İstanbul Ağrısı…

0
499

Kıs(s)a

Sene 1998 veya 1999 olmalı. Net hatırlayamıyorum. Şu an hala hayatta olan en eski dostlarımdan (hala hayatta diyorum çünkü belli bir yaşı geçince yaprak dökümü başlıyor) Kubilay ile Avcılar da benim kullandığım araçla büyük bir kaza geçiriyoruz. Araç pert olduğu için çekici ile tamirciye çekiliyor. Gerek kazanın büyüklüğünün verdiği travmadan gerekse Avrupa yakası Anadolu yakası trafikten biraz kurtulmak için bir süre işe vapurla gidip gelmeye karar veriyorum. Yöneticiliğini yaptığım şirket akşamları beni araçla Karaköy iskelesine bırakıyor, sabahları oradan alıyor. Kubilay’la dostluğumuz önümüzdeki yıl 40’ını dolduracak. İlkokuldan beri kimi zaman arada boşluklar olsa da, hep “orada olduğunu, koşulsuz her şekilde orada olduğunu” bildiğiniz dostlardan. O sıralar Cumhuriyet gazetesinde foto muhabirliği yapıyor. Kırk yıllık dostluğumuzda kendisine tek kızgınlığım fotoğraf çekmeyi bırakması, çünkü gerek kuramsal olarak muhteşem bir birikime sahip gerekse çok iyi bir gözü var. (90’lı yıllarda Oyak Sigorta’da yöneticilik yaparken, İKSV Caz Festivali sponsoru olduğumuzda Kubilay’ı serbest fotoğraflar çekmek için çağırdımda çıkan fotoğraflardan bir kısmını daha sonrasında festivale katılan cazcılara gönderdiğimde inanılmaz tepkiler almıştım)

Kubilay Tüntül Arşivinden

O dönemler ofisten çıkmadan önce Kubilay’ı arıyorum gazeteden, Karaköy iskelede buluşuyoruz, ara sokakta bir büfeden Kubilay için iki Tuborg, bana bir cep kanyağı alıp, vapurun kıç tarafında demlenip öyle karşıya geçiyoruz. Kış zamanları, Attila İlhan’ın şiirleri gibi bir manzara. İstanbul ışıl ışıl, soğuktan donan ayaklarımıza yıkılmış durumda. Kıçtaki iki babanın birinin üzerinde benim cep kanyağım, diğerinde Kubilay’ın biraları duruyor. Vapur iskeleden uzaklaştıkça gözlerimiz çocukluğumuzun Karaköy’ündeki Yapı Kredi’nin ışıklı tabelası üzerindeki hareket eden leyleğini arıyor her seferinde.

Kubilay Tüntal Arşivinden

Hani konuşmadan anlaştığınız arkadaşlarınız vardır, sessizliğiniz bile bir şeyler anlatır, hatta konuşmalarınızdan çok şey anlatır. Ard arda yakarak ısınmaya çalıştığımız sigaraların arkasından İstanbul’u seyrediyoruz, sanki ilk kez görmüş gibi. Anadolu’dan trenle İstanbul’a ilk kez gelmiş birinin Haydarpaşa’da İstanbul’a çarpması gibi. Avşa vapurunun İstanbul’a yaklaştığında, saatlerce süren karanlıktan sonra Kumkapı açıklarında İstanbul’un ışıklarını gördüğünde içinin ısınması gibi…

Birkaç hafta böyle sürüyor, Karaköy’de buluşma, ara sokak büfeden Kanyak ve iki Tuborg alma, vapur…

O güne kadar fark etmemişiz; büfedeki 17-18 yaşındaki genç Karadenizli çocukla muhabbet sürekli aynı.

  • Bir cep kanyağı, bir paket kısa Camel
  • Çikolata vereyum mu yanına?
  • Yok istemez, teşekkürler
  • İki Tuborg, bir paket kısa Camel
  • Fıstık vereyum mu yanına?
  • Eyvallah sağol

Bir gece büfeciyle aynı muhabbetin üzereni mavi gözleri çakmak çakmak genç Karedenizli çocuk patlıyor, darlanmış demek ki;

  • Çikolata vereyum mu yanına?
  • Yok sağol birader
  • Fıstık vereyum mu yanına?
  • Yok güzel kardeşim, sağol
  • …….
  • Aq yıldız bırakmadunuz gökyüzünde meze niyetine, bir şey alın da…

Attila İlhan’ın Divan pastanesindeki sohbetlerinizdeki gülüşü gözlerinin önüne geliyor, bizim gençliğimiz için İstanbul demek Attila İlhan demek çünkü. Kubilay’ın her zamanki ciddiyeti kayboluyor büyük bir kahkaha koparıyor. Büfeci gülüyor, sırada bekleyenler gülüyor. Ben gülüyorum. Gülmek bulaşıcı çünkü.

Kubilay Tüntül Arşivinden

Vapurda, fıstıksız, çikolatasız demlenirken, Edip abinin sesi kulaklarımızda;

“Salkım salkım tan yelleri estiğinde
Mavi patiskaları yırtan gemilerinle
Uzaktan seni düşünür düşünürüm
İstanbul…”

Önceki İçerikKarga kafası: Savaşa Hayır!
Sonraki İçerikDört duvar mıdır ev?
1966, İstanbul doğumlu. Marmara Üniversitesi, Basın-Yayın Yüksek Okulu,Gazetecilik ve Halkla İlişkiler Bölümü’nden mezun oldu. Aynı üniversitenin Radyo ve Televizyon Bölümü’nde yüksek lisans yaptı ve doktora çalışmasına devam etti, tez aşamasında ayrıldı. 1984-1989 yılları arasında, bir yandan okurken bir yandan Toros Mühendislik şirketinde İthalat ve Pazarlama Müdürü olarak görev yaptı. , yine aynı yıllar arasında UNESCO’ya bağlı, kar amacı gütmeyen uluslararası programlara sahip “The Experiment In International Living in Turkey”de Program Koordinatörlüğü görevini yürüttü. 1991 yılında Şeker Sigorta’da Reorganizasyon, Pazarlama ve Reklam Müdürü olarak mesleki kariyerine başladı. 1993 yılında Oyak Sigorta’da Reklam Müdürü olarak görev aldı. Dream Design Factory’de 7 yıl Genel Koordinatörlük, (dDf'teki son 3 yılında dDf’nin yan kuruluşu olan dda, Dream Design Advertising’de Müşteri İlişkileri Direktörlüğü) Capital Events’de 2 yıl Genel Koordinatörlük görevlerinde bulundu. 2003 yılında X-event’in kurucu ortaklarından biri olarak, şirketinin genel koordinatörlük görevini üstlendi. 2005-14 yılları arasında Farkyeri Reklam Ajansının Kurucu Ortakları arasında yer aldı. Ulusal ve uluslararası müşteriler için yüzlerce başarılı projeyi hayata geçirdi.Reklamcılık ve Etkinlik Yönetimi alanlarında bir çok ödül aldı. İstanbul Modern Sanatlar Galerisi’nde Yönetim Kurulu üyesi olarak görev yaptı. Doğrudan Pazarlama İletişimcileri Derneği Genel Koordinatör olarak görev yaptı. Çeşitli kitap projelerine katkıda bulundu, çeşitli dergi ve gazetelerde yazı, araştırma ve makaleleri yayınlandı. Halen bir çok ajans ve markaya danışmanlık vermektedir. TTNet'in "Yaratıcıya Destek, Yaratıcı Ekonomiye Destek" projesinin eğitmenlerinden oldu. 2006-2011 yılları arasında Bilgi Üniversitesi, Reklamcılık Bölümü’nde, “Etkinlik Yönetimi” dersleri verdi. Fenerbahçe Kulübü, Yüksek Divan Kurulu Üyesidir Specialties: Advertising, Event Management and Marketing, Special Project