Bir arkadaşımdan çok güzel bir cümle duymuştum: “Pislik, olmaması gereken yerde olan her şeydir.” Örneğin bir saç teli (Temiz bir insanın saç teli diyelim hadi.) aslında pis değildir, pislik olarak görülmez; ta ki yemeğin içine düşene kadar. Genel olarak pis şeyler de yemeyiz; ama yediklerimiz, üstümüze döküldüğünde pisliğe dönüşür. Örnekler çoğaltılabilir. Dilde bağlam çok önemli bir yere sahiptir; yani bir sözcüğü, söz grubunu ya da cümleyi her zaman sadece ilk anlamıyla kullanmaz ya da anlamayız; kullanıldığı bağlam içinde yeniden ve yeniden anlamlandırır, aslında her farklı bağlamda dil parçalarının anlamını yeniden üretiriz. Yukarıda alıntıladığım cümle; sadece sözcüklerin, söz gruplarının ya da cümlelerin değil, genel itibariyle “şeyler”in bağlama uyumunun önemini gayet güzel anlatıyor; ama gelin biz dil üzerinden gitmeye devam edelim.
Günlük hayatın sıradan akışı içinde çok da üzerinde durmadan kullanırız sözcüklerin büyük çoğunluğunu. Gerçi günlük hayatın sıradan akışı içinde kullandığımız ortalama sözcük sayısı hakkında biraz can sıkıcı gerçekler de var; ama onu başka zamanın konusu yapalım. Bazı sözcüklerse bağlam içinde farklı tepkiler vermemize neden olur. Kullanımı psikolojik ve hatta bazen sosyolojik etkiler yapan bu tür sözcüklerden biri de genelde isim ya da unvanlardan önce kullanılan ve saygı belirten “sayın” sözcüğüdür. Sayın sözcüğünün genellikle “saymak” fiilinden, “sayılan” anlamında türediği düşünülür; ama aslında eski Türkçe “sağ” sözcüğünden türemiştir. Hani şu “sağ olun”daki “iyi, canlı durumda” anlamına gelen sağ var ya, işte ondan türemiş ve “saygıdeğer, muhterem” anlamlarında kullanılır olmuştur. Bir noktalık farkla Moğolcada da var aynı sözcük. Moğollar sayın demiyor da “sayin” diyor büyük ünlü uyumu olmaksızın. Hatta Moğollar bunu Cengiz Han’ın torunlarından Batu için unvan olarak da kullanmışlar. 19. yüzyılda başlayan Türkçülük hareketleri sırasında sözcük eski kaynaklarda bulunmuş ve diriltilmiş, Dil Devrimi’nden sonra da sıkça kullanılır hâle gelmiş. Hâlihazırda her gün duyduğumuz ya da kullandığımız bir sözcük olarak hayatına devam ediyor. Ömrü uzun olsun, ne diyeyim.
“Sayın” hitabı kimine yakıştırılır, kimine hiç yakıştırılmaz, kimine yakıştırılması teklif dahi edilemez. Abdullah Öcalan’a sayın denmesi üzerine kopan fırtınaları, açılan davaları, edilen sözleri biliyoruz. Bazı AKP’li vekillerin ya da yöneticilerin, eski alışkanlıklarla, Fethullah Gülen’den bahsederken bazen sayın dediklerine de şahit oluyoruz. Bu tip durumlarda söz söyleyenin muarızları genellikle “Vay sen teröriste sayın dedin!” diye epey gürültü çıkarabiliyor. Alışık olduğumuz manzaralar bunlar ve genelde bir kesim tarafından bu hitaba layık görülmeyenlere sayın denmesi durumunda kavga çıkıyor. Sözcük deyip geçersin, üstelik küfür ya da hakaret de değil; ama bak ne sıkıntılar çıkarabiliyor beş harf iki hece. Yunus boşa “Söz ola kese savaşı söz ola bitire başı / Söz ola ağılı aşı bal ile yağ ede bir söz.” dememiş. Demek ki genel kanaat, herkese sayın şeklinde hitap edilemeyeceği yönünde. Bu satırların yazılmasından çok kısa bir süre önce “sayın” hitabıyla ilgili olarak bu defa en azından benim de aralarında olduğum bir kısım insanın yüzünü güldüren bir durum yaşandı. Dinlediğim bir konuşmada geçen ve “Sayın…” içeren bir cümle gözlerimin dolmasına sebep oldu desem yalan olmaz. Kim, kime sayın dedi de ben böyle hislendim peki?
Malumunuz 26 Haziran 2021 tarihinde İstanbul’da bir Onur Yürüyüşü vardı, daha doğrusu var olması gerekiyordu; ama polis müdahalesi sebebiyle murat edildiği gibi yapılamadı. Polisin yürüyüşçülere sert müdahalesi de insanların tepkisini çekti, hatta o kadar ki Madonna bile sosyal medya hesabından “Neden bu kadar polis var?” şeklinde bir paylaşımda bulundu. Yaşananlara yine sosyal medyadan tepki gösterenlerden biri de Galatasaraylı futbolculardan Taylan Antalyalı’ydı. Üzerinde gökkuşağı renkleriyle “Powered by pride” yazan bir tişörtle çektirdiği fotoğrafını paylaşan Antalyalı’ya destek verenler olduğu gibi, genç futbolcuyu eleştirenler ve hatta hakarete varan sözlerle hedef gösterenler de oldu. Aradan birkaç gün geçtikten sonra Antalyalı’nın takımı Galatasaray’dan, yönetim seviyesinde bir açıklama geldi. Galatasaray Spor Kulübü Yönetim Kurulu Sözcüsü Remzi Sanver yaptığı açıklamada, Galatasaray Spor Kulübü’nün; ifade özgürlüğünü savunmak, ayrımcılığa karşı olmak, kimliğinden dolayı ayrımcılığa uğrayanların da yanında durmak gibi bazı değerleri olduğunu söyledikten sonra sözlerine aynen şu şekilde devam etti: “İşte böyle bir perspektifle değerli sporcumuz SAYIN Taylan Antalyalı’nın sosyal medyada bu yönde verdiği mesajdan dolayı muhatap olduğu, demokratik eleştiri sınırlarının çok dışındaki ifadeleri en güçlü şekilde kınıyor, Galatasaray Spor Kulübü Yönetim Kurulu olarak bu olayda tereddütsüz kendisinin yanında durduğumuzu ve dilerse hukuki süreçler de dahil olmak üzere her türlü desteği vermeye hazır olduğumuzu ifade ediyoruz.”
Son zamanlarda ülkemizde, özellikle de büyük bir kurumun yönetim seviyesinde yapılmış en iyi şey, bu açıklama olabilir gibi geliyor bana. İçinde cüret, cesaret, iyilik ve dayanışma olan bu açıklamayı dinledikten sonra bu satırların yazarı gariban neye mutlu olacağını şaşırmış hâle geldi. Mevcut koşullarda iktidarın ve yandaşlarının tepkisini çekeceğini bile bile, en açık ve net biçimde oyuncusunun yanında duran bir futbol kulübünün varlığına mı, hasbelkader o futbol kulübünün taraftarı olduğuna mı; Türkiye’deki spor ortamı, yöneticilerin genel hâli ve mutat açıklamalarının seviyesi düşünüldüğünde para babası yöneticilerin malı gibi “alınıp satılan” birer metaya dönüşmüş “topçu”lardan birine “Sayın…” diye hitap ederek bir zihniyet farkını ortaya koyan ve kendisine bir süredir küskün olduğu Türkiye futbolu için yeniden bir umut sağlayan yöneticinin Tevfik Fikret’ten alıntılarla süslenmiş, şık açıklamasına mı sevinsin şimdi bu gariban? Elimi korkak alıştırmadım ve sevinecek çok az şey bulunabilen şu günlerde hepsine birden sonsuz sevindim. Ben de hem Galatasaray Spor Kulübü’nün değerli sporcusu Sayın Taylan Antalyalı’ya hem de Galatasaray Spor Kulübü Yönetim Kurulu Sözcüsü Sayın Remzi Sanver’e teşekkürlerimi iletmek isterim. “Sayın…” hitabını hiç bu kadar içimden gelerek kullanmamıştım. Son olarak, futbola ilişkisini Dünya Kupası ve Avrupa Şampiyonası izlemekle sınırlamış olsam da bir futbolsever ve Galatasaraylı olarak bu sebeple şunu da önemle belirtmek istiyorum: Re Re Re Ra Ra Ra Gassaray Gassaray Cim Bom Bom!!!