IMF Başkanı Kristalina Georgieva, yeni yılın ilk gününde, Amerikan CBS televizyonuna yaptığı açıklamada, yeni senenin, geçen yıldan daha zor olacağını, buna da dünyanın üç büyük ekonomisi olarak ABD, Avrupa Birliği ve Çin’in eş zamanlı olarak yavaşlamasının neden olacağını söyledi. Özetle ölçek ekonomisine dayalı kapitalizm yavaşlayacak.
Bilinen-bilinenler… Rumsfeld Matrisi ile ekonomi açıklaması!
Birincisinde muradına eremeyen ABD’nin ikincisi ile Irak’ta taş üstünde taş bırakmadığı Körfez Savaşı ile ilgili olarak, 2002 yılında dönemin Savunma Bakanı Donald Rumsfeld’in bir basın toplantısında Irak’a “dalma” gerekçesini “bilinmeyen bilinmeyenler”e bağlamasının ciddiyeti uzun dönem tartışıldı. Ancak bu açıklama kapitalist iş dünyasına bir yönetim aracı daha kazandırmış oldu: Rumsfeld Matrisi…
Georgieva da bu matrisi çok iyi ezber etmiş olacak ki, küresel ölçekte yaşanacak olan resesyon ile ilgili olarak bilinen-bilinenleri hemen sıralamış; Ukrayna’daki savaş, enerji darboğazı, gıda fiyatları başta olmak üzere artan enflasyon, yükselen faizler, Covid-19 salgını vs vs…
Kapitalizm, şirketlerden devletlere tüm aktör ve kurumları ile yaşanan bütün olumsuzluklara sebepler sıralamakta oldukça mahir oldu. Son elli yıldır yaşadıklarımızı unutup, Corona-Putin ikilisi hiç olmasaydı ne kadar müreffeh bir dünyada yaşayacağımıza hepimiz inanır olduk. Neredeyse bütün çevrimiçi toplantıların ilk yarım saati bu konuların pandemi öncesinde harika olan ekonomimizi nasıl etkilediğini konuşarak geçirmemize olanak sağlıyor.
Bilinen-bilinmeyenler… Ne olacak halimiz?
Aslında hepimiz birçok konuda dünyanın kötüye gittiğini biliyoruz. İklim değişikliği, her türden eşitsizliklerin artması, gelir adaletsizliği uçurumunun derinleşmesi, devletlerin halklarına karşı faşizan baskılarının ve devletler arası çatışmaların şiddetlenmesi ile ekonomik alanda merkantalist politikaların hortlaması ve daha niceleri.
Bütün bunları bildiğimiz halde, nedenlerini ve ne noktaya ulaşacağını bilmediğimizi varsayıyoruz. İklim değişikliğinin sanıldığı kadar kötü olmayacağına inanıyoruz. Burada hemen itiraz geleceğinin farkındayım. Herkes iç sesi ile “iklimin kötüye gittiğini ve daha da kötüleşeceğini ve bunun neden olduğunu biliyorum” diyecektir. Ancak ben hala bilinmediğini savunuyorum. Yaşam tarzımızda hiçbir değişiklik yapmadan yolumuza devam ettiğimize göre, yine bir başka iç sesimizin “canım iklim de ben ucuzundan iki kazak aldım diye bozulacak değil ya” diyordur muhakkak.
Dönelim Georgieva’ya. Arık ucuza bir şey olmayacak diyor, enflasyonun hız kesmeden devam edeceğini söylerken. Peki ne oluyor da her şeyin fiyatı durmadan artıyor. Corona? Putin? Bu kadar mı yani? Sanırsınız dünyada Ukrayna’ya kadar hiç savaş olmadı veya her yıl on milyon insan aşıya erişemediği için yaşamını kaybetmiyordu.
Biz artık görünmeyen başka bir şeylerin daha parasını vermeye başladık aslında. Bugüne dek hiç bedelini ödemediğimiz kaynakların, sonsuz olduğunu kabul ettiğimiz havanın, suyun ve toprağın parasını da ödemeye başladık ve küresel ölçekte ortalama yüzde on bir enflasyon ile karşı karşıya kaldık.
Bilinmeyen-bilinenler… Her şey çok güzel olacak.
Buradan da aslında çok iyi bildiğimiz ama bilezden geldiğimiz yanıtlara ulaşıyoruz. Artık iklim değişikliğinin durdurulmasını ve emisyonların azlatılmasını istiyoruz, ama karbon ayak izine dikkat etmeyen devletlerin ve kurumların da öylece yoluna devam etmesini bilmemek istiyoruz.
Eşit işe eşit ücret ve cinsiyet eşitliğini savunuyoruz ama, insan haklarının üzerinden silindir gibi geçen markaların ucuz tekstil ürünlerini, çalışanlarının haklarını vermeyen çevrimiçi satış platformlarından alıyor, bulduğumuz ucuz ürünleri WhatsApp mesajları ile “aman kaçırma” diye birbirimize yolluyoruz.
Georgieva ne kadar samimidir bilemem ama, onun bahsettiği fiyat artışlarının bir kısmı da çalışanların daha iyi yaşam ücretlerine sahip olmaları, daha güvenli iş ortamlarında çalışmaları, insan haklarına ve eşitliğe dikkat edilen bir iş anlayışının yaygınlaştırılması konularından geliyor. Aslında kapitalizm müşterisinin ölmesini ve tek bir ürün ya da hizmet alamaz hale gelmesini istemiyor desek daha doğru olur.
Özellikle geçtiğimiz yüzyılın son çeyreğinin başından itibaren asrın buluşu gibi sunulan, üzerine saygın ekonomi ve iş dergilerde formülleri yer alan ölçek ekonomisi ile tanışın. Oysa ki formülü zeka gerektirmeyecek kadar basitti; bütün bu saydığımız gezegen ve insan haklarını yok sayarak maliyetleri düşürmek, daha fazla üretmek ve pazara daha ucuz ürün ve hizmetler sunmak.
Bilinmeyen-bilinmeyenler… Kim öle, kim kala!
Gelelim bilmediğimiz bilmediklerimiz karşısındaki durumumuza.
İklim değişikliğinden başlayalım. Bildiğimiz tek şey şu anda değişikliği durduramadığımız. O kadar çok senaryo var ki sonumuz ile ilgili olarak, herhalde hepsi birden sinema sektörünü yüz yıl besleyebilir. Sıcaktan kavrulacağımızı, dizlerimize kadar suya batacağımızı hayal edenler vardır. Ama en azından şunu söyleyebilirim ki, her ikisini de görecek kadar yaşayamayacağımız kesin; çok öncesinde çökecek olan gıda sektöründen dolayı açlıktan ölmemiz daha muhtemel.
Eşitsizliklere ne dersiniz? Asırlar öncesinin kast sistemine hızlı bir dönüş yapan dünyada, eşitsizliklerin daha da derinleşeceği kesin gibi. Ancak bu durumun nasıl bir tepkiye, küresel ölçekte topyekün bir isyana neden olup olamayacağını bilmiyoruz. Olup olmayacağını da bilmiyoruz. Kapitalizminkendisini sürekli yenileyen sözde özgürlük alanlarının basıncı na kadar süre kontrol altında tutabileceğini bilmiyoruz.
Devletler daha ne kadar çıldırabilir? Kapitalizm sırtı duvara yaslandıkça daha da sertleşerek elindeki tüm kurumlar ile karşıtı gördüğü her unsura şiddet ile karşılık veriyor. Dünyanın hemen her ülkesinde devletler halklarına karşı tüm sorumluluklarını bir kenara bırakıp – ki ne zaman ve ne kadar sorumlu oldukları tartışılır – sermaye koruyuculuğu görevlerini daha da bir iştahla yapmaya koyulmuş durumda. Hem kendi halkların hem de düşman bildikleri diğer tüm devletlere gözlerini karartmış şekilde saldırmaya devam ediyorlar. Devletlerin sadece insana değil, gezegene ve doğanın kendisine karşı da sermaye taraftarı fikirsiz saldırıları gün geçtikçe artıyor.
Büyümeye ne dersiniz? Bu konuyu ve şirketlerin yıl sonu zihinsiz ve hesapsız hedef toplantılarını önümüzdeki hafta sizinle paylaşacağım. Kendini gelecekte de var etmek isteyen tüm girişimler için büyüme ne demek ve ne kadar büyüyeceğiz sorularının yanıtlarını önümüzdeki haftanın yazısında bulabilirsiniz. Kalın sağlıcakla.
Görsel :Jason Pofah, unsplash.com