Nöro – Çeşitlilik…

0
331

Hayatım boyunca yüksek sesle müzik dinleyen insanlara imrendim. Nedense yüksek ses karşısında  aklı karışabilen, söyleyeceği şeyi unutan biriyim. Kafama sanki bir tas geçer de ben onun altında yönsüz kalmış gibi olurum. Fakat geçen sabahların birinde sosyal medyada karşıma çıkan özellikle Dikkat Eksikliği Hiper Aktivite Bozukluğu (DEHB) yaşayan kişiler için önerilen bileteral yani çift yönlü müzik diye adlandırılan yeniden yapılandırılmış bir parça çıkana kadar. Özellikle önerilen ve yeniden oluşturulan bu  bileteral müziğin DEHB’nin yarattığı endişe, kaygı ve odaklanamama gibi durumlara yardımcı olacağını belirtiyordu.

Bilhassa kulaklıkla dinlenmesi önerilen bu parçayı kulağımda kulaklarımla dinlerken seslerin etrafımda döndüğünü, beynimin her yandan gelen sesleri fark edebildiğini adeta parçanın içinde yaşadığımı fark ettim. Ve dedim ki yaşasın ben de yüksek sesle dinlemek istiyorum hatta dinliyorum işte sesi açabiliyorum.  Belki bu  özellikler konusunda biraz geç kalmış biri olarak bu parçaların özelliğini öğrenmek istedim. 8D,12D, 16D, 32D hatta 46D müzik parçaları ile tanışmış oldum. Peki tüm bunlar neden önemli? Yalnızca seslerin kalitesi mi, müzik dinlemenin farklılaşan deneyimi mi?

Karşıma çıkan beni etkileyen parçanın bileteral olması ve özellikle DEHB yaşayan kişiler için yararlı olduğu bilgisinin kuvvetle vurgulanmış olması dikkatimi ayrıca çekti. Aslında nöro çeşitlilik üzerine bir gönderme söz konusuydu. Oldukça moda bir kavram olan zaman zaman yanlış ve/veya haksız yargılamalara maruz bırakılan DEHB’nun bir bozukluk olarak ele alınması üzerine tartışmalar yaşanmakta. Bu duruma bir bozukluk olarak değil nöro-çeşitlilik olarak bakılması gerektiğinin altı birkaç on yıldır çizilmekte.

Nöro-çeşitlilik insanların etraflarında geçip giden dünyayı birçok farklı şekilde deneyimlediğini, etkileşim kurduğunu anlatır. Düşünmenin, davranmanın, hissetmenin ve de öğrenmenin tek ve bir “doğru” yolu olmadığını hatırlatır. Farklılıkların eksiklik ya da bozukluk olmadığını aksine zenginlik olabileceğini anlatmaya çalışır. Tam da bu nokta tüm insanların çeşitliliğine vurgu yapar.  Genellikle otizm, DEHB, öğrenme güçlüğü, Down sendromu, disleksi, dispraksi nörolojik ve gelişimsel bozukluklar bağlamında karşımıza çıkmıştır.

1990 yılında herkesin kabulünü ve dahil edilme hakkını göstermeyi amaçlayan nöro-çeşitlilik anlayışı iletişim, motor, duyusal ve duygusal ihtiyaçlar dahil olmak üzere nöro farklılık yaşayan kişilerin refahını iyileştirmek üzere alandaki mücadelesinde kuvvet buldu. Beyanı, bu amacı gerçekleştirmek adına bir an önce harekete geçmek gerektiği idi. O güne kadar adeta “nörolojik azınlıklar” olarak her türlü eşitsizliğin uygulandığı grupların adına ayağa kalkarak, geçmişte yapılan hatalardan ders çıkararak geleceklerini onlarla beraber yeniden düşünmek, gerekli düzenlemeleri yapmak öncelik olacaktı. Sözde “nörolojik azınlık” olarak toplumun dış çeperlerinde kıstırılan insanların, grupların eşitliğini ve hayatın içinde herkes ile herkes olarak bulunmasını savunan nöro-çeşitlilik  bakışı bugün oldukça güçlüdür. Özellikle sosyal adalet kapsamından bugüne kadar ihmal edilmiş, yanlış yorumlanmış, dışarıda tutulmuş nöro çeşitli kişilerin eşit kılınmasına halen çalışmaktayız.

İşte bu anlayışın takdirinde bileteral yani çift yönlü müzik bir kulaktan diğer kulağa nazikçe melodileri kaydırırken nörötipik beyinlerden farklı işleyen nöro çeşitlilik dahilindeki kişilere de yardımcı olmakta. Biletaral müzik çift yönlü yapılandırması ile beynin her iki yarım küresini uyarırken birbiri ile de sağlıklı bir şekilde iletişime geçmesine yardımcı olur. Beynin ve sinir sisteminin sakinleşmesine, beynin iki taraflı olarak, sağ ve sol yarı kürelerin, daha rahat etkileşimde kalarak odaklanabilmesinin önünü açar.

Biletaral müzik çift yönlü yapısı ile neden nöro çeşitlilikte tercih edilmekte?

Bir kulaktan diğer kulağa akan notalar beynin sanki her yanından duyulurken dinleyen tüm deneyimin ortasında ve aynı zamanda odağında bulunur. Tıpkı ilk kez 8D parçayı dinlerken hissettiğim şey. Yaşadığım her ne ise orada ve onunlaydım… Ben vardım ve benim içindi…Dikkatim ve odaklandığım şey yaşadığım, duyduğum notalardı. Beynim aklım ve ruhumla beraber ortak bir şeye bakıyordu.

Nöro-çeşitlilik içinde olan bireyin beyni nöro tipik bir beyinden farklı çalışır. Bileteral müzik tüm beyni uyarabildiği için çeşitlilik gösteren beyin yapıları için uygun olmakta. Böylelikle ruhsal kaynaklar ve bilişsel süreçler mümkün olduğunca tek bir odaklanma noktasına kavuşur. Yaşadıkları stres, kaygı adına bu sevindirici ve avantaj sağlayıcı bir fırsattır. Böylece o an içinde kalabilir, dünya ile kuracakları bağı daha sağlıklı yaşayabilirler. Daha rahat daha odaklanmış olarak kendilerini daha rahat ifade ederler. Nöro çeşitliliğe sahip bireyler kendilerini daha az endişeli hissettiğinde yapabileceklerinin de önü de açılabilir.

Duyusal eksiklik yaşayan nöro farklılık gösteren kişiler için de bileteral müzik ihtiyaç duydukları duyusal uyarılmayı yerine getirebiliyor. Araştırmalar ayrıca bileteral müziğin nöroplastisiteyi teşvik edebileceğini söylemekte. Müziğin seslerle olan etkileşimi beyni şekillendirebileceği çok uzun zamandır bilinir. Müzik icra ederken, dinlerken veya zihnimiz parçayı canlandırırken beynimiz birçok alanda aslında çalışır hem de nasıl çalışır, karmaşık ve oldukça artan yaygın aktivite içinde tüm bu deneyimi bize sunar. Ayrıca bu aktivite salt beyin yapısının neticesinde değil eğitimin, önceki deneyimlerin, kişisel tercihlerin, kültürel geçmişin, biyolojik repertuarın varlığının da dahli ile olur. Sahip olduğumuz psikobiyolojik varlığımız makro ve mikro ölçekte insani olan her şey ile etkileşime girdiğinde müzik ister dinleyin ister icra edin beyin sağlığı için eşi bulunmaz bir fırsatı sunar.

Bundan sonrası için en azından yanımızda her an ulaşabileceğimiz yeryüzündeki varlığımız kadar eski, hiçbir ayrımcılıktan etkilenmeyen, bizleri ortaklıkta buluşturan ister 8D, 16D, 48D olsun kendimizi bırakabileceğimiz müzik var. Dünyanın tüm farklılıklarına açık, onları zenginlik olarak içine alıp dışarı verebilen sesler daha çok olsun hayatımızda.

Görsel: Maria Teneva/Unsplash