“Hayal gücü” dediğimiz kavram, insanlığın bugüne gelişindeki temel çıkış noktasıdır. Sadece somut verileri işleyen bir beynimiz olsaydı, teknoloji, sanat, bilimsel gelişme, insanlığın medeni olarak yükselmesi konularında hiçbir şey yapamazdık. Hayal gücünün tamamen denklemden çıkartılması demek, insanın sadece ve sadece somut verilere, imge ve nesnelere dayalı yaşaması, dolayısıyla, “eğer” kavramını da gerçekler üzerinden çalıştıracağı için, alternatifleri bile somut gerçekler tabanına oturtacağından çitayı çok yükseğe çekecek olan uçuk kaçık fikirler asla çıkmayacağından, gelişimin önü kesilmiş olurdu. Çünkü en basit tabiriyle; gelişmek, hayal gücü gerektirir!
İmparatorluklar kuran fatihler, teknolojik devrimlere imza atanlar, yeniyi ve olmayanı gerçekleştirenler, kısacası dünyayı şu an yaşadığımız ve modern dediğimiz evreye getirenler, hayal güçleri gelişkin, kurdukları o hayallerin peşinde inatla koşan, emek sarf edenlerdir.
Oysa hayal kurmak, yaşamsal ihtiyaçlar arasında yer almadığı ve tek başına maddi değer ifade etmediği için, insanlar arasında çok da matah ve gıpta edilecek bir şey olarak algılanmaz. Temel ve en küçük topluluk olan aile içinde bile, nazik şekilde ifade edersek, hayalperest olarak adlandırılan bu insan evlatlarına güvenmez, düşük beklenti çıtasına göre değerlendirir ve söyledikleri de pek dikkate almazlar.
Elinize aldığınız kitabın, seyrettiğiniz filmin, dizinin, tiyatro eserinin, dinlediğiniz müzik parçasının, önünde saatler geçirecek kadar beğendiğiniz resmin ya da heykelin yaratıcısı olan o hayalperestler ise kenarda durup hayal gücünü küçümseyen çoğunluğa gülümseyerek bakarlar. Çünkü kendilerinde olan bu hazinenin, kısacık insan hayatını nasıl da renklendirdiğini, değer kattığını, medeniyet kavramının ve insan olmanın esasını oluşturduğunu bilirler.
Lafı çok dolandırmadan meraklısı olmayanların bile ismini bildiği; bazılarına göre bilim yazarı, bazılarına göre ise bilim kurgunun babası olarak anılan Jules Gabriel Verne, hayatın normal akışı içinde Paris’te okuyup mezun olduğu hukuk fakültesi diplomasının hakkını vermek için avukat olsaydı ya da sonrasında bir süre brokerlik yaptığı Paris Menkul Kıymetler Borsa’sında kazandıklarının büyüsüne kapılsaydı, belki de yazarlığı bir noktadan sonra sadece hobi olarak devam ettirecek, dergilerde çıkacak hikâyelerinin etkisi de bir yerden sonra sönmeye başlayacak, belki de sıkılacak ve kalemini bir kenara bırakacaktı.
Bir ofiste oturma, saygın ve para kazandıran bir mesleği icra etme, bolluk içinde yaşama gibi amaç ve sonuçları bir kenara itip, maceracı ve hayallere doymayan ruhunu serbest bırakarak, geleceği belirsiz ancak son derece tatminkâr bir kariyere yelken açtı. Jules Verne’nin beyninde filizlenen tüm fikirler, hayal edebilme yeteneği ile gelişip, çoğalıp, bilgi ile yoğurulduktan sonra kelimelere dönüşerek o muhteşem eserlerin ortaya çıkmasını sağladı.
Verne’in açtığı yolda ilerleyen yazar ve senaristlerin yaratıcılıkları, sonrasında moda, resim, heykel, sinemayı da derinden etkileyerek, öncelikle biraz “köşeli” ve dönemine göre çok farklı bir tarzın oluşmasına, sonrasında ise, bilim kurgu ile açılan zihinlerin, fantastik öğeleri fark ederek onları da sindirmesiyle, daha da renkli ve derin bir hayal gücüne kavuşmasına sebep oldu.
Jules Verne’in yazdığı eserler, aya gitmeyi ya da denizler altında dolaşmayı gerçekleştirmek isteyecek bilim insanlarının buluşlarının da daha 19. yüzyılda temellerinin atılmasını, ilk denemelerinin yapılmasını sağladı. Sonuçta ters mühendislik denilen kavram doğrultusunda bakacak olursak, uzayı ve denizlerin altını ulaşılır kılmak için çabalayan o bilim insanlarının temel aldığı nokta, bir kalem ustasının hayal gücüydü.
Jules Verne hayattayken uzaya gidilemese de, doğumundan elli yıl önce ilk uçuşun gerçekleştirilmesi ve sonrasında da yaşamanın son yıllarında motorlu uçağın göğe yükselmesini görmesi eminim ki onu çok mutlu etmiştir.
Bence teknolojinin son yıllarda, geometrik olarak, bu kadar hızla gelişmesinin sebebi, gerçekte var olamayacak izlenceleri seyreden ve okuyan insanların artık teknoloji üreten konumlara gelmiş olmaları. Çocuklukları boyunca okudukları ve seyrettikleri, etkileşimde bulundukları her şey, bu insanların ufkunu daha da genişletti. Son yıllarda ekran ve beyaz perdede gördüğünüz, güncel hayatımızda ve dünyanın fiziki şartlarında oluşması “imkânsız” kurgularda yer alan imgeler, şu anda arka bahçede oynayan, okulda haylazlık eden, evde düz duvara tırmanan o çocukların ufkunu açarken, çeyrek asır sonra göreceğimiz her türlü bilimsel, teknolojik ve sanatsal adımın yapı taşı olacak.
Sanırım artık, “şu an nasıl yapılacağını bilmesek de, neden olmasın!” cümlesi bilimsel teorilerin temelini oluşturmakta. Hayal ettiklerimizin peşinden yorulmadan ve her türlü engellemelere rağmen koşmalıyız. Çünkü geldiğimiz noktada, bize çok gelişmiş gibi görünen günümüz teknolojisi ve medeniyetimiz, aslında uzay zaman çizgisinde başlangıç noktasından pek de uzakta değil.
Bilim kurgunun zihin açan teknolojik ön görülerine fantastik evrenin renklerini kattığımızda ortaya çıkan muhteşem manzara, keşfedilmeyi bekleyen sayısız hikâye ve lezzeti de barındırmakta. Uzay, gelecek, zamanda yolculuk, insanın evrimi, makinaların parıldayan zekâsı derken kadim uygarlıklardan bu yana ateş başında fısıldanan o mitleri de işin içine katıp şu kısacık ömrümüzü daha da renklendirmek elimizde.
Gözlerinizi kapattığınızda ister Ay’a, isterseniz başka bir evrene, sadece sizin görsel zenginliğinizle ve saniyeler içinde yaratacağınız o saklı cennetinize gidin ve orada kendinize ayırdığınız birkaç dakikayı keyfini sürerek geçirin. Bunu hemen şimdi, bir kahve içimi kadar sürede, gülümseyerek yapın. Hayallerimiz kadar var olduğumuz o fantezi dünyasında, hepinizin, kendisi için sınırsızca kurguladığı bir masalın kahramanı olmasını diliyorum…