Basit Bir Yürüyüş Oyunu

0
394
OLYMPUS DIGITAL CAMERA

Merhaba,

Geçtiğimiz hafta doğa sporlarına nasıl başlanır? Sorusuna bilgim yettiğince cevap vermeye, doğa sporlarına başlamaya niyetlenenlere cesaret vermeye çalıştım. Bu hafta konuya daha basit bir yerden gireceğim, şehir içinde yürüyüş yapmak üzerine yazacağım.

İster doğup büyüdüğümüz şehir olsun, ister 2-3 günlüğüne iş gezisi için, ya da uzun bir tatil için gittiğimiz şehir olsun, bir şehri tanımanın en güzel yolu orayı yürüyerek gezmek. Yürüyüş hem diğer ulaşım şekillerine göre yavaş, hem de kendimizi bulunduğumuz şehre ait hissetmenin en güzel yolu.

Kendi adıma bugüne kadar gittiğim her yerde keşif yürüyüşleri yapmaya zaman ayırdım. Açıkçası bir şehrin sokaklarında gezmek turizmin en ilkel haline de dönüş demek ve bu sayede şehri, insanlarını, yaşam şeklini kavramak “oralı” olmak için en güzel yol. Üstelik bir şehri, bir bölgeyi yürüyerek gezmek belkide aylaklıkların en güzeli. Hele bir de bol vaktiniz, yetişecek bir uçağınız yoksa hava şartları çok zorlu değilse, sokaklar yürüyüşe müsaitse şehri keşif, insanları tanımak, turistik rehberlerde bulunamayacak tadlar, yerle mekanlar bulmak insana yaşama sevincini yeniden kazandırıyor.

Tabii gittiğiniz yerin coğrafyası ve iklimi tabii ki yürüyüşün süresini ve kalitesini etkiliyor. Örneğin, İstanbul’da Bağdat Caddesi’ni Bostancı’dan Fenerbahçe’ye yürümek ya da Anadolu yakasında uzun bir sahil yürüyüşü çok kolay ve keyifli ama Beyazıt-Sirkeci arasında, Tahtakale’de kalabalığın içinde ve yokuşta yürümek zor. Sıcak bir yaz günü Ortaköy’den Gayrettepe’ye doğru yürümek ya da Tarabya’dan yukarıya yürümek de çok zor olabilir.

Ülkemizde bir çok şehirde yürüyerek keşif yapmak çok güzel ancak çok ciddi ve nedense asla çözülemeyen bir kaldırım sorunumuz olduğu açık. Nedense bir kaldırım standardı yakalamamız mümkün gözükmüyor. Üstelik bazı şehirlerde son dönemde ortaya çıkan ve asla düşünüldüğü kadar pratik ve çevreci olmayan scooter furyası yüzünden yürümek her geçen gün zorlaşıyor.

Dünyaya baktığımızda ise özellikle Avrupa şehirlerinde ya denizi, ya şehrin içinden geçen nehri, gölü referans alıp uzun ve öğretici yürüyüşler yapmak hatta buralara dair özel yürüyüş rotalarını takip etmek mümkün.

Kendi adıma uzun yürüyüş alışkanlığımı çok küçük yaşlarda edindim. Üstelik bu alışkanlığı edinirken çocukluğumun geçtiği İstanbul Suriçi’nin sunduğu tarihi ve doğal güzelliklerden de bol bol faydalandım. Her yürüyüşümde farklı bir şeyler görmek adına bir keşif oyunu da uydurmuştum kendi kendime. Eski İstanbul sokakları yer yer karmaşık, dar olsa da bir yarımadanın en güzel yanı yani üç tarafının denizlerle çevrili olması sayesinde aslında kaybolmak çok kolaydır. Kaybolmak çok kolaydır ama tekrar yolunuzu bulmak da bir o kadar kolaydır.

Her neyse size küçük yürüyüş oyunumu anlatayım belki siz de bugüne kadar benzeri bir oyun denemediyseniz, bundan sonra denersiniz. Dedim ya tarihi yarımadada kaybolmak da yönünü tekrar bulmak da çok kolay, işte bu oyunda kaybolma ihtimalini minimuma düşürüyoruz. Nasıl mı? Basit, örneğin ilk önümüze gelen yol ağzında önce sağa bir sonraki yol ağzında sola sapan sokağa giriyoruz. bu bir sağa bir sola sapma işini ya yorulana ya da denize ulaşana kadar devam ettiriyoruz. Geri dönerken de aynı tarzı bu kez tam terse uyguluyoruz.

Evet bugün cep telefonlarımızdaki navigasyon uygulamaları sayesinde böyle bir oyuna belki de hiç ihtiyaç yok ama parlak küçük bir ekrana bakarak yön bulmaktansa, tamamen yola, çevreye ve yürüyüşe dalarak dolaşmak çok daha keyifli değil mi?

Fotoğraf: Tamer Durak arşivi