Yeni emekli olmuş, kırk yıla yakın öğretmenlik mesleğinden ağlayarak ayrıldığını anlatıyor. “Bir hiç uğruna mı bunca emeği verdik. Bak emekli maaşıma, zaten emekli değilken de sürünüyorduk. Şimdi kullanılıp bir kenara atıldık” diyor.
Üniversiteli gençle konuşuyorsun “hocam öyle kötü bir eğitim düzeni içindeyiz ki” diye başlıyor söze, artık çözümün de olmadığından dem vuruyor. “Okul bitince biz de işsizler ordusuna katılırız” diyerek aciz bir şekilde sözlerini tamamlıyor.
“Otuz yılı oldu, dile kolay. Ama ben böyle baskı görmedim. Patronlar iktidarın emrinde, en ufak eleştiriyi yazacak halimiz yok. Ekmek parası işte, mecburen” diyor. Sen konuşmasan kim konuşacak yani birader…
Kadın aniden yanındaki gence dönüp “böyle fiyat mı olur, bu nasıl pahalılık” diye söyleniyor market reyonunun önünde. Genç işte, dayanamıyor olacak savuruyor, basıyor kalayı.
“Daha geçende bizim şantiyede intihar etti biri abi” diye söze giriyor. Doğru dürüst maaşlarını alamıyorlarmış, üstelik iş garantileri de düzenli sağlık sigortaları da yokmuş. Allaha emanet yevmiye usulü bir hayattan bahsedip, söyleniyor.
“Bu ülkede yargı bağımsızlığı mı var a iki gözüm” diyor emekli hakim. Hakim bunu söylerse varın gerisini siz düşünün.
Her gün söylenmelere yenileri ekleniyor. Bugünlerde kime dokunsam bin ah işitiyorum. Neredeyse evet neredeyse ülkenin sorunlarına çözüm bulma iddiasındaki politikacı, bürokrat dahil herkes şikayet üstüne şikayet… Sen şikayet edersen millet ne yapsın kardeşim!
Ama nihayetinde ne olmasını bekliyordun? Benlikleri, bilinçleri, melekeleri ellerinden alınmış bir toplumun hali nice olur?
Ta uzak zamanlardan söylemiş söylenmesi gerekenleri elin gavuru. “Yanlış bilinç” demiş. “Egemen sınıf işini bilir, sana kendi dünyasından gerçekliği gösterir, seni gerçek dünyadan uzaklaştırır, sömürü düzenini anlayamaz, göremezsin” demiş. Kandırırlar seni, alıklaştırırlar, ayakta uyuturlar demiş. Ama dinleyen, okuyan, gören mi var? Sanırım gavur olduğundan… Belki de okumak, görmek, kabul etmek zor da gelmiş olabilir, bilemem. Öyle ya şimdi okuyacaksın, aklını çalıştıracaksın. Zor işler bunlar, zor…
Böyle sızlanmaktan, söylenmekten öteye de gidemez olursun işte. Üstelik toplumun az çok orta sınıfı, şehirlisi, sözüm ona okumuş takımındasındır ancak çocuk yaşta bir akla sahip kalırsın. Mızmızlanmanın ötesine gidemez, iradeni, düşüncelerini, tavrını ortaya koyamazsın. Sinik, korkak, çaresiz ve kabullenmiş olarak bir hayata mahkumsun olursun. Aslında bir acizden, daha doğru bir ifadeyle hani şu aşağı gördüğün madundan bir farkın yoktur. Ama bunun dahi farkında olamayacak düzeyde bilinç yerinde değil işte…
Şimdi bu madun da nedir, nereden çıktı hocam diyebilirsin. Önce oradan başlayayım.
Ama başlangıçta şunu söylemeliyim ki yanlış bilinç ile madun meselesi arasında bir bağ var. Bunu bir kenara koyun, unutmayalım. Yanlış bilinç egemen sınıfın iletişim ve bilinç yönetim araçları üzerinden, diğerlerine, alt sınıflara kendi dünyasının görüşlerini dayatmasıdır. Yani izlediğin medya, aldığın eğitim, inandığın din, güvendiğin sivil toplum egemen sınıfın düşüncelerini satar. Egemen sınıfın istediği biçimde… Louis Athusser kapitalist dünyada ezilenlerin neden değişimin yanında olmadıklarını devletin ideolojik aygıtlarıyla açıklamaya çalışırken, Antonio Gramsci de madun kültürü bakış açısıyla konuya yaklaşır.
Gramsci işte, demiş vakti zamanında. Hani şu İtalya’da Mussolini faşist diktatörlüğünün ölümüne hapse attığı, hapisteyken yazdığı notlarla ardında birçok fikri tartışmayı bırakmış yazar, düşünür, eylem adamı.
Sesi olmayan, kendilerini temsil edemeyen, toplumun işleyiş mekanizmaları içinde kendini ifade edemeyen işçiler, köylüler, kadınlar gibileri ifade etmek amacıyla kullanmış bu kavramı. Yalnızca proletarya sınıfını ifade etmek amacının dışına taşmış biraz.
Zaman geçmiş, kelimenin kapsamı biraz daha genişlemiş. Sınıf, yaş, cinsiyet, kimlik bakımından her türlü alt ve aşağı derecede yer alanlar, ekonomi politik anlamda her türlü ezilmiş, azınlıkları ifade etmek amacıyla kullanılmaya başlanmış.
Hintli Gayatri Chakravorty Spivak var. Bu kavrama daha da geniş bir boyut kazandıran önemli isimlerden biri. O anlamı yeniden yorumlamış. Yurttaşlık yapılarına erişimi olmayan her kişi için kullanmış…
Şöyle demiş: “Seçmenlerin en geniş kesimi, okuryazarlığı olmayan kırsalda yaşayan topraksızlardır. Bu insanlar oy verebilirler fakat yurttaşlık yapılarına hiçbir erişimleri yoktur. İşte madun budur.”
Yani yurttaşlık yapılarına erişemeyen herkes…
Madunlar sesi bile elinden alınmış, her durumda konuşamayan olarak kabul ediliyor Spivak tarafından.
Bir tahakküm rejimine doğmuş, o tahakkümü yeniden üretmek dışında varlık hakkı olmamış, tahakküm rejimine rızası olduğu varsayılan herkesi ifade etmek için kullanılmaya başlanmış. Rızası olduğu varsayılır madunun, çünkü hayır diyemez. Dese de hayırları evet olarak duyulur, çünkü hayırlarını dillendirebileceği bir dili yoktur.
Çoğunlukla toplumun en alt temsil kesimlerini anlatmak için kullanıldığından bir kısım yazar, düşünür, çizer tarafından bilinçsiz tercihlerinin yarattığı toplum düzenine etkileri nedeniyle madunlar ağır eleştiriler de almış.
Derdimiz bu değil. Anlatmak istediğimiz aslında herkesin artık bir madun olduğu gerçeği… Evet artık hepimiz birer madunuz. Bunu kabul etmeli, kendimizi yeniden yorumlamalı, gördüğümüz, anladığımız dünyanın aslında bizim gerçekliğimizin eseri olmadığını kavramalıyız.
Spivak’ın dediği gibi, sesi bile elinden alınmış, yurttaşlığın gerektirdiği politik yapılara erişimi olmayan sınıfların yalnızca ekonomi-politik olarak alt sınıflardan oluşmadığının altını çizmek istediğimiz için bu kavrama gönderme yapıyoruz.
Şimdi şunu diyecekler de olacak tabi. “Ya hocam amma da ettin, ne yani orta sınıf temsilleri politik yapılara erişmekte sorun mu yaşıyor?”
Yaşıyor kardeşim, hem de öyle bir güzel yaşıyor ki! Egemen sınıfın düzenlediği bir sistem içinde her şey yurttaşlık yapılarına erişmeni engelleyecek ya da sınırlayabilecek şekilde oluşturulmuş durumda. Ne yani herkes eğitime, sağlık kurumlarına eşit olarak mı erişiyor? Herkes düşüncelerini ifade etmek bakımından eşit bir kamu düzeninde mi yaşıyor? Politik kurumlarda rol alabilmenin yolu herkese açık mı?
Herkes yanlış bilincin esiri olarak bir madun… Tüm kitle iletişim araçları, yalnızca medya değil, yayınlar, okullar, din kurumları, sivil toplum yapıları tamamıyla egemen sınıfın bilinç araçları olarak çalışır ve egemen sınıf dışındaki tüm kesimleri birer maduna dönüştürür. Ürettiği yanlış bilinç senin, benim, madunların üretimi içindir.
Üstelik öyle bir üretim ki, kimse olan bitenin farkındalığına sahip değil. Egemen toplum düzeninde dolaşan fikirler yalnızca madun üretimi için dolaşıma girebilir. Karşıt fikirler, söylemler itina ile ayıklanır. Gerçek anlamda madunların sesi dolaşıma giremez, konuşulmaz, bilinmez. Çıkan sesler egemen sınıfın istediği nitelikte seslerdir. Yalnızca yanlış bilinç imalatı içindir…
Görsel: Emie A. Stephens/ Unsplash