Burcu Arman: Biliyorum konumuzu başka seçtik ama bunu konuşmak için cidden on sayı bekledim. Ne Okuyor bölümüne konuk olan hemen herkesin ortak bir yanı var fark ettin mi? Çok az isim okurken bir şey dinlediğini söylemiş. İlkinde arkadaşım olmasına rağmen bunu bilmediğim Olcay’ın yorumu vardı. Hadi, dedim kendisinin neyi sıradan ki zaten (tüm müthiş zevklerimiz taban tabana zıttır). Ama sonrası cevaplar çığ gibi büyüdü ve ben kendimden şüphe etmeye başladım. Sessizlik ile ilgili sorunum var sanırım benim, sonra düşündüm de sen de benim gibisin. Haydin rezilliklerimizi ortaya koyalım hahah tamam önce okurken dinlediklerini soracağım merak etme.
Adalet Çavdar: Ben şimdi sana ne desem bilemedim. Hani bana “en ayıp hikâyeni anlat,” desen daha kolay olurdu sanırım. Neyse! Şimdi bilmeyenler için ben beş çocuklu bir ailenin son çocuğuyum. Yaşadığım çevre için gayet normal bir şekilde sobalı bir evde büyüdüm. Sadece bana ait bir odam ancak 14 yaşımdan sonra oldu. Şimdi bu bilgileri cebinize koyun öyle dinleyin beni anacım. Sobalı evde soba sadece salonda yandığı, salonda sürekli televizyon açık olduğu için -hiç normal olmayacak kadar yüksek bir sesle- ben hep gürültü içinde ders çalıştım. Kendi odam olduğunda da içerideki seslerden kurtulamadım. Yani özetle ben gürültülü ve kalabalık ortamlarda çok daha iyi çalışabilen bir insanım. Ve hatta çok net bir şekilde sessizlikte yaşayamam. Uyandığımdan uyuyana kadar evde hep bir ses olur. Çalışırken, okurken, yazarken klasik müzik dinliyorum demeyi çok isterdim ama çok üzgünüm. Sadece ve sadece bir şey beni çok etkilediyse Talk to Her filminin -ya ne kadar şahane bir filmdir- müzikleriyle o etkilenme ânını uzatmayı seviyorum ve fakat ben çalışırken hele de gece geç saatlere kadar masa başındaysam çalışma odası bir yerden sonra türkü bara ve hatta pavyona dönüyor. Sevdiceğim bunu asla anlamıyor. Kara Köprü Narlıktır, Kınıdır Bedrenk Olur, Her Dem Ey Zalım Felek Sineme Dokunma Benim ve dahası pek çok şarkıya alışmıştı ama geçenlerde Deliyürek dizi müziklerini dinleyerek –haydarinnarinnarinnarinanay– yazı yazdığını görünce epey bir afalladı. Ha ya bunlardan neden bu kadar korktun diyeceksiniz çünkü bu muhabbetin gideceği yeri biliyorum, Burcu yakamı bırakmayacak. Buyur Burcu, mikrofon senin:)
Burcu: Ahahahah o podcast yapılacak inşallah diyerek alıyorum mikrofonu. Dur yavaş yavaş ısıtayım suyu!
Bu haftanın Ne Okuyor‘unun konuğu sevgili Şebnem kitap okurken ne dinlersin sorusuna “Kafamın içi öyle gürültülü oluyor ki…” diye cevap vermiş örneğin. Durdum, kendimi dinledim, kesinlikle öyle oluyor. Ondan bir farklı olarak sanırım benim o gürültüyü biraz bastırmaya ihtiyacım oluyor. Hatta bu yüzden müziğin sesini daha fazla açtığımı bilirim. Aaa bak sen şimdi nedenini anlatınca ben de kendi sebebimi düşündüm. Hep dikkat dağınıklığından mustariptim (hâlâ öyleyim) üniversite sınavlarına hazırlanırken bu kâbusum olmuştu doğal olarak. Tanıyanlar bilir Kadıköy Uğur’un efsanevi tarih hocası vardı Başar Hoca (cidden efsanedir o yüzden dedim) her neyse o bana Sepultura kaseti (evet kaset) vererek bununla test çözmeye çalışmamı söylemişti. Sana da anlatmamışımdır bunu. Ben sınava tren raylarının dibinde ve her geçen tren ile sarsılan bir binada girmişim. Hiç duymadım. O gün bugündür gürültü benim konsantrasyonum sanırım. Şimdi müziğe gürültü demişim gibi oldu ama değil elbette. Ama ne dinliyorum? Konuklarımızın bir kısmı da bildik şarkılar dinlediklerini söylemişti misal onu hiç yapamam (ay resmen konuk boklamışım gibi oldu valla değil). Türkçe bir metin okuyorsam mesela Türkçe şarkılar dinleyemem çünkü hemen aklım oraya gider. O yüzden seni asla anlayamıyorum hahahah bu acayip bir başarı bence. Ama onun dışında öyle konsantre oluyorum ki etrafımdaki insanlar “Ne dinliyorsun acaba?” serzenişlerinde bulunduğunda anlarım ne saçma şeyler dinlediğimi. Liste almış başını gitmiştir. Bol bas tınısı olan, mümkünse ritmik sözleri baskın olmayan şeyleri dinlemeyi seviyorum ben. Şarkı türlerini ayırt etmekle ilgili sorunum olduğu için tam olarak türden bahsedemem ama sona linkleriz belki listelerimizi ne dersin? Bu arada senin de klasik müzikle okumayı da sevdiğini biliyorum bebeğim -yok dedin ama yemezler- ama benim asıl gelmek istediğim mevzu çalışırken nasıl dizi izlemeyi başardığın? (Şimdi burada konudan uzaklaştığım düşünülebilir ancak bizim çalışmaktan kastımız zaten kitaplarla ya da onlar üzerinde çalışmak olduğu için aslında uzaklaşmadık :D)
Adalet: Sevgili Burcu, bu mektubu sana kalbim kadar temiz bir sayfaya yazıyorum:) Şimdi bir üst cevabımda bahsettiğim gibi bizim evde öyle CNBC-e falan seyredilmiyordu. TRT, Kanal 7, TGRT falan, evin konsepti biraz anlaşılmıştır umarım. Hiç kimsenin hatırlamadığı ama geçmişten beynimin içinde yer etmiş o kadar çok kötü dizi hatırlıyorum ki, inanamazsın! Evet müzik konsantre olmamı sağlıyor o ayrı ama benim asıl konsantrasyonumu insan sesi sağlıyor. Mesela bu cevabı yazarken Yargı’nın son bölümü şu an bir taraftan çalıyor. Çalıyor diyorum, çünkü ben bir şeyi oturup izleme özürlüyüm, asla ve asla sadece ekranın başına bir şey izlemek için oturup izleyemem, eğer oturduysam bile bitiremem, uyuyakalırım. Eskiden evdeki lakabım “Fragman Adoş”tu. Bir şey yaparken başka bir şeye odaklanabiliyorum. Yine sevdiceğimden bahsedeceğim ama televizyon karşısında kitap okurken, televizyonda dönen her neyse ona da bir yandan laf yetiştirmem adamı arada korkutuyor. O yüzden evet, çalışırken ses olarak fona herhangi bir yerli diziyi açıyorum.
Bu arada itiraf edeyim Kanıt dizisini galiba baştan sonra 8 kere falan dinlemişimdir, katili hatırlıyor muyum diye kendimi deniyorum caaaanım. Kanıt dışında ne Asmalı Konak’lar, ne İstanbullu Gelin’ler, ne Kuzey Güney‘ler bitirdim. Hatta benim versiyonum olan bir arkadaşım var Çiğdem -izleyici izlenimi yazan Çiğdem değil- onunla aramızda bu ara ne dinliyorsun benim dizi bitti minvalinde konuşmalarımız meşhurdur. Leşliğimize diyecek yok. Hayatımda tek bir diziyi sadece dinleyemem o da Yeditepe İstanbul’dur, zaten onu izlemeye başladıysam bilin ki depresyonun doruklarından bildiriyor, yanıma da bir iki rulo tuvalet kâğıdı almış, burnumu sile sile yatağın içinde debeleniyorumdur. Temizlik yaparken, yemek pişirirken, duş alırken iPad küçük bir TV olarak sürekli etrafımda dolaşıyor benim. Çok inanılmaz görünüyor ama yazarken de öyle bir odaklanıyorum ki, ne desem boş.
Burcucuğum, bu leşliğimi de anlattığıma göre anlatmamı istediğin başka bir kötü huyum var mıdır, bir düşün bakalım? Ne yapayım ben de sana o kadar defteri napıyorsun, neden her şeye defter tutuyorsun, rüya defterinden bir sayfanın fotoğrafını paylaş falan mı diyeyim, ne diyeyim bilemedim. Bunun podcastini yapsak biliyorum ki seni iki cümle de bir “abi inanamıyorum ya” diyeceksin üstelik her şeyi bilmene rağmen. 🙂
Burcu: Ahahahah bütün bu kurgu senin bunları anlatman içindi Adoşum ya. Şimdi okuyan herkes benimle aynı şeyi düşünecek NASIL YA? Derdim ve derim inanamıyorum çünkü bunu yapabiliyor olmana. Ki başta dedim ben de gürültü istiyorum, ses istiyorum. Ama insanların konuştuğu, akışı kurgusu olan bir şeyi alt ses yapamam ya, cidden inanılmazsın. Fragman Adoş’u da bilmiyordum bak hahahhaha. Kötü dizi ya da program izleme konusunda ben de sınır tanımam bu arada biliyorsun, ama dönem dönem oluyor o bende. Bazen elimde bilgisayarla evi dolaşarak iş yapıyorum dizi izlerken ama ben takip ediyorum ya hahaha çok ilginç bak.
Ya rüya defterimden bir sayfa paylaşamam korkarım fikir olarak çalınabilir diye hahahah. Benim rüyalarım ateş eder bilirsin ki, kaç bölümlük dizi var o defterlerde hanım hanııım, diyerek daha fazla sulandırmadan cidden ben bunun anketini yapmak istiyorum yahu. Okurken dinleyenler, dinleyemeyenler, ne dinlerler? Yazılı olsa da buraya bir podcast kapanışı yapıyor, varsa cevabınız bize yazmanızı diliyorum 🙂
Bu yazı Okur Bülteni‘nin onuncu sayısında yayımlanmıştır. Tüm bülteni okumak için buraya tıklayınız.