“Sanki asırlık bir gecenin yaprakları soyunmuş sabahında deli bir yasemin seli terler gibiyiz.” Murathan Mungan
Kronolojik yaş ile yaş alırken hepimiz zamanın yolcusu olarak süreçte biyolojik, psikolojik ve sosyolojik değişikliklerle farkındalık ve farklılıklar da kazanırız. Tarihe izini düşüren insan denen varlık en büyük mücadelesini de yaşlanmaya ve ölüme karşı vermeye hep hazır olmuştur. Şimdilik kazanılamayan bu savaş sözlü ve yazılı tarihimizde sayısız örneklerle, hikayelerle, efsanelerle anlatılır da anlatılır.
Bu açıdan bakınca mitler, bizlere yaşlanmaya ve ölüme karşı verilen muazzam çabayı ve onlardan duyulan dehşetengiz korkuyu derinlikli olarak ruhlarımızda hissettirir. Bizler bugün yaşlılık denen zorunlu ziyaretimizin olacağı toprakların kokusunu içimizde duyarken mitolojik anlatılarda anlam bulma ortaklığını binlerce yıl öncesiyle paylaşabiliriz.
Varoluş ile canlı bir mahluk mutlak olarak sonluluğu tadacak olup sürecin bir bölümünde de geri dönüşsüz olarak yapısal ve işlevsel değişiklikleri tüm moleküllerinde hissedecek yani yaşlanacaktır. Bu karşı konulamayacak bir gerçektir, şimdilik. Şimdilik diyorum çünkü mücadele ilk nefesten beri sürüyor ve insanın vazgeçmeye de niyeti yok. Gerçekte bunu başaramadıysa bile mitolojik anlatılarda genç kalabilme, ölümü alt edebilme imgeleri daima karşımıza çıkmaktadır.
Günümüzde tıp, psikiyatri ya da psikoloji alanlarında terminoloji üzerine tıpkı arkeolojik kazı gibi kelimeler üzerine de kazı yaptığımızda karşımıza mitosların ve kahramanlarının çıkması şaşırtıcı değildir.
Mitoloji eğer bir söylencebilim olarak ifade ediliyorsa masallar ve efsanelere bakarak hayatın ve tabiatın getirdiği sorulara cevaplar aramanın da bir yolu vardır. İnsana dair en eski anlam bulma arayışımızın da. Bir bakıma ‘bilme-bilebilme’ kapısının aralanmasıdır mitoslar. Mitoslarda yaşanmış olanlar halen bugün de yaşanmaktadır.
Gelin isterseniz mitoslar üzerinden yaşlılık hikayemize bakalım. Gerontoloji dediğimiz zaman anlaşılan genel olarak yaşlanma ve yaşlılık bilimidir. Kökenine baktığımız zaman da karşımıza çıkan ‘geron’ yani yaşlı adam veya ‘gerh’ yani yaşlanmak, büyümek, olgunlaşmak kelimelerini görürüz. Geriatri ise, ‘geros ‘ve ‘iatros’ kelimelerinin bir araya gelmesiyle oluşmuştur. Yaşlıların sağlığı ve yaşlılığa özgü hastalıklar konusu dahilindedir. İşte tam burada yavaş yavaş hikayemizin içine doğru yol almaya başladık.
Geras Yunan mitolojisinde ihtiyarlık tanrısıdır. Binlerce yıllık korkumuzun vücut bulmuş halidir. Yeraltı dünyasının kapısında Hades’in krallığının başlangıç sınırında durur. Bu krallık ki acıdan, kederden, açlıktan; ölümden meydana gelmiştir. Geras her ne kadar bastonlu ve zayıf vücutlu bir tanrı da olsa saldığı korku yeter de artar bile insanlara. Kimse istemez karşılaşmak onunla. Oturduğu yerden, dolaştığı yollardan bir şekilde ulaşır insanlara. Yaşlandırıverir onları, hasta eder, güçsüz ve naçar bırakır. Üstelik en ufak pişmanlık da taşımaz, bekler Hades’in krallığının kapısında. Sessiz ve derinden bilir ki ve biliriz ki yollarımız kesişecektir elbet. Fakat tıpkı hayat gibi her musibetin vardır bir hayrı. Her zehrin vardır bir panzehri. Tanrı Geras varsa karşımızda bir de Tanrı Senius vardır. Sahipsiz kalacak değil ya insanlar yaşlanınca, baş başa oturacak değil ya Geras ile. Senius da gözcüsüdür ihtiyarların. Bir başlarına bırakmaz onları Geras’ın açtığı dertlerde insanların yanında durur, ortaya çıkan hastalıklarda, zorluklarda onlara yardım eder, yol gösterir.
Hikaye burada bitmez… İş Zeus’a gider. Zeus gençliği kutsar ve istemez insana musallat bir Geras. Bakar bir Olympos’tan aşağı, arada iner insanlar arasına ve o da bu bahtsızlığa bir dur demek ister. Nedir bu çekilen çileler, dile gelen yakarışlar. Yakıştıramaz o bile insana Geras’ın sunduğu yaşlılığı, kalplere saldığı ölümün korkusunu. Düşünür taşınır bir kahraman yaratmaya karar verir. Güçlü, cesur ve genç bir kahraman olmalı ki Geras mağlup olsun bu kahramana ve kutsansın gençlik yeniden. Mitos bu ya işte Herkül yaratılır Geras mağlup olsun diye.
Peki bizler ne biliyoruz şimdi burada olanlar? Halen Herkül uğraşmakta, Geras var olmakta. Belki de günümüzün geriatrisi Herkül ve Senius’un birlikteliğidir. Yaşlanmanın acı çekmek olmadığını, sonsuz gençliğin var olamayacağını ama insana yakışır onur içinde yaş almanın mümkünlüğünü birlikte inşa etmektedirler. Geras’tan korkulmasına gerek olmadığını, onu anlayabileceğimizi, onunla karşı karşıya geldiğimizde çaresiz olmadığımızı yanımızda onların ve ‘iatros’ un yani hekimlerin, bilimin de olduğunu bize fısıldıyorlardır.
Herkül savaşmaktan, yıkmaktan ziyade gücü ve cesareti ile Senius bilgeliği ve yol göstericiliği ile ‘iatros’lar yani hekimler şifacılıkları ile Geras’ı bir ucube olmaktan bir canavar olmaktan alıkoymakta onu da hayatın içine kabulüne çalışmaktadırlar. Kim bilir?
Bildiğim tek şey insan kadir-i mutlak bir varlık değildir. Hayat yeniden başlamak için bir yolunu her zaman bulur. Kaç yaşında olursak olalım Ne Geras’a ne Herkül’e ne Senius’a ne dağlara taşlara ne de başımızı vuracak yollara ihtiyacımız var. Bizler tüm yaşlanan bedenimizle halen çarpan kocaman kalplerimizle yeteri kadar iyi ve güzeliz. Yeteri kadar cesur ve hayat doluyuz. İhtiyacımız olan tek şey yaşamak.
Murathan Mungan dizelerinde neredeyse kokusunu duyduğumuz deli yasemenleriz aslında
“Sanki asırlık bir gecenin yaprakları soyunmuş sabahında deli bir yasemin seli terler’ gibiyiz.”