Merhaba,
Sualtı dünyasına, dalışa merak salanların en çok merak ettiği konulardan biri, dalış sırasında nasıl olup da dalgıçların aşağı inip yukarı çıktığı, istedikleri derinliklerde balıklar gibi asılı kaldıklarıdır. Gerçekten sualtı fotoğraflarında, videolarında dalgıçlar suyun ortasında asılı kalırlar. Dalış eğitimine başladığınızda ise ilk farkettiğiniz şey aslında aşağıda nefes alıp vermekten çok dalışın başında aşağı inmek, daha sonra istenen derinlikte kalmanın zorluğudur. Üstelik insan hep dalışın sonunda yüzeye çıkmak zor diye düşünse de aslında dalışın başında aşağı inmek daha zordur. Çoğu zaman aşağı inmek ve yukarı çıkmak için palet kullanıldığı düşünülür ama bu doğru değildir, evet çıkış sırasında palet vurulur ama bizi yukarı çeken şey sadece paletler değildir.
Dalışta insanın en huzur dolu olduğu an belki de örneğin 17 metre derinde suyun ortasında meditasyon sırasında havaya yükseldiğini ayaklarının yerden kesildiğini hisseden bir yogi gibi asılı kaldığı her nefes alışında azıcık yükselip, her nefes verişinde azıcık alçaldığı, kendini kuş kadar ağırlıksız, balıklar kadar kıvrak ve özgür hissettiği andır.
Dalışa yeni başladığınızda karşılaştığınız gerçeklerden biri eğer üzerinizde dalış elbisesi ile dalacaksanız küçük ve ağır olması için kurşundan imal edilen ağırlık kemerleri kullanmanız gerektiğidir, çünkü dalış elbisesinin neopreni hava kabarcıkları ile doludur ve ciğerlerinizdeki hava ile birlikte sizi suyun üstünde tutar, sörfçüler yüzerken üşümemek için neeopren kıyafeti kullananlar bu malzemenin yüzerliliği arttırdığını bilir. Vücudumuzun çok önemli bir bölümü su olduğu için yüzerliği nötr, ciğerlerimiz ise hava dolu olduğu ve hava sudan hafif olduğu için yüzerliğimiz pozitife döner. Şimdi diyeceksiniz ki o zaman insanlar nasıl oluyor da boğuluyor? İnsanlar suda battıkları için değil, panik oldukları için boğuluyor (tabii dev dalgaların olduğu fırtınalı kasırgalı ortamlardan değil mutedil dalgalı sulardan bahsediyorum) Kısacası aslında insanın özellikle deniz suyu, yani tuzlu suda batmak için ekstra çaba göstermesi gerekiyor.
İşte bu yüzden dalış sırasında bizler ciğerlerimizdeki hava ve bu havanın nefes alıp vererek kontrol ettiğimiz kısmı, ağırlık kemerimiz ya da ağırlık sistemimiz, ve su altında istediğimiz seviyede asılı kalabilmek için ciğerlerimizdeki havaya destek olarak kullandığımız yüzerlik yeleği yani ingilizce adı ile “Buoyancy Control Jacket” ya da “Buoyancy Control Device” “BCD” sayesinde derin sularda istediğimiz gibi batıp çıkabiliyoruz, paşa gönlümüzün istediği derinlikte suda “asılı kalıyoruz.
Dalışa başlarken alınan temel eğitimde detaylarına burada girmeyeceğim “Fin pivot, hovering, suda yataylığı koruma, yüzerken ve suda asılı kalmak isteyince yatay yükselmek veya aşağı inmek istediğimizde dikey durarak ve sadece nefes alıp nefes vererek hareket etme becerileri öğreniliyor. Bu beceriler geliştikçe tıpkı bisiklet sürmek veya araba kullanmak gibi motor beceriler yerleştikçe su altında balıklardan farkımız kalmıyor. Sualtında dalış sırasında belli derinliklere iniş ve çıkış dışında amacımız her zaman nötr yüzerlikte olmak yani nefes aldığımızda hafif yükselirken nefes verdiğimizde çok hafif aşağı inmek ve orta suda asılı kalmak.
Sualtında balıklardan farkımız kalmıyor da ne oluyor derseniz, rahatladıkça konforumuz artıkça, çevremize daha dikkatli bakabiliyoruz, etrafımızdaki güzellikler daha kolayca görebililiyoruz. Örneğin özellikle yürüme engelli dalgıç arkadaşlarımız sualtında bu beceriler sayesinde sadece sualtında da olsa bu engellerini aşabiliyor mesela. Sualtında yüzerlilik sorununu çözdükten sonra batık, mağara, gece dalışları bizi korkutmuyor aksine daha da çok cezbetmeye başlıyor. Sakin keyifli bir dalışta 20 metrede süngerinin üzerinde etrafını seyreden 100 yaşındaki dev bir orfozla onu korkutmadan yüzyüze gelip bakışabiliyoruz.
Sualtında yüzerlilik kontrolünü kavramadan önce dalışa başlayan herkes fazla kurşun ağırlık kullanmak zorunda kalsa da bu beceri geliştikçe her dalışta daha az ağırlığa ihtiyaç duyar örneğin ben dalışa başladığımda 5 mm çift parça elbise ile dalabilmek için 16 kg’a ihtiyaç duyuyordum, bugün aynı elbise ile sadece 6 kg yeterli oluyor. Dalışın başında batmak zor iken çıkarken de yavaş -en azından kabarcıklarımızdan daha yavaş- yükselmek için de yüzerliliğimizi kontrol etmemiz gerekiyor, onu da belirteyim.
Sualtında yüzerlilik kontrolü hem dünyamızı hem de kendimizi korumak açısından da çok önemli, yüzerliliğimizi iyi kontrol ederek kendimizi zeminden ve oradaki canlılardan kayalardan, takılacak yerlerden korurken, o yüzeyde yüzlerce yılda oluşmuş kırılgan mercanlar ve benzeri canlıları da kendi darbelerimizden, çarparak kırılmasından koruyoruz.