Geçtiğimiz gün A Milli Kadın Voleybol Takımı oyuncularımız 2023 FIVB Milletler Ligi’nde rakiplerini devirerek dünyanın en iyi takımı olmayı başardılar. Gerçekten büyük başarı ve çok gurur duyduk ama bu gururdan herkes aynı derecede memnun değil. Türkiye uzun zamandır siyasal İslam’ın tahakkümü altında gün geçtikçe geriye gidiyor. Özellikle son cumhurbaşkanlığı ve genel seçimlerden sonra gerici bir ittifak şekillendi ve meclise girmeyi başardı. Bu odağın en büyük hedefi kadınlar, özellikle de başarılı kadınlardır.
HÜDA-PAR Genel Merkez Kadın Kolları Yönetim Kurulu Üyesi Zehra Çiftçi partisinin kadın politikalarına ilişkin şunları söylüyor:
“Rabbimiz insanı erkek ve bir dişiden yaratmıştır. Kadın Allah’ın yarattığı iki cinsten biridir. Kadın insandır, evlattır, kardeştir, annedir. Yaşı ve konumu ne olursa olsun değerlidir. Biyolojik, fizyolojik ve psikolojik özellikleri itibariyle şahsına münhasır olan kadın toplumları kuşatan modernite etkisiyle eşitlik ve cinsiyet ayrımcılığı kılıfı adı altında özünden uzaklaşmıştır. Sözde eşitlik ve özgürlük söylemleriyle kadının istismar eden bu anlayış sadece kadınları değil aile ve gelecek nesilleri de ifsada sürüklüyor. Günümüzde küresel güçler tarafından desteklenen ve cinsellik üzerinden aileye yönelik yürütülen ciddi projeler söz konusudur. Ailesiz bir toplumu oluşturmak, aile kavramına yeni tanımlar getirmek sapkın ilişkileri normalleştirmek ve zaman içerisinde cemiyetin yapısını bozarak kültürel ve zihinsel programlamaya karşı savunmasız bırakmaktır.
Bütün farklı özelliklerine rağmen kadın ve erkeğe her alanda aynı konumu dayatmak eşitlik olsa da adalet değildir. Aile bir kadın ve bir erkeğin evlenmesi ile kurulur. Sapkın ilişkilerle aile kurulamaz. Devlet aileyi korumalıdır. Gayrimeşru yollardan meydana gelmiş bir nesil toplum için bir felakettir. İnancımıza, değerlerimize ve kültürümüze uymayan batı tipi hayat tarzının ürünü olan evlilik dışı ilişkiler nesil emniyetini tehdit eden davranışlardır ve bu ilişkilerinin önüne geçilmelidir. Sorun yaşayıp boşanma aşamasına gelmiş eşler arasında sulhu sağlamak için arabuluculuk yapmak isteyen sivil toplum kuruluşlarına veya şahıslar imkân verilmeli, bu girişimler devlet tarafından teşvik edilmelidir. Kadın Sosyal hayatın bütün alanlarında aktif olarak yer almalıdır. Kadın ve erkek arasında çalışmak için bir ayrım yoktur, ancak erkek ve kadının gerek ailedeki gerek toplumdaki konumları ve fizyolojik özellikleri dikkate alındığında kendi özelliklerine uygun iş sahalarının bulunması gerekmektedir. Eğitim ve Sağlık başta olmak üzere kadınlara hizmet veren kurum ve kuruluşlarda sadece kadınlar çalışmalıdır.”
YRP Genel Başkanı Fatih Erbakan, partisinin seçim beyannamesinde kadınların ve kadın örgütlerinin karşı çıktığı “süresiz nafaka mağduriyetinin giderilmesi”, “6284 sayılı Ailenin Korunması ve Kadına Karşı Şiddetin Önlenmesine Dair Kanunun aile bütünlüğünü bozucu maddelerinin ayıklanması” sözünü vermişti. Milli Eğitim Bakanı Yusuf Tekin katıldığı bir televizyon yayınında, “Kız çocuklarını okula göndermeyen ailelerin en baştaki argümanı, ‘Ben çocuğumu erkeklerle aynı okula göndermek istemiyorum’ oluyor. Veliyi ikna etmek için gerekirse kız okulları da açabilmeliyiz. Veli isterse çocuğunu kız okullarına gönderebilmeli” ifadelerini kullandı ve ardından “Keşke şeriatı övecek kadar bilgim olsaydı” dedi. Ardından Büyük Birlik Partisi Genel Başkanı Mustafa Destici, “Milli Eğitim Bakanımızın kız çocuklarımız için müstakil okullar açılmasıyla ilgili önerisine tereddütsüz katılıyor ve destekliyorum.” dedi. Sonrasında Milliyetçi Hareket Partisi Genel Başkan Yardımcısı Feti Yıldız, “Karma okullarla birlikte kız okullarının da olması zenginliktir. Kız öğrencilerin hem karma okullarda hem kız okullarında okumalarının bir sakıncası yok.” dedi.
Görüldüğü üzere iktidar cenahı kadınları toplumsal hayatın içerisinde daha ilkokul sıralarından başlamak üzere kısıtlamak niyetinde ve elinde bulundurduğu siyasi güçle baskılarını artıyor. Bu baskının en önemli dalga kıranı şüphesiz yine kadınlardır. Özellikle aydın görünümleri ve farklı cinsel yönelimleriyle büyük başarıların altına imza atan kadınlar her seferinde gericilerin hedefi halinde geliyorlar çünkü yobazlığın tahayyül edildiği bir sistem için büyük bir tehdit olarak algılanıyorlar.
Özellikle Ebrar Karakurt, cinsel yönelimi ve tavizsiz tavrıyla sürekli linçe maruz kalıyor. Sakarya Üniversitesi Öğretim Üyesi Prof. Dr. Ebubekir Sofuoğlu, “Güya sporcunun zeki ve ahlaklısını seviyorlar ama sırf spor yapıyorlar diye sapkın eşcinsel oyuncusuyla meşhur voleybol takımını milletin gözüne sokup üzerinden İslam’a saldırıyorlar.” dedi. Cübbeli Ahmet olarak da bilinen İsmailağa cemaatinden Ahmet Mahmut Ünlü daha önce Ebrar Karakurt için “İşittiğime göre; Milli takımda oynayan bir voleybolcu lezbiyenliğini teşhir etmiş ve eli klavye tutan birçok kimse bunu müdafaa etmiş, bunca belâ yetmemiş olacak ki artık toplumdaki bazı kimseler yıkıcı bir umumi belaya davetiye çıkarır hale gelmiş. Bu yüzden sessiz kalanlar başta olmak üzere kimse dünyada belâdan, ahirette azaptan kurtulamaz.” demişti. Sosyal medyadan yığınlar halinde öyle yorumlar yapılıyor ki insanın gerçekten aklı havsalası almıyor. Ortada dünya çapında bir başarı var ama bu başarıyı konuşmak istemiyorlar; kadın voleybolcular gericilerin oyununu bozuyorlar çünkü aldıkları her başarıyla ülkenin kadınlarına umut oluyorlar. İşte bir kadının umut dolu olması Ortadoğu’daki dinci faşizmin korkulu rüyasıdır.
Bu sadece Türkiye için değil, tüm teo-faşist kadın düşmanı yönetimler için geçerlidir. Bunun en bariz örneği şüphesiz İran’dır. Radikal mollalardan olan Ayetullah Safi Golpayegani, “Kadın sporcuların ülke dışına gönderilmesi utanç vericidir” demişti. Başka bir molla olan Seyed Muhammed Garavi, “Spor otoritelerinin ciddi olarak kadın sporcuları ülke dışına göndermemek konusunda düşünmeleri gerekiyor. Dünya çapındaki yarışmalarda olanlar İslami değerlere uygun değil” dedi. Yine Ayetullah Abbas Kaabi, “İranlı kadın sporcuların müsabakalarının televizyondan yayınlanmasını esefle kınıyorum” demişti. İran’ın tanınmış radikallerinden Ayetullah Alemelhüda ise “Bizim için kadınlar eş ve annedir. Öyle ayağını ve bacağını spor adına erkekler önünde açan kadınlar İslami değerlere uymuyorlar” demişti.
Bu örneklerden o kadar çok verebiliriz ki, yaz yaz bitmez. Konu net; dini faşizm üzerinden kadınları toplumsal hayatın her alanından soyutlamaya çalışan radikallerin kumaşı Ortadoğu’nun her yerinde aynıdır. Kendi ayakları üzerinde durabilen ve başarılı olan kadınlar böylesi gericiler için “beka sorunu” seviyesinde tehlikelidir ve özgür kadınları kendilerine düşman olarak görüyorlar. Ama boşa bir çabadır bu; çünkü hem Türkiye’de hem de İran’da özgür ve güçlü kadınlar ortaya koydukları başarılarla gerici yobazların uykularını kaçırmaya devam edecekler. Hiç kimse kendi dinini, ideolojisini, değer yargılarını ve yaşam biçimini mutlak doğruymuş gibi başkalarına dayatamaz…