İçinde yaşadığımız dönemde medya ve iletişim üzerindeki şüphesiz en derin etki enformasyon çağının yükselişi ve bunda pay sahibi olan internet. Enformasyonun artışı, bir bağlamda iletişimin ve toplumun, bilgi ile olan ilişkisinde değişikliklere neden oldu. Medya ve iletişim bağlamında genel bir yanılgı olarak; enformasyonu (information/ malumat) bilgi olarak tanımlıyoruz. Oysa her iki kavram arasında ciddi bir fark var. Sosyal medya alanında dolaşan veri trafiği büyük ölçekte enformasyona dayalıdır. Enformasyon ve bilgi arasındaki en keskin fark ise; bilginin denetimli oluşu, bir deneyim sermayesini barındırışı, büyük ölçekte nihaileşmiş niteliklerine karşın enformasyonun genel geçer, değiştirilebilir gibi palyatif özellikler taşımasıdır.
Enformasyonun, bilgiden fazla, hızlı ve denetimsiz yayılışı; medyanın en kilit problemlerinden biri olan kanaat probleminin artışında ve yaygınlaşmasında da ciddi bir paya sahip. Konvansiyonel medyanın büyük ölçüde enformasyonlar ile iş görmesi; bireysel medya alanlarının ve yeni iletişim paradigmalarının da barındırdığı bir problem. 2. Dünya Savaşı ertesi propagandanın, medyanın her alanına yayılması; düzmece/manipülatif haber üretimine de yeni bir biçim kazandırdı. Özellikle Vietnam savaşına kadar olan Amerikan medyası asparagası siyasal haber üretiminin teknik bir yöntemine çevirmişti. Şimdi hem medyanın hem de medya kullanımının geldiği noktada enformasyon, yegane geçerli haber nesnesi dönüştü ve kanaat neredeyse tüm medya üreticilerinin ortak algı üretim uzlaşısı oldu. Dolayısıyla düzmece haber eleştirisinden ziyade kanaatin etkinliği üzerine düşünmek önemli bir fayda sağlayacaktır. Hele ki bugün her sosyal medya kullanıcısının aynı anda hem bir medya üreticisi- hem de medya alıcısına dönüştüğü problemli aşamada (ki bu aşama medya üzerine üretilmiş 20.yy’a ait tüm konvansiyonel teorilerin de tıkanıp, işlemez olduğu bir aşama).
Bugün Althusserci bir bakışla bizi ideolojiye celbeden ya da Zizek’in bahsettiği gibi bir rüya çalışmasının[1] içine çeken ve medyayı en keskin araca çeviren aygıtlar olarak, karşımıza doxalar (kanaatler) ve bu doxaları üreten kanaat mühendisleri çıkıyor.
Bourdieu, Platon’a atıfta bulunarak bu kanaat mühendislerini, dokzofolar olarak tanımlıyor. Bourdieu’ya göre doksozofların ürettiği kanaatlerin, toplumun her alandaki inşasında yadsınamaz bir etkisi var. Bourdieu, doksozof üzerine şu tespitlerde bulunur:
Bugün entelektüel dünya, ‘yeni entelektüeller’ üretme ve dayatma; böylelikle entelektüelin ve onun siyasi rolünün yeni bir tanımını; felsefenin ve bundan böyle teknik bir içeriği olmayan muğlak siyasi felsefe tartışmalarına dalacak filozofun yeni bir tanımını üretme ve dayatma; seçim geceleri için gazetecilik yorumlarına ve kamuoyu yoklamalarının eleştirel olmayan özetlerine indirgenmiş bir sosyal bilimi üretme ve dayatma hedefli bir mücadelenin alanı haline gelmiş durumda. Plato’nun bu insanlar için muhteşem bir kelimesi vardı: Doksozoflar. Bu ‘kendilerini bilge sanan kanaat teknisyenleri’ (kelimenin üçlü anlamını tercüme ediyorum) siyaset sorunlarını iş adamları, siyasetçiler ve siyaset gazetecileriyle (başka deyişle araştırma ısmarlayabilecek parası olan insanlarla) tamamen aynı terimlerle ele alırlar.[2]
Kanaatin etkisi; girişte bahsettiğim enformasyon örneğindeki gibi kolay anlaşılır, hızlı yayılabilir ve gündelik hayatta işe yarar reçeteler sunmasına bağlı. Baker’e göre; bu kanaatler Spinoza’nın ‘zorunlu yanılsamalar” olarak tanımladığı basma kalıplardır.[3] Bourdieu’nun ifade ettiği gibi ‘doksofozlar’[4] yani kanaatler üzerine kanaatler üreterek belirli türden bir sermaye biriktiren, görünürlük peşindeki kanaat önderleri tarafından yürütülen bir kanaatin oluşturduğu problemler ise bir standartlaştırma mekanizması inşa etmekte.
Baker’ göre:
Her şeyden önce kanaatlar duygular arasında birer duygu olmayı bırakarak nihai bilişsel unsurlar olarak kabul edilmeye başladılar. Modern toplumun en demokratik kıstası kanaatların doğru tasnifi ve birbirleriyle yarıştırılarak bazı politik, ekonomik, kültürel faaliyetlerin normatifliğe kavuşturulmasıdır. Kamuoyu araştırmalarıyla demokratik seçimler arasındaki farkın ya da mesafenin ortadan kalkması bunun delillerinden yalnızca biridir. Kanaatların kararsız olma, kolay ya da zor, ama yine de “değişebilir” ve dolayısıyla “manipüle edilebilir” olma özelliği onları “düşünme” adını verebileceğimiz insan faaliyetinden doğa bakımından farklı kılmaktadır. Kanaatların eksenine yerleştikleri ölçüde sosyal bilimler düşünmekten çok, kanaatların kanaati olmakla kalmak eğilimindedirler. Böylece kanaatlar bir “düzleştirme mantığıyla” çalışırlar: mesela bir insanın kendi varoluş koşulları hakkındaki kanaati bu koşulların tespitinden daha derin bir realiteymiş gibi görünecektir…
Öyle ki siyasi oy tercihlerimizden tutacağımız futbol takımına, yemek yiyeceğimiz restorandan alacağımız kitaba kadar, tercihlerimiz üzerinde baskın etkisi olan kanaat mühendisleri var ve sıklıkla da tercihlerimiz konusunda medyada görünür olan bu kanaat mühendislerinin ağızlarına bakıyoruz. Bu bağlamda üretilen haber /medya ürünü (kaçınılmaz bir şekilde) kendini kanaat içinde konumlandırıyorsa, “düzmece ya da yanlış” olsa dahi “inanılır” ve “güvenilir” bir şekilde ideoloji için keskin bir celbedicilik fonksiyonu taşıyor. Bugün sosyal medya ağlarında süratli bir şekilde yayılan, paylaşılan, manipüle edilen ve denetimsiz kalan enformasyona dayalı haberlerin, çok kısa bir zaman içinde çok geniş kitlelere ulaştığını biliyoruz. Dahası gündelik hayattaki kullanım ve geçerliliklerinin yaygınlığı, kanaatlerin hem Baker’in hem de Bourdieu’nun belirttiği ölçüde hacimli bir sahayı etki ve denetimleri altına aldıklarını gösteriyor. Bu noktada, medyada yeniden deney sermayesine dayalı bilgi kullanımının ne kadar önemli bir ihtiyaca dönüştüğünü tartışmaya açmak, yakın geleceğin tamamen kanaatleşmesi tehlikesine karşı dikkate alınması gereken bir mesele.
[1] Zizek, S. Ideology III: To Read Too Many Books is Harmful.
[2] Bourdieu, Pierre. Devletin Sol Eli ve Sağ Eli. Emrah Göker (Çev.)
[3] Baker, U. (2010). Kanaatlerden İmajlara: Duygular Sosyolojisine Doğru. H. Abuşoğlu (Çev.). İstanbul: Birikim.
[4] Göker, E. Doksozofun zulmü: “sosyolojik gerçek”.