Az Kaldı, Geliyorum!

0
93

 “Partilerin kadın aday konusunda çok cimri davrandığı, erkek adayların boy boy “boy gösterdiği” şu sıralarda, 15 yıl önce seçilen bir kadın muhtar üzerine yapılan Lady Muhtar belgeseli, bu konuda berrak bir toplumsal ayna görevi görüyor.

Yıllar önce bir sanat derigisinde belki Milliyet Sanat’ta, belki Gösteri’de şiir ve Türkler üzerine –belki de sadece şiir üzerine, ya da Türkler üzerine– bir yazı okumuştum. Yazarını hatırlamasam da yazıda geçen ve zihnime mıh gibi çakılı kalan yorumu hatırlıyorum: “18 yaşına gelmiş olup da o zamana kadar bir şiir yazmamış bir Türk genci olmaz” mealinde bir yorumdu. Hemen kendimi test etmiş ve yorumu haklı bulmuştum. İlkokul dördüncü sınıfta “SIRA” başlıklı bir “şiir” yazmıştım. “Üzerinde otururuz / Öğretmen çıkınca kudururuz / Sonra kızarlar bize / Tövbe etmeyiz tövbe…”İki dörtlükten oluşan tırnak içinde şiirin ilk dörtlüğü aklıma çakılı kaldığı yerde hâlâ duruyor. Üzerine şiir yazılan “sıra” sadece başlıkta kalmıştı. Gerisi öğrencilik halleriydi. Ama olsun henüz 18 yaşıma gelmeden yazmışım. Bu satırları okuyan sizler de şöyle bir geriye bakın bakalım. Kim bilir neler hatırlanacak?

Şair millettiz vesselam. Hele şu seçimler öncesinde başkan ve muhtar adayları ya da onların adına içerik üretenler şairane sözlerle oy avcılığına çıkmış durumda. Bazı içeriklerin ortak özelliği, adayın adından mülhem olması. Allah’tan anaları-babaları ya da her kimse onlara o adı vermiş de, onları bugünlere hazırlamış;seçim çalışmalarını kolaylaştırmış! Adayların adı ya da soyadı “fatih”, “mutlu”, “mesut”, “murat”, “hazır”, “nazır”, “gönül”, “zafer”… Al bu kavramları, konuştur yaratıcılığını, yaz yazabildiğin kadar slogan. Şairler çatlasın!

Muhtarından meclis üyesine, ilçe belediye başkanından il ya da büyük şehir belediye başkanına kadar bizi “duygulandıran” bu şairlerden bir güldeste koyacağız,mühürlü zarfın içine. İstanbul’da beş pusula bir zarfa sığdırılacak! Kimi sandıklarda bu sığdırma operasyonu nedeniyle hasar alan pusula ya da zarfların “itiraz” sebebi olacağından eminim. Geçen seçimde yaşamıştık… Belli mi olur, belki yine zarftaki pusulalardan biri “iptal” olacak, belki seçim yenilenecek… Belki kediler de şiir yazacak! Umarız her şey gerçekten şairane duygulara yol açsın, demokrasi kazansın.

Demokrasi! Sözcük oldukça güzel ama uygulamada, hele ki bizim ülkede ne denli karşılığı var tartışma götürür. Ama vaat verme konusunda kullanışlı bir sözcük bu. Antidemokrat tavırlarıyla en bilinenler, kullanmakta beis görmüyorlar. Ben yine de umudumu yitirmeden, büyük lokma peşinde koşan il ilçe zevatını bir kenara bırakıp, en küçük birimin adayı olan muhtarlar hakkında yazmak istiyorum. Muhtarların çoğu bu şairane yolculuğa kendi gücüyle katılıyor. Seçimler ve belgesel sinema ilişkisi de çok zengin değil. Ama ben “muhtarlı” bir belgeselin  altını çizmek istiyorum:

LADY MUHTAR (Yön. Didem Şahin – 2008)

Bir kadın muhtarın anlatıldığı, 2008 yapımı bu belgesel, bugünkü Türkiye’nin (daha da doğrusu İstanbul’un) yıllar önce yapılmış bir modeli sayılabilir. İkiye yarılmış ülkenin 16 yıl önceki “halini” gösteriyor bize. Filmin öyküsü şöyle:

New York’ta nöropsikolog olarak çalışan Gülay Dayıcan emekli olunca Türkiye’ye döner ve babasının Balıkesir’deki köyü Akbaş’a yerleşir. Bir süre sonra köylülerin teşvikiyle yerel seçimlerde muhtarlığa adaylığını koyar ve seçimi kazanır; ancak sadece ‘bir’ oy farkla kazanmıştır. Köy o günden itibaren  ortadan ikiye bölünmüştür ve seçilemeyen adayın taraftarları dışarıdan gelen bu muhtara, yani Lady Muhtar’a pek sıcak bakmayacaktır.

Birkaç yıl önce çok genç yaşta kaybettiğimiz Yönetmen Didem Şahin, bu süreçte kamerasını ve mikrofonunu Akbaş köyünün seçmenlerine ve Lady Muhtar’a yöneltir. İronik hatta traji-komik bir öykü çıkarır ortaya.

Filmde köyün sakinleri Lady Muhtar’ı ve gelinen durumu yorumlamaktadır. Muhtarlık meselesine köylülerin “erkeklik” olgusu üzerinden yaklaştığı, Lady Muhtar’ın yanında daha çok kadınların yer aldığı görülüyor. Filmdeki ilk kaynak kişi olan yaşlı bir erkeğin sözleri durumu özetliyor:

Ben karının arkasına gitmem dedim, gitmedim yani. Bak ama kadının yaptığı işler var. Şimdi mezarlık vardı bizim, içinde domuzlar yatıyordu. Mezarlığı tertemiz etti, içini açtı. Telle etrafını kapattı. Köyün içine döşemeler yaptı, sokaklara. Üç aydan beri okulda uğraşıyor.”

Arkasından gitmese de muhtarın lehine konuşan bu yaşlı sakinin aksine, ona karşı çıkanlar, her seçimde çokça “meze” yapılan bir kavramdan yaklaşıyor meseleye:

Muhtar köyü ve hatta Türkiye’yi tanımıyor. Uzun müddet Amerika’da kalmış. Aşağı yukarı bizimle yaş. Döndü geldi. Bunun babası, dedesi buralıydı; babası astsubay emeklisiydi. Pek köyle alakası yoktu. Köylüleri tanımadığı için bu her şeyi tepeden görüyor.”

Film boyunca süren lehte-aleyhte konuşmalar bir yana Lady Muhtar’ın dik duruşu, neredeyse pek kimseyi “takmaması” izleyiciyi peşinden sürüklüyor. Köydeki rakiplerinin çokça “öfkelenmesi” de Lady’nin bu özelliğinden olsa gerek. Yönetmen taraflara eşit yaklaşıyor gibi görünse de, yönetmenin gönlünün de Lady’den yana olduğu belli oluyor. Zaten belgesel sinemanın tarafsızlığı, nesnelliği külliyen yalan! Belgesel sinema öznel bir anlatıdır; olguların nesnelliği ile anlatının öznelliği aynı şey değildir çünkü.  Bu örnekte de durum bu.

Gülay Dayıcan

Kimin haklı, kim haksız olduğu hakikatini bilemesek de filmde herkes fikrini dile getiriyor. Lady Muhtar’ın icraatlarını anlatıyor, gündelik yaşamını, olaylar karşısındaki duruşunu, sorunlara bakışını, ve tabii ki kadınlarla kurduğu yakın ilişkiyi görüyoruz.

Muhtara muhalif seçmenlerden biri olan, muhtarın köyü tanımadığını iddia eden kişi kaybeden tarafta olmanın, ve satır aralarında bir kadına karşıkaybetmenin acısını çıkarıyor:  

Daha önceki yıllarda bizde muhtarlık seçimi çekişmeli geçerdi. Mesela iki aday çıkardı sürekli. Ama biz seçimden sonra onu hemen seçimi kazanan adaya, ‘Arkadaşlar muhtarımız bu’ der konuyu kapatırdık, ikilik olmazdı. İlk defa bu devrede kapatamadık biz. Kapatmamıza müsaade etmedi muhtar hanım, ne hikmetse. Sürekli ikilik yarattı. Sürekli insanların üstüne gitti. Hep benim istediğim olacak, dedi. Köyde devamlı gerginlik. Beşinci yıl oldu, hep gergin.”

Nitekim köyün kahvehanesi bile iki tane. Muhtar yanlıları ile karşıtları iki ayrı kahvehanede oturuyor. Kardeşler, akrabalar arasında küskünlükler sürüyor.

Gel gelelim 2009 seçimlerinde eski “erkek” muhtar adaylığını koyuyor ve kazanıyor!… Çünkü Lady Muhtar aday bile olmuyor karşısında…

Görüyoruz ki, Lady Muhtar’ın görev yaptığı beş yılda hiçbir şey olmamışsa bile bir şey olmuş: köyün çehresi ve kimilerinin bakışı değişmiş. Kadınlar ev içinde ve ekonomide söz sahibi olmuş!

Yıl 2024. Lady Muhtar Gülay Dayıcan yaklaşan 31 Mart 2024 yerel seçimlerinde yeniden aday… Ama bu kez köyünde muhtar değil, Balıkesir’in Balya ilçesinde Bağımsız Belediye Başkan adayı…

Partilerin kadın aday konusunda çok cimri davrandığı, erkek adayların boy boy “boy gösterdiği” şu sıralarda, 15 yıl önce seçilen bir kadın muhtar üzerine yapılan Lady Muhtar belgeseli, bu konuda berrak bir toplumsal ayna görevi görüyor.

Girişte pankart görselini gördüğünüz,

Sorun çok biliyorum

Az kaldı geliyorum.”

diyen muhtar adayı da bir kadın. Rakibi olan eski muhtar da bir kadın… Aynı mahalledeki muhtar ya da başkanlık için yarışan erkek adayların boy boy boy gösterdiği pankartların ise çoğu, en az kendileri kadar yıpranmış durumda! Ayna ayna söyle bana…

CEVAP VER

Lütfen yorumunuzu giriniz!
Lütfen isminizi buraya giriniz