyüğüz, böyle kudretliyiz vesaire!” Ama işte gerçekte Ukrayna’da mahsur kalan 20 bin kusur Türk var! Neyse geç olsun güç olmasın diyelim! Yetkililerin tahliyesi kolay yerleri değil öncelikle burası gibi daha, sıkıntılı yerleri düşünmesi, halletmesi gerek. Çünkü can derdini geçtim, geç kalındıkça para, yeme, içme yani insani dram artıyor. Son olarak Sn. Bakan “Biz vatandaşlarımızı ülkenin doğusunda kalmayın diye uyardık, savaşa 2 gün kala TV’den Doğu’da durmayın dedik. Hatta kişi başı 220 Dolar’a, ucuza uçak kaldırdık ama kimse gelmedi” diyor. Kusura bakmayın Sn. Bakan ama, takdir edersiniz ki 2 gün kala, 2 uçuşla 20 küsur bin Türk’ü tahliye edemezsiniz! Böyle açıklamalar yapmak yerine keşke “evet eksiklerimiz oldu, geç kaldık, kusura bakmayın ama elimizden geleni yapacağız” deseydiniz, biz burada mahsur kalan Türkler ağzımızı açıp bir şey demezdik. Sorumluluğunuzu vaktinde yerine getirmeyip burada sizlere güvenen 20 bin Türk’ü suçlamanız hiç hoş değil”
2 Mart akşamından itibaren iletişim koptu Devrim’le. 9 Mart akşamı güçlükle sağlayabildiği internet bağlantısıyla annesine mesaj ulaştırabildi: “Burada durum kötü. Etrafımız cesetlerle dolu. İçme suyu sıkıntı var, çamurlu su içiyoruz. Elektrik ve telefon şebekeleri çöktüğü için dünyayla bağlantımız koptu. Konsoloslukla ilk günlerde iletişime geçtiğimizde, bölge riskli olduğu için yardımcı olamayacakları bilgisini vermişlerdi. Şimdi herhangi bir kanalla duyuru yapıyorlarsa da bizim bunları öğrenebilme şansımız olmuyor. Burada yüzlerce Türk mahsur durumdayız. Lütfen sesimizi duyurun. Ailelerimizle burada ölüme terk edilmemize izin vermeyin”
9 Mart’tan bu yana Devrim ve Svetlana’dan haber alınamıyor. Ailesi, arkadaşları perişan ve yetkililerden acilen konuyla ilgilenmelerini, Devrim ve Svetlana ile Mariupol’de mahsur kalan tüm TC yurttaşlarının salimen ülkeye getirilmelerini talep ediyorlar.
Ukrayna’daki sivillerin akıbetini yakından takip eden gazeteci Esra Karahindiba, Devrim ve Svetlana’nın Elçiliğin tahliye listesinde ve güvende oldukları bilgisini ulaştırdığında bir nebze soluk alsak da mahsur kalanlar tahliye konvoyuna binip güven içerisinde ülkeye dönene kadar kimsenin içi rahat olamayacak kuşkusuz.
MARİUPOL’DE HAYATTA KALMA SAVAŞI…
Bu arada 11 Mart günü ajanslara düşen ne yazık ki teyit edilmeden hızla yayılan yanlış bir haber Devrim’in ailesi ve dostlarıyla Mariupol’de yakını bulunan herkesi dehşete düşürdü. Ukrayna kaynakları, Mariupol’de bulunan Sultan Süleyman ve Hürrem Sultan Camiinin Rus ordusu tarafından bombalandığını ve bu sırada camide 34’ü çocuk 86 Türk vatandaşının bulunduğunu bildirmişti. Ancak Camiinin koruma derneği başkanı İsmail Hacıoğlu’na ulaşan bazı haberciler, söz konusu bilginin doğru olmadığını teyit ettiler. Camiinin yaklaşık 700 metre yakınına bir roket düştüğü, camide bir hasar olmadığı ve herhangi bir yurttaşımızın etkilenmediği anlaşıldı. İsmail Hacıoğlu kendisine ulaşabilen habercilere her gün tahliye amaçlı bir konvoy oluşturulduğunu ancak Rusların kentten çıkışı engellediğini de aktarıyor. Bir son dakika gelişmesi ise 12 Mart Cumartesi günü sabah saatlerinde Mariupol’de tahliyeleri sağlamak için kente bir otobüsün girebildiği yönünde.
Yine Ukrayna kaynakları Mariupol’deki Rus saldırılarında 1582 sivilin hayatını kaybettiğini bildirse de henüz bağımsız kaynaklar tarafından doğrulanmış değil bu bilgi.
Mariupol’deki yaşam şartlarının son derece zorlaştığı gerçeği ise bağımsız kaynaklar tarafından teyit ediliyor. Kızılhaç Ukrayna Heyeti Başkan Yardımcısı Sasha Volkov Mariupol’de elektrik, su ve gaz şebekelerinin tamamen çöktüğünü, telefon erişiminin neredeyse yok denecek kadar sınırlı olduğunu, saldırıların ilk birkaç gününde kentteki market ve eczaneler yağmalandığı için gıda ve ilaç tedarikinin yapılamadığını bildiriyor. Bu bilgiler Devrim’in annesine göndermiş olduğu son mesajla da örtüşüyor.
Rusların Mariupol’den tahliyeleri engellediği bilgileri doğruysa TC Dışişleri yetkililerine büyük iş düşüyor. Savaşan iki ülkeyi Antalya’da bir araya getirebilen, her iki ülkeyle güçlü ekonomik ve siyasi bağları bulunan, dengeli bir siyaset izlemeye çalışan Türkiye’nin Rus yetkililerden insani amaçlı bir tahliye koridorunu açtırabilecek, mahsur kalan yurttaşlarını salimen ülkeye getirecek güce de sahip olduğuna inanmak istiyor insan…
Devrim’i, Svetlana’yı, Mariupol’de mahsur kalan tüm yurttaşlarımızı Türkiye’de ve güven içerisinde göreceğimiz gün yakın olsun…