Gürültü Ormanının İçinde Bir Vaha: Le Nozze Di Figaro

0
121

Dünya aslında görülmez, duyulur.

Jacques Attali

Gün içerisinde kulağınıza eren tüm sesleri bir düşünün. Seyyar satıcılar, araçların kornaları, okulların teneffüs zilleri, cep telefonları aracılığıyla karşısındakiyle bağıra çağıra konuşanlar, yine cep telefonlarından bilumum kısa gereksiz videolar izlerken kulaklık takmayı akıl edemeyen kimselerin yarattığı ses kargaşası, çöp kamyonlarının kaotik gürültüsü, televizyon, radyo ya da YouTube gibi platformlarda sürekli maruz kaldığımız renkli reklamların ruhsuz sesleri, film ve dizilerden sokağa taşan ruh sömürücü diyaloglar… 

Peki gürültü ne zaman müziğe evrilir?  

Gürültü şiddettir. Müzik ise gürültünün belli bir istikamete doğru yönlendirilmesi. Müzik insan toplumlarına paralel olarak gelişir. Onlar gibi biçimlenir, onlarla değişir. Müzik bir ayna, bir kristal küre, insanlığın yaptıklarını kaydeden bir yüzey, bir eksikliğin işareti, bir ütopya parçası, her dinleyicinin kendi duygularını kaydettiği hususi bir bellek, düzenin ve soyağaçlarının ortak hafızasıdır der Jacques Attali Gürültüden Müziğe adlı kitabında.

Gürültünün müziğe evrildiği, kişiye kendisini net görebileceği bir ayna verdiği en iyi eserlerin operalar olduğunu düşünürüm hep. 

Fihrist Yayınları Opera Klasikleri ismi altında bir seri yayınlamaya başladı. Tam da benim operalar üzerine yazılar yazmaya başlamak istediğim bir zamana denk geldiği için ilk iş gidip serinin üçüncü kitabı olan Figaro’nun Düğünü’nü aldım.

16. yüzyıl başlarında İtalya’da “Opera” adını taşıyan müzikli bir dram sanatı görülmemektedir. Bununla birlikte Ferrara şehrinde başlayan bir hareket, bugünkü opera sanatının başlangıcı kabul edilmektedir. İtalyan kültür tarihinde önemli bir yeri olan Ferrara Dükü I. Ercole ilk olarak antik Roma tiyatrosuna yakın ilgi göstermiş ve Plautus ile Terentius’un komedyalarının İtalyancaya çevrilip oynanmalarını sağlamıştır. Bu antik konulu oyunlar o zamanlar büyük ilgi toplamıştır. 

İtalya’da 1502 yılında Ferrara’da, I. Ercole tarafından yönetilen bir düğün sekiz günden fazla sürmüştür ve böylelikle dinsel olmayan konuları da işleyip geliştirerek yeni bir oyun türü meydana gelmiştir. Bu tür, gerçek operaya temel olan ilkel bir derleme olmanın önemini taşır. 

Olağanüstü zenginlikteki dekor ve kostümlerle oynanmasına rağmen sıkıcılığı bir türlü giderilememiş olan Plautus komedyalarının meydana getirdiği ağır havayı dağıtma çarelerinin aranması, müziğin gelişiminde önemli bir başlangıca yol açmış ve böylelikle ortaya çıkan yeni sanat türü bugünkü operaya temel oluşturmuştur. Bu yeni biçim, Plautus komedyalarının perdeleri arasına koyulan ve Intermezzo olarak isimlendirilen bir ara-oyunudur. Seyircilerin, Plautus komedyalarından çok Intermezzoyu beklemesi, bu yeni sanat şeklinin, kısa zamanda bağımsızlığına kavuşmasını sağlamış ve böylelikle Intermezzolar, opera sanatına başlangıç olmuştur. 

1980’lerin sonlarından anımsadığım TRT Pazar Konseri’ni Hikmet Şimşek sunardı. Bu programın yayınlandığı saatler televizyonun camına yapıştığım nadir zamanlardı. Klasik müzikle tanışmam ve sevmem Hikmet Şimşek’in dinleyeceğimiz eser hakkında ciddiyetle verdiği bilgileri özümsemekle başladı sanırım. Hikmet Şimşek’in sunumlarını hem çok severdim hem de çocuk bana biraz ürkütücü gelirdi. Zaman içerisinde hem klasik müziği hem de operayı o kadar çok sevdim ki -her ne kadar izlediğim operalarda altyazı olarak Türkçeye erişim olsa da- kalktım İtalyanca öğrenmeye çalıştım. Elime geçen her fırsatta opera izlemeye giderim. O bizi evlerde kapalı kalmaya zorlayan virüs döneminde pek çok Amerikan üniversitesinin derslerini online olarak yayınlamaya karar vermesi gibi Metropolitan Operası da yıllarca kaydettiği operaları yirmi dört saatlik döngülerle yayınlamaya başladı ve ben de ekran başında da olsa, hayatımın en çok opera izleyip dinleyebildiğim dönemini yaşadım. Her yeni günde Metropolitan Opera’sının sahnelediği başka bir operayı izlemek paha biçilemez bir deneyimdi. 

Figaro’nun Düğünü’ne gelecek olursak Mozart’ın dört perdelik müzikli komedi halinde meydana getirdiği Figaro’nun Düğünü operasının ilk temsili 1 Mayıs 1786 tarihinde Viyana’da yapılmış. Bu operanın librettosu, Fransız yazarı Beaumarchais’nin aynı adı taşıyan komedisinden esinlenilerek, Lorenzo da Ponte tarafından yazılmış. Lorenzo da Ponte, Viyana’daki sansür yüzünden bu eserin politik kapsamında bazı değişiklikler yapmak zorunda kalmış yine de orijinal metne olayın gelişimi açısından oldukça bağlı kalarak beş perdelik komediyi dört perdede özetlemiştir. Sanırım bu eser sansürün her zaman ve her yerde olduğunun iyi bir örneği.

Fihrist Yayınları’ndan çıkan kitabın en can alıcı tarafı sol sayfaların İtalyanca ve sağ sayfaların Türkçe olması. İzlerken her iki dili de takip edebilir ve dinlemenin sonsuz keyfine varabilirsiniz. 

Fihrist Yayınları’nın opera klasikleri serisinde Giuseppe Verdi’nin La Traviata ve Aida, Giacomo Puccini’nin La Bohéme ve Madam Butterfly operaları ve daha fazlası var. Operaya ilginiz varsa bu seriyi kaçırmamanızı önerim. Eğer operaya ilginiz yoksa bugün bu sanat dalına bir şans verebilirsiniz. 

Yaşamdaki gürültülerin müziğe dönüştüğü günlere…

Cevad Memduh Altar, Opera Tarihi 1 – Milli Eğitim Basımevi, 1974

Jacques Attali, Gürültüden Müziğe – Ayrıntı Yayınları, 2005, Çev. Gülüş Gülcügil Türkmen

Önceki İçerikBabil’de Panik..
Sonraki İçerikAnne Otomobili: “Station Wagon”
Ege Üniversitesi Ziraat Mühendisliği Fakültesi’nden mezun oldu. Ziraat Mühendisliği dışında kalan pek çok konuya merak duydu. Denemeleri ve şiirleri yurtiçi ve yurtdışında dergi ve gazetelerde yayınlandı. 2010 ve 2017 yıllarında sahne sanatları performansları ile fotoğraf sanatını birleştiren “Büyülü Perde” ve “Sahne” isimli kişisel fotoğraf sergilerini açtı. 2020 yılında ilk şiir kitabı “Eşik” yayınladı. Merak etmeye devam ediyor ve Anadolu Üniversitesi Radyo ve Televizyon Programcılığı bölümünde öğrenci.

CEVAP VER

Lütfen yorumunuzu giriniz!
Lütfen isminizi buraya giriniz