Muhterem On Papazın Vasıfsız Başına; Konuşan Köpek Vakası

0
241

Leibniz’in Bir Mektubu Üzerine

Leibniz, 1706’da Paris Bilimler Akademisi’ne (L’Académie des Sciences de Paris) bir mektup gönderir. Mektup konuşan bir köpek vakasıyla ilgilidir. Meselenin o dönem Leibniz’in metafizik incelemeleri ya da Kartezyen düşünce karşıtlığı ile ne kadar ilgisi var bilmem ama kendi payıma mektubun ince bir alaycılık içerdiği ve maksadının başka bir gayesi olduğu açık. Peki neydi mektubun içeriği? Evvelce Leibniz şöyle bir giriş yapıyor “Bay Leibniz gibi bir kefil olmasa, kim tanıklık edecek, Misnie’de Zeitz yakınlarında konuşan bir köpeği bize bildirmeye kim cesaret edecek”. Mektupta bahsedilen köpek taşralı bir çiftçinin normal ebat ve tipteki sıradan bir köpeği. Küçük bir kız çocuğu bu köpeğin Almancaya benzer bazı sesleri çıkarttığını fark ediyor, bunun üzerine köpeğe konuşmayı öğretebileceğini düşünüyor.  Sonunda birkaç yılın ardından, köpek otuzdan fazla kelimeyi söylemeye başlıyor, aralarında Çay (Thé), Kahve (Caffé), Çikolata (Chocolat) ve Toplanma (Assemlée) gibi Fransızcadan Almancaya geçmiş kelimeler de var. Dikkate değer olan başka bir şey de köpek üç yaşındayken okula veriliyor. Yalnız köpeğin konuşma kabiliyeti, sahibi olan küçük kız çocuğunun sesinin yankısının bir tekrarı, sadece yankılar ile konuşuyor köpek, sahibi bir ses çıkarttıktan sonra köpek sesi tekrar ediyor, aslında Leibniz’in de belirttiği gibi ortada bir şartlanma ve baskı var.

Konuşan bir köpek, üstelik kendi dilinde değil başka dillerden yarım yamalak devşirdiği kelimelerle konuşan bir köpek, sahibin sesinin yankısını taklit ederek konuşan bir köpek buna rağmen okula başlayan bir köpek.

Nerede kalmıştık; Nieztsche ilk kitabını yayınladığında, hocası kürsüden sınıfa elinde kitabı gösterip kükrüyordu; bu adam bilimsel olarak ölüdür. Bu adam bilimsel olarak ölüdür… Sonra Müller şöyle diyordu; Burası Ölüler Üniversitesi. Fısıltılar ve mırıltılar. Ölü düşünürler mezarlarından Hamlet’e kitaplarını firlatırlar

Önümüzdeki bir ceset var ama o ceset Akademos’un öldürüldüğü kutsal bahçede Platon’un kurduğu Akademia’nın cesedi mi yoksa o bahçeden bilimsel leşler tarafından bilimsel olarak ölü ilan edilip sürülenlerin cesetleri mi, işin çıkmaza girdiği ölü yer bu.

Nerede kalmıştık; ha Kafka’nın maymunun başına gelenler diyorduk hani akademiye yazdığı şu meşhur raporunda: “Hamburg’da ilk hayvan terbiyecisinin eline teslim edilmemden kısa süre sonra, önümde iki yol olduğunu anlamıştım: Hayvanat bahçesi ya da varyete. Duraksamadım, şöyle dedim kendi kendime: Bütün gücünü kullan, bir varyeteye kapağı atmaya bak! Çıkış yolu budur senin için; oysa hayvanat bahçesi, yeni bir parmaklıklı kafestir yalnızca; oraya girdin mi, hapı yuttuğun gündür. Ve işte o zaman öğrenmeye başladım, beyler!”