Savaş Sanatlarında Sıkça Sorulan Sorular yazımın bu denli beğenilmesine çok şaşırdım. Gayet genel geçer birkaç soruya cevap vermeye çalıştım. Ama bakıyorum ki dövüş sporlarına meraklısınız. Savaş sanatlarının işletmelerin bugün kullandıkları stratejilere ilham olduğundan daha önce bahsetmiştim. Strateji, lojistik, hedef gibi terimler işletmeciliğe askeri terminolojiden geçmiştir. Bilin bakalım askeri terminolojiye nereden gelmiş? Bu yazıda bazı işletmelerin savaş sanatlarının en önemli ilkelerinden biri olan “Uyum” kavramına dair hareketlerine son romantik savaş sanatı Aikido üzerinden göz atacağız. Bunu siz istediniz küçük ninjalar…
Uyum kelimesi bir bütünü oluşturan parçaların arasındaki ahenk, beraber çalışmanın uygunluğu anlamına gelmektedir. Uyum aynı zamanda çevremizde oluşan koşullara ve süreçlere uyum sağlamak, süreçlere uymak anlamında kullanılmaktadır. Bu kavram bütün disiplinlerin temelinde olmasına rağmen rekabetin cazibesi karşısında unutulmaktadır. Günlük hayatta kişiler arası iletişimde uyum, farklı düşüncelere sahip insanların anlaşmasından, ekonomik sistemlerin birbirine uyumuna, ya da koşulları değişen canlıların hayatta kalmasına kadar her durumda hayati önem taşımaktadır. İletişim kurallarında hiçbir şekilde orta yolun bulunmadığı bir tartışmada anlaşamadığına anlaşmak (agree with disagree) ya da yeni girilen bir pazarda o pazarın kültürel yapısında kaybolmamak yüksek uyumla sağlanmaktadır. İşletmelerin başarılarının altında strateji, misyon ve kaynaklar arasındaki denge yine uyumla sağlanmaktadır. Sıkıntılı bir durumla karşılaşıldığında, kaybetme korkusu içindeyken veya yapılacak hareketlerin bir bedeli olduğu farkındalığına varıldığında modern tıbbın “stres” diye nitelendirdiği duygusal durum içine girilir. Tarih stres altında yanlış kararlar veren liderlerin, krizler karşısında yolunu kaybeden işletmelerin hikayeleriyle doludur. Stresin vücutta iki yüzden fazla fiziksel belirtisi olduğu ve bu belirtilerin en bilinenlerinin kas gerginlikleri, titreme, terleme ve yüksek kalp atışı olduğu belirtilmektedir. Stres sadece fiziksel olarak etkilemez. Bakış açısı, düşünme yeteneği ve karar alma süreçleri stres faktörü yüzünden olması gerektiğinden farklı çalışır. Bu yüzden dövüş sporları ile uğraşan kişiler gerçek bir saldırı anında stres ve adrenalin etkisi ile donup kalabilmekte ya da bildikleri teknikleri unutabilmektelerdir. Bir cerrahın operasyon sırasında heyecanlanmaması hasta için ne kadar önemli ise bir işletmenin pazar koşullarına uyum sağlayamaması ve paniklemesi de aynı derecede önemlidir. İşte uyum kavramının önemi bu tarz kriz anlarında daha belirgin hale gelmektedir. Aikido sistemini kuran Morihei Ueshiba “Güzel bir dünya yaratmak ve içsel güçlerinizi harekete geçirmek için uyuma güvenin.” sözüyle uyumun önemini ifade etmektedir. Kriz anları özünde normal zamanlardan farklı değildir. Bu bakış açısıyla zaman ve mekân kavramları bir tarafa bırakılırsa evrensel uyum bütün süreçlerin kolayca anlaşılmasına ve değişen akımlarla aynı doğrultuda hareket etmek konusunda kişilere oldukça yardımcı olacaktır. Aikido’nun fiziksel bölümünde saldırana karşı direkt bir güç kullanılmamaktadır, başka bir deyişle güce güçle karşılık verilmez. Pozisyonu koruyabilmenin bir garantisi yoktur. Bu yüzden gelen atak yönü ile aynı doğrultuda hareket ederek onunla bir bütün oluşturulur. Saldırı yapanla aynı yönde ve aynı doğrultuda hareket etmek onun perspektifinin algılanmasına böylelikle ona uygulanacak stratejinin kolayca karar verilmesine yol açacaktır. Kişiye doğru gelen şiddetli bir yumruğu kişinin eliyle durdurması en iyi ihtimalle elinin zarar görmesine yol açacaktır. Ancak gelen yumruğun doğrultusunu değiştirmek için geliş açısının 45 derece yanından bir vuruş yapmak saldıranın atağına karşılık verilmesinin yanında aynı yöne doğru bakılması için gereken alanı da açacaktır.
Aikido’nun zihinsel çalışmalarında ise uyum; evrensel bir bütünün parçası olmaktır. Eğer tüm canlı ve cansız varlıklar bir bütünün parçası ise kişiye tehdit oluşturan karşıt güç aslında kişinin bir parçasıdır. Duygusal olarak uyumlu olmak kişinin karşısındakini rakip olmaktan çıkaracağı için ona karşı hissedilen öfke, korku, hayal kırıklığı ya da coşku gibi kavramlar önemini yitirecektir. Abraham Lincoln’un “Düşmanlarımı dostum yaptığımda onları yok etmiş olmaz mıyım?” (Do I not destroy my enemies when I make them my friends?) sözü aslında bu duruşu özetler. Zihinsel ve duygusal uyumla karşıt kuvvet ile ahenkli bir şekilde hareket edilir, böylelikle hareket kontrolü kişinin eline geçmiş olur. Uyum kavramı içsel ve çevresel uyum olarak iki farklı açıdan ele alınabilir.
İçsel uyum kavramı işletmelerin paydaşları arasındaki uyumu simgeler. Çalışanlar arasındaki uyum bunun en temel formatıdır. Satış işletmelerinde satış ekibinin diğer fonksiyonları gerçekleştiren birimlerden daha önemli olduğuna dair yanlış bir kanı oluştuğu gözlemlenmektedir. Satışı yapan personel satışın yapılmamasının işletmenin sonu olacağını, maaşların bu satışlar ile ödendiğini ve işletmenin devamlılığını sağladığını düşünür. Bu düşünce diğer birimlerle uyumsuz çalışma ortamının doğmasına sebep olmaktadır. Kendini üstün gören birimler diğer birimlerin çalışma motivasyonunu düşüreceği gibi aynı zamanda yüksek özgüven ile hata paylarını da arttırmaktadır. Halbuki işletmeyi oluşturan bütün birimler aynı önem derecesine sahiptir. Üretim birimi üretimi sağlıklı bir şekilde sağlayamazsa ya da finans birimleri gerekli kârlılık ve risk analizlerini yapamazlarsa satış ekibinin satabileceği ürünlerin varlığı ve devamlılığı tehlikeye düşer. İşletme içindeki birimlerin uyumu bu yüzden önemlidir.
Çevresel uyum ise işletme dışı etmenleri simgeler. Tedarikçiler, kanun koyucular veya rakipler bu faktörlere örnek olarak gösterilebilir. İşletme tek taraflı kârlılığı düşünüp tedarikçisinin kâr etmesine izin vermez ve tedarikçilerin yaşama şanslarını ellerinden alırsa yeni tedarikçiler bulmak eskilerini hayatta tutmaktan daha maliyetli bir işleme dönüşecektir. Yurtdışında olan tedarikçiler ile onların kültürlerini bilmek, tatil tarihleri veya kültürel kodlarına hakim olmak, kısacası onların dünyası ile uyum içinde olmak sürdürülebilirlik için oldukça önemlidir. Örneğin bir Japon tedarikçi ile yapılacak bir yemek organizasyonunda iş konuşmak saygısızlık olarak nitelendirilebilirken, Amerikalı bir tedarikçi ile durum bunun tam tersi olmaktadır. Kanun koyucuların regülasyonlarına uymayan işletmeler ise yüksek cezalar ile karşılaşacaktır.
Rakipler ile olan uyum ise bambaşka bir durumu işaret etmektedir. Rakipler ile arasındaki konum işletmenin hareket yönü için önem taşımaktadır. Buradaki uyum tanımı rakibi kopyalamak ya da onun hareketlerini takip etmek anlamına gelmemelidir. Ancak piyasa ile uyum içinde olmayan bir işletme gelişen trendleri takip edemeyeceği için bir zaman sonra demode olmaktan kurtulamayacaktır. Çağrı cihazı üreten bir işletme rakiplerinin mobil telefon pazarına yöneldiğini okuyamaz ve yatırımlarını çağrı cihazları üzerine gerçekleştirirse iflas kaçınılmaz olacaktır. Günümüzde dijitalleşme konuşulurken hala klasik pazarlama yapıları kullanan işletmeler ya sona erecek ya da satın almalarla büyük işletmelerin üretim altyapılarına katılacaklardır. Ayrıca rakipler aynı zamanda gelecekteki ortaklar olabilir ve bu durum işletmeler tarihinde sıklıkla görülmektedir. İşletme evlilikleri, satın almalar ve “joint venture” gibi ortaklıklar örnek olarak gösterilebilir. Bu süreçlerde uyum devamlılığın temeli, uyumsuzluk ise sonun başlangıcıdır. Birleşen işletmelerin kültürel uyumu bile operasyonların sonucunu ciddi şekilde etkiler. Peter Drucker’ın ünlü sözü “Kültür, stratejiyi kahvaltı diye yer.” bu durumu çok net ifade etmektedir.
Buradaki kültür sadece işletmelerin mensubu oldukları toplumların kültürü değil aynı zamanda işletmenin kendi kültürünü de ifade eder. Örneğin 1998 yılında birleşen Daimler-Chrysler, çalışanlarının görevlendirilmesi ve birimlerin çalışma esaslarındaki farklılıkların uyumlu bir modele oturtulamaması sonucu ciddi sıkıntılar yaşamışlardır. Chrysler kolektif bir anlayış ile mühendis, tasarımcı ve pazarlamacılarını her model araç üretiminde ortak bir çalışmada birleştirirken, Daimler-Benz bu konularda sadece mühendislerin söz almasını istemekteydi. Bu iki felsefe birbirleri ile çatıştı ve maalesef Daimler 2007 yılında bir zamanlar Amerika Birleşik Devletleri’nin en büyük üçüncü otomobil işletmesi olan Chrysler’ı satışa çıkardı. Chrysler ise 2009’da iflas başvurusu yaparak varlığını sona erdirmek zorunda kaldı.
Bir başka başarısız örnek sakatlık poliçesi satan iki sigorta işletmesi Unum ve Provident’ın birleşmesi olarak gösterilebilir. 1999 yılında birleşen bu iki işletme, satış alanlarının farklılıkları ve kültürlerinin farklı olması nedeniyle, birleşmenin istenilen sonucu vermemiştir. Unum işletmesi poliçelerde hedef kitlesi olarak grupları seçerken, Provident işletmesi ise bireysel satış gerçekleştirmekteydi. Planlanan hedef ilk etapta %30 pazar payı almak ve ilerleyen dönemlerde fiyatları artırarak kârı maksimize etmekti, ancak çalışanların birleşme sonucu istenilen uyumu sergileyememeleri bu hedeflerin gerçekleştirilememesine sebep olmuştur. Birleşme sonrası satış ekipleri kendi bildikleri satış tarzlarına uymuş böylelikle müşterilerin alım kararları olumsuz etkilenmiştir. Satış ekipleri satmadıkları diğer ürünlere karşı mesafeli durmuştur. Bu nedenle işletme yöneticileri işletme kültürünü yeniden oluşturabilmek için eğitim ve teknoloji konularına çok yüksek yatırımlar yapsalar da yeterli olmamıştır. İşletme birleşme sonrası ilk üç ay 623 milyon dolar zarar etmiş bunun 42 milyon doları entegrasyon programlarının masrafı olmuştur. Kültürlerin uyumsuzluğunun kötü etkileri bir kez daha görülmüştür.
İster savaşta ister işletmelerde isterse ikili ilişkilerde uyum hayatın devamlılığı için kilit kavramlardan biri. Ve bedeli biraz yüksek. Uyumsuzluğun getirdiği çatışmalarla tatsızlıklar yaşayabilir ya da daha kötüsü 623 Milyon Dolar zarar edebilirsiniz.
Kaynak: https://www.capital.com.tr/yonetim/liderlik/devleri-olduren-7-hata
Fotoğraf: Nando Garcia/unsplash.com