Fantastik Hikaye Nasıl Yazılır?

0
1664

Fantastik hikâye nasıl yazılır?

“Fantastik hikâye nasıl yazılır?” diye bir başlık atıp, size borsadan, forex üzerinden, arsa alım satımıyla ya da tahmin bile edemeyeceğiniz bin türlü enstrümanla milyarlar kazanabileceğinizi ve bunu yapmak için de sadece o videoyu seyretmeniz, kitabı okumanız ya da seminere katılmanız gerektiğini söyleyenler gibi işkembeden uydurduğum bir sürü gerek – şart sıralayıp, editörüm whatsapp’tan görüntülü arayıp nazikçe “Ozancım, yazıyı bugün gönderecek misin, yoksa evini barkını yakayım mı?“ dediğinde de “aa yazı hazır, son okumasını yapıp hemen gönderiyorum” diyerek paçayı kurtarabilir miyim bilemedim. 

Aslında konu güzel, gerçekten bu konuda bir iki kelâm etsem, sizi çok sıkmadan, bunaltmadan hani. Fantastik kurgu yazmak çok zor değil aslında, sadece, sınırsız hayâl dünyasına açılan bir kapı bulup içeri dalmanız gerekiyor. Çok zor değil derken biraz hafife almış olabilirim, hayata dair bir olayı aktarırken bile zorlandığımız zamanlar var ve işin içine asla göremeyeceğimiz bir evren yaratmak, bu evrende var olan gezegenleri tasarlamak, canlıları, cansızları, atmosferini, dilini, sosyal yapısını, demografisini, yönetim şeklini, teknolojisini, dinini, canlı türlerini ve benim sıralamaya üşendiğim, sizin aklınıza gelen her türlü “şeyi de” gözlerinizin önünde canlandırmanız ve sonra da okuyucunun hayal gücüne güvenerek betimlemeniz ve bunu da çaktırmadan yapmanız gerekiyor. 

Fantastik hikâyeler sadece iki büyücü, tek boynuzlu at ve üç tane de ejderha ile tasarlanmıyor sonuçta. Buna ekleyeceğiniz bin bir türlü canlı formu ve yukarıda da sıraladığım ve her biri kalın bir kitap konusu olabilecek kadar detay gerektiren, yani okuyucuyu gerçekliğine inandırmanız gereken bir evren tasarlamaktan bahsediyorum. Konu önemli değil biliyorsunuz, zengin bir kız ile fakir bir oğlanın aşkı da olur, yüz yıllardır savaşan iki kabileye barış getirmeye çalışan bir adamın hikâyesi de. Önemli olan, buraya serpiştireceğiniz ve aslında insanların şimdiye kadar görmediği ama yıllardır kulaktan kulağa ve sonrasında da görsel olarak tanıştıkları o yaratıkların, sizin kurguladığınız hikâyeye ne kadar uyum sağladıklarıdır. Bununla ilgili bazı klişeler, kurallar var gibi duruyor aslında. Meselâ nedense ejderha olan her hikâyede kılıç ve mızrak da vardır. Oysa ben ejderha ile savaşacaksam tabii ki tam teçhizatlı bir Long Bow Apachi helikopter filosu tercih ederim. 

Okuyucuyu o evrenin gerçeklik ekseninde dans etmeye çağırırken, yaşadığımız zamandan farklı bir zaman aralığı, başka bir gezegen ya da her ikisini birden vermeniz, bu da olmazsa paralel evren teorisi üzerinden yürüyüp aynı anda var olan ama birbirine geçişin olmadığı bir evrenler silsilesi yaratmanız gerekiyor. Bunun en güzel örneği “Fringe” adlı, döneminin çok ötesinde, heyecanla kucakladığımız dizidir ki onun da aslında The X-Files, Lost, Altered Atates ve The Twilight Zone adlı televizyon dizilerinden ilham alınarak yapıldığı söylenir. 

İlk satırdaki soruya dönecek olursak, fantastik hikâye, sınırlarını bilemeyeceğiniz o hayal dünyasının kapısından içeri bakabiliyorsanız, sabrınıza güveniyorsanız, yazdığınız materyalin birkaç yüz katını okuduysanız ve belki de en önemlisi, cesaretle ve emekle yazılır. Çevrenizdekilerin size deli gözüyle bakmasına tahammül edebilir, hayal ettiğiniz o dünyayı tüm kuralları, renkleriyle ve yaşadığınız dünyadan çok daha detaylı anlatabilir, yaratıcı koltuğuna oturduğunuzun farkında olarak, vicdanınızı ve sağduyunuzu bir elinize, adalet duygunuzu da bir diğerine alabilirseniz yazılır ( burada size ahlak kumkumalığı taslamıyorum, vicdanınızı ve sağduyunuzu kullanmazsanız, yarattığınız dünyanın da vicdansız ve ikiyüzlü, iyi ile kötünün dengesinin ise asla oturmayacağı bir karmaşa ortamına döneceğini tahmin edebilirsiniz, adaleti de bir kenara iterseniz, daha ilk sayfada, bir insanın başka bir insana asla yapamayacağı her türlü şeyi, yarattığınız karakterler aracılığı ile birbirlerine yaptırmaya başlarsınız. Çünkü o dünyadaki tek karar merciinin kendiniz olduğunu unutma ihtimaliniz, güç sarhoşluğuna kapılmanız son derece olasıdır ).

Size deli gözüyle bakmalarını kaldırabilirseniz, bu kadar teferruatlı bir dünyayı aylarca ve belki de yıllarca emek sarf ederek tasarlamayı göze alabilirseniz o zaman elde edeceğiniz başarı aslında okurun “bir nefeste okudum” demesi ile taçlanır.

Tüm hikâye anlatıcıları için söyleyebileceğim bir genelleme var, kafasında dünyalar, hayatlar, evrenler kurgulayabilen insanlar, dışarıdan bakıldığında çok durağan, donuk ve soğuk görünebilirler, oysa iç dünyalarında yaşadıkları o fırtınalı eğlence anları inanılmazdır. Ve içimizdeki o eğlenceli “yaratık”, hikâye dinlemeyi seven birisiyle karşılaşınca dizginlenemez, o donuk, durağan, soğuk insan evladı gider, yerine, çenesi durmayan, daha ilk satırını yazmadığı ama kafasında sonunu bağlamış olduğu hikâyesini bir çırpıda anlatmaya başlayan heyecanlı bir çocuk gelir.

Hayatını yazarak, demir işleyerek, beton dökerek, dirsek çürüterek, öğreterek, haklıyı ve mazlumu savunarak, şarkı söyleyerek, koruyarak, hizmet ederek yani emek sarf ederek kazanan, alnındaki terle, tutulan sırtıyla, ağrıyan çenesiyle, ağrıyan başıyla yaşasa da emeksiz ekmek olmaz diyenlerin, tüm emekçilerin bayramı kutlu olsun

Hayatınız, hayal ettiğiniz kadar renklenir unutmayın. Hayallerimiz kadar var olduğumuz o fantezi dünyasında, hepinizin, kendisi için sınırsızca kurguladığı bir masalın kahramanı olmasını diliyorum…

Fotoğraf: Rhii Photography/unsplash.com