Sümerler ve fantastik edebiyat

0
223

Yazmak ve okumak bizlere ne kadar doğal geliyor artık değil mi? Oysa 1900’lerin başında dünya üzerinde okuma yazma oranı sadece %21.4 olarak hesaplanmaktadır. Tabii ki bazı bölgelerle ilgili sağlıklı istatistiklerin alınamadığı bir ortam ve dönemden bahsediyoruz ancak bu kadarlık bir bilgi üzerinden bile gidersek yüz kişiden yetmiş dokuzunun okuyamadığını ve yazamadığını görebiliyoruz. İki ayak üzerine kalkmayı başarmış olan insan evladı ne yazık ki aradan geçen binlerce yılda ancak bu kadarını başarabilmiş. Bunun sebepleri çok ayrı bir yazı konusu ve benim alanım değil ancak toplumların ekonomik ve sosyal sömürülerle nasıl ve ne kadar süre baskılandıklarını, bu işin ne kadar büyük bir proje olduğunu tahmin edebilirsiniz. 

Modern insanın ihtiyaçları arasında olan bilgiye ulaşma isteği aynı zamanda dünyanın hafızasını oluşturan yazılı bir depolama gerekliliğini de doğurmuştur. Bize göre çok ilkel medeniyetlerin bile ülkelerinin / şehirlerinin ekonomik bilgilerini kayıt altına alarak sakladıklarını biliyoruz. İnsanlar öncelikle devlet bilgilerini bilgileri saklamak için yazdı ama hemen sonrasında da masalların yazılmaya başladığını ve bunun uzun yıllar boyunca süregeldiğini de biliyoruz. Ancak bir yerde, bir zaman aralığında insan evladı sadece ekonomik bilgileri, devlete ait kayıtları yazılı hale getirmenin ötesine geçti. İşte şu anki bilgimizle bulabildiğimiz ilk masallar bu döneme yani Sümerlere ait. 

Sümerler sadece ilk yazılı kanunları, okul sistemini, tarımda yeni bir dönemi başlatmanın ötesinde bundan dört bin yıl önce kil tabletlerin üzerine hayvanlara dair masallar yazmışlardır. Latince fabl kelimesi, anlam olarak masal, hikâye anlamına gelmekle birlikte modern edebiyat sözlüğünde hayvanlar ya da bitkiler üzerinden ders verici kısa öyküler anlatım türüdür diyebiliriz. Masallarda insanlara iyiliği, akılcılığı ve örnek insan olmayı bir şekilde anlatmak için kurt, ayı, kuş, tilki gibi hayvanlar konuşturulmuştur. Sümerlerden kalan tabletlerde tam da bu şekilde anlatılmış masallar bulunmaktadır.

Fantastik evrende yer alan “konuşan hayvanlar ve bitkiler” aslında bundan dört bin yıl önce yaratılmış ve günümüze kadar gelmenin ötesinde, artık başlı başına bir alt tür oluşturmuştur. İnsanın yaratıcılığı modern çağın binlerce yıl öncesinde hayal dünyasını topluma faydalı bir şekilde kullanmanın lezzetli bir yolunu bulmuş ve ilk örneklerini kile yazmayı başarmıştır. Dolayısıyla birileri bundan dört bin sene önce masalları çivilerle yumuşak kil tabletlere yazdığında başka birileri de o tabletleri alıp okumuştur. 

Hayvanların dile geldiği, aslında yaşadığımız dünyanın farklı bir versiyonunda geçen bu hikâyelerde topluma iyilik tohumları saçılırken bir yandan da çok büyük bir iş başarılmış ve hikâyeciye bağlı olmadan hikâyelerin insanlar arasında yayılmasına olanak sağlanmıştır. Ateşin başında oturup yanındakilere masallar anlatan ve belki de canlandıran hikâyeci figürü henüz silikleşmese de gelecekte neredeyse tamamen ortadan kaybolacağının ilk emaresini o zamanlar vermiştir. 

Günümüzde fantastik dünyayı çeşitlendiren karakterler mısır patlağı gibi ortaya serilirken bu karakterlerin ve hikâyelerin biraz sığlaşmaya başladığını, basmakalıp örgülerle ısıtılıp servis edildiğini görmek çok da şaşırtıcı değil. Temeline indiğimizde karşımıza çıkan problem yaratıcılığın sınırlarından öte, hikâye konusu bulamamak ile ilgili diyebilirim. Geçmişten günümüze edebi eserler her daim fasit bir çemberin içinde dolaşarak “yeni” bir hikâye ortaya çıkartmaya çalışmakta ve ne yazık ki yazım tekniklerini görsel destekle daha ileri götürebilecek teknolojik alt yapı henüz bulunmamaktadır. Burada teknolojik alt yapıdan kast ettiğim, VR gözlüklerinizi / lenslerinizi takıp o romanın içine girebildiğiniz, yazarın betimlediği o eşsiz dünyaya adım atıp gözlerinizle görebildiğiniz hatta hikâyenin gidişatına müdahale edebildiğiniz ya da farklı sonlara ulaşabildiğiniz gün her şey değişmiş olacak. Böylesi bir devrime ne kadar zaman kaldığını bilmiyorum ancak binlerce yıl önce heyecanla masallar anlatan o kadim hikâyecinin tüm bu gelişime ön ayak olduğunu gönül rahatlığıyla söyleyebilirim. 

Fantastik edebiyatın en güzel yanı olan, hayal gücünüzün sınırlarını zorlaması hatta yıkıp geçmesi insanlığın gelişiminde belki de en büyük motivasyon ve yaratıcı beyinler için egzersiz niteliğindedir. Bir masalı kurgulayabiliyorsanız, tüm kelimeleri art arda dizip insanları sizin inşa ettiğiniz o “kelime labirentinin” içinden geçirip sonra da istediğiniz yere ulaştırabiliyorsanız hayatta başaramayacağınız bir hedef yoktur dersem sanırım abartmış olmam. 

İnsanları ikna etmek, onlara akla ziyan hayalleri bile ayakları yere basan gerçekler olarak sunabilmek ve kendi yarattığınız bu dünyanın sınırlarından içeri girmelerini sağlayıp keyifli zaman geçirtip bir de üstüne hayata dair bir şeyler anlatabilmek son derece zordur. Zamana bağlı değildir, ister Sümerler ister modern çağın bireyi olarak, kurgunuzun sağlamlığı ve karşınızdakine verdiğiniz güvendir asıl olan. 

Fantastik hikâye yazmak ve bu yazdıklarınızı okutmak bu yüzden çok zordur. Sözlü masal anlatmaya benzemez, karşınızdaki kişiyi göremez, ilgisini kaybettiği yerde ayağa fırlayıp dikkatini çekemez, sesinizin tonunu değiştiremez, onu jestlerle mimiklerle korkutamaz ya da gülümsetemezsiniz. Yazıyorsanız, kelimelere hâkim olmanın yanında bilim kurallarına, insan üzerine inşa edilmiş felsefelere, canlıların temel ihtiyaç ve özelliklerine varıncaya kadar, ihlâl edebileceğiniz o düzeni bilmek ya da en azından aşina olmak zorundasınız. Okuyan kişiyi avucunuza alacağınız o ilk birkaç sayfa, hikâyenin geri kalanının fragmanı niteliğindedir. Okuyucunun beklentisini tatmin edip edemeyeceğinizi bilmeden dalarsınız maceraya. Ateşin başındaki anlatıcıyı hayal ederek kelimeleri dökersiniz sayfalara. Sonra da, siz doğmadan binlerce yıl önceden başlayan bu geleneğin çağımızdaki temsilcilerinden birisi olmakla gurur duyarsınız. 

O yüzden siz de hemen bugün kendinize bir iyilik yapın, hayatınız boyunca tek bir satır yazmamış olsanız da, ekranda bir sayfa, defterde bir yaprak açıp hayal dünyanızdan damlayan ilk kelimelerinizi dökün ortaya. Dört bin yıl önce tablete aktarılan o kısa hikâyeler sizin önsözünüz olsun, iyilik, insanlık üzerine siz de bir kısa hikâyeye hayat verin…

Hayallerimiz kadar var olduğumuz o fantezi dünyasında, hepinizin, kendisi için sınırsızca kurguladığı bir masalın kahramanı olmasını diliyorum…