Mucit, Kaşif, Bilim İnsanı, Casus, Asker, Sahtekar, Cani, Sadakatsiz: Kaptan Cousteau

0
376

Merhaba, 

Son yazımda Kaptan Cousteau’nun bir araba kazasıyla değişen hayatını yazmıştım. Bugün kaldığımız yerden devam edelim, hem Cousteau ve arkadaşı Emile Gagnan’ın “Aqualung” isimli sualtı solunum cihazını nasıl keşfettiğine bakalım, hem de Cousteau’nun bir yüzü parlak diğer yüzü karanlık dünyasına dalalım. 

Son sözümü baştan söyleyeyim, yazıdaki amacım Cousteau’yu yermek falan değil, sadece iyisi ve kötüsü ile hayatından bahsetmek. Eninde sonunda Kaptan Cousteau insanlığa sualtı dünyasını tanıtan, insanlık ve doğa adına çok önemli işler yapmış bir insan. 

Su Ciğeri’nin icadı

Jacques Yves Cousteau ve mühendis arkadaşı Emile Gagnan 1943 yılında “Aqualung” yani su ciğeri ismini verdikleri sualtı soluma cihazını icat etti. O dönemde sualtında nefes almak için başka cihazlar mevcut olsa da -özellikle 1925’te Kaptan Yves Le Prieur’ün açık devre basınçlı hava cihazı- aqualung dalgıçların diğer sistemlere göre çok daha uzun süre su altında kalmasını sağlıyordu. 

Aqualung açık devre bir solunum cihazıydı; solunan oksijeni suya bırakan basit bir gaz değişim sistemiydi. Yaklaşık 23 kg ağırlığındaki orijinal aqualung, dalgıcın sırtında taşınan üç silindirden oluşuyordu. Deniz seviyesinde 150 atmosfere kadar sıkıştırılan silindirlerdeki hava, basınçlı havanın basıncını çevredeki suyun basıncına düşüren ve dalgıcın solumasıyla kontrol edilen kesintili bir oksijen akışı sağlayan bir talep regülatöründen geçiyordu. Tüpe iki hortum ile bağlı olan regülatör sayesinde dalgıç nefes verirken, kirli hava tek yönlü bir egzoz valfi aracılığıyla serbestçe suya karışıyordu. Böylece aqua-lung su altında çok rahat hareket edilmesine, daha derin inişlere ve daha uzun dalış sürelerine ve nihayetinde okyanus ortamının daha fazla keşfedilmesine olanak sağlıyordu. 

Cousteau’nun çevresel günahları

Jacques Cousteau aqualung sayesinde insanlığın sualtını geçmişe göre çok çok daha hızlı keşfetmesine yardımcı oldu. Bugün dünyada milyonlarca insan kolayca dalış yapıyorsa bu Cousteau ve Gagnan’ın icadı sayesinde. Cousteau aqualung kadar araştırmaları, başta “Sessiz Dünya” olmak üzere kitapları, filmleri ve sualtı arkeolojisi çalışmaları ile önemli bir öncü oldu. 

Bu yönden bakınca aralarında 3 Oscar ödülü de olan bir çok madalya ile şereflendirilen Cousteau mucit, kahraman, bilim insanı olduğu kadar da kötü yönleri olan bir insandı. Gelin Kaptan’ın biraz da bu “insani”yönlerine bakalım. 

Kaptan Cousteau’nun defosu çok ama benim için en önemli olanını ilk başta yazayım. Cousteau meşhur gemisi Calypso ile Galapogos adalarına yaptığı araştırma gezilerinde ilk kez gördüğü sualtı ve su üstü canlılarına net bir şekilde işkence etti. Hatta deniz kaplumbağalarını Calypso’unun arkasına bağlayıp çektiği söyleniyor. 

Cousteau’nun ekibi ölü balıkları incelemek için en az bir resifi dinamit ile patlattı. Dinamit olayını Cousteau şöyle savundu: “Bu bir vandalizm eylemidir, ancak yaşayan tüm türleri listelememizi sağlayan tek yöntemdir.”

Ekip ayrıca deniz kaplumbağalarının sırtına binerek gezdi. 

Bütün bunların da üzerinde Cousteau ve ekibi birden çok kez yavru balinaları bilinçli bir şekilde katletti.

Cousteau ve ekibi bu canilikleri bugün yapsa çok ağır cezalar ile karşı karşıya kalabilirdi. 

Kahraman Casus mu? Hain mi? 

Cousteau, savaşın ilk günlerinde, Paris düşmeden önce, Güney Amerika’daki Alman cep savaş gemisi Graf Spee’yi izleme görevi için denizdeydi. “Bu aptalca askeri eylemlerden döndüğümde Marsilya’daki gizli servise tayin edildim” ve ilk başta “bu kirli işi yapmayı reddettim.” Kendini subay ve centilmen olarak tanımlayan bir adam için bu “yalan ve ahlaksızlık” meselesi gibi görünüyordu. Ancak komutanı bunu bir emir haline getirdi ve Cousteau tarihi olayların içine girdiğinde, “Bundan çok keyif aldığını” itiraf edecekti. 

Cousteau 2. Dünya savaşı sırasında Fransa işgal altında iken yaptığı iddia edilen casusluk çalışmaları sebebiyle madalya almıştı. Cousteau’nun biyografisini yazan Bernard Violet’ e göre , Cousteau savaş zamanı direniş faaliyetleri hakkında yalan söyleyen bir antisemitist olabilir. Hatta Vİolet Cousteau’nun Fransız hükümeti tarafından yanlışlıkla onurlandırılmış olabileceğine ve ilk filminin Nazi subaylarıyla dolu bir salonda gösterildiği gerçeğini sakladığına dair yeni kanıtlara sahip olduğunu iddia ediyor. 

Alman yanlısı savaş suçlusu kardeş

Jacques Cousteau’nun ağabeyi Pierre Antoine Cousteau, gazeteciliği seçmişti. “Je suis partout” adlı popüler dergide yazan Pierre, Hitler’le savaş yaklaşırken Almanlarla uzlaşmayı ve Fransa yenilgiye uğradıktan sonra işbirliğini destekliyordu. Gerçekten de, işgal altındaki Paris sokaklarında herhangi bir gün Fransızlar Pierre Cousteau imzalı, Nazilere açıkça sempati duyan, Müttefiklere ve Yahudilere amansızca düşman olan broşürler okuyabilirdi: Pierre’in deyimiyle “sapkınlıktan, dolandırıcılıktan, sözlü onanizmden zevk alan” bir halk. 

Savaştan sonra Pierre-Antoine Cousteau Müttefikler tarafından yakalandı ve işbirliği yaptığı gerekçesiyle idama mahkûm edildi. Jacques-Yves, denizcilik kariyerine yönelik bariz riske rağmen duruşmaya katıldı, kardeşinin lehine tanıklık etti ve hüküm açıklandıktan sonra onun cesaretini artırmaya çalıştı. “Yaşamak zorundasın. Ve sahip olduğumuz umudu paylaşmalısın!” diye yazdı kararın ertesi günü.  Sonunda Pierre’in cezası ömür boyu hapse çevrildi ve yaklaşık on yıl parmaklıklar ardında kaldıktan sonra Pierre 1956 yılında serbest bırakıldı. Acılı ve kırgın bir halde, iki yıl sonra kanserden öldü.

Kaptan’ın arkasındaki kadın: Simone Melchior

Simone Melchior. 1936 yılında on yedi yaşındaydı. Cousteau Bordeaux’lu bir burjuva ailesinden gelirken, Simone Melchior’un geçmişinde para, prestij ve kendi deyimiyle “kanında deniz suyu” vardı. Üç kuşak amiral soyundan geliyordu. Dedeleri ve amcaları hep bu rütbeye sahipti ve babası, endüstriyel amaçlı şişelenmiş gazlar konusunda dünyanın önde gelen üreticilerinden biri olan Air Liquide’in yöneticisiydi. Babasının çalışanlarından biri olan Emile Gagnan, Cousteau ile birlikte aqualung’u icat etti ve şirket hala patentini elinde tutuyor. On sekiz yaşındayken Simone ve Jacques evlendi. Simone Melchior, Cousteau’ya birçok yolculuğunda eşlik etti ve mürettebata gösterdiği özen nedeniyle La Bergère (Çoban Kız) lakabını kazandı.  Çiftin iki oğlu oldu. Oğullarından biri 1979’da bir uçak kazasında trajik bir şekilde öldü. 

1943’te Cousteau’nun bağımsız sualtı solunum cihazının ilk tam sualtı testini gerçekleştirdiği sabah, Simone maske ve şnorkeliyle Akdeniz’in yüzeyinde yüzüyor ve kelimenin tam anlamıyla onu izliyordu. Eğer bir şeyler ters giderse, Simone onun bilinen dünyayla ve hayatta kalmakla olan bağlantısıydı. “Yukarı baktım ve yüzeyin kusurlu bir ayna gibi parladığını gördüm. Aynanın ortasında Simone’un oyuncak bir bebeğe dönüşmüş silueti vardı. El salladım. Bebek bana el salladı.” Cousteau mekanizmayı her açıdan denedi; dikey olarak yüzdü, ters döndü, farklı derinliklerde suyun içinde ilerledi. Mükemmel bir şekilde çalıştı. Cousteau yaşayan bir rüyadaydı, garip varlıklar arasında ağır çekimde kanatsız uçuyordu. Sonra küçük bir mağarayı keşfetmek ve “işgal altındaki, kötü beslenen Fransa’da” kendisi ve karısı için ıstakoz getirmek üzere durakladı…

Simone bir söyleşide “İnsanlar bana kocamı takip edip etmediğimi soruyor. Ben de ‘Hayır, o beni takip ediyor’ diyorum” diyordu. 

Sadakatsiz bir Kaptan…

Simone’un 1990 yılında kansere yenik düşmesinden bir yıl sonra Cousteau, kendisinden 30 yaş küçük Francine Triplet adlı bir kadınla ilişkisi olduğunu ve birlikte iki çocuk sahibi olduklarını açıkladı. Fransa’da bu durum sıradan görüldüğü için pek ses eden çıkmadı. 

Simone ve Jacques’in iki çocuğundan genç olan Philippe 1979’da Portekiz’de uçağının Tagus Nehri’nin sularına düşmesi sonucu öldü. Bu olay dışarıya göstermese de Cousteau’yu derinden etkilemişti. 

Kaptan Francine Triplet adında genç bir havayolu hostesiyle tanışmıştı ve Philippe öldükten kısa bir süre sonra ondan tek kızı Diane dünyaya geldi. Birkaç yıl sonra ona Pierre-Yves adında bir oğul daha doğurdu ve bu ikinci ailenin varlığı yavaş yavaş hayatında daha büyük bir rol üstlenmeye başladı. Francine onun filmleri için senaryolar yazmaya başladı. Sonunda çocuklar filmlerde görünmeye başladı, ancak kimlikleri Simone ölene kadar netleşmedi. Cousteau daha sonra onların varlığını “aslında bir sır olarak saklamadığını” söyledi. “Bu benim hayatımın bir parçasıydı. Biraz kenarda, ama çok da kenarda değil.”

KAYNAKÇA:

https://www.closed-worlds.com/aqua-lung

https://theculturetrip.com/europe/france/articles/10-things-you-need-to-know-about-jacques-yves-cousteau

https://www.diversdirect.com/b/AQUALUNG

https://www.mentalfloss.com/article/24361/5-things-you-didnt-know-about-jacques-cousteau

https://www.theguardian.com/world/1999/jun/18/jonhenley1

https://www.thedailybeast.com/explorer-eco-warrior-spy-the-battles-of-jacques-cousteau

https://www.telegraph.co.uk/news/worldnews/europe/france/11726747/Row-erupts-in-France-over-famed-sea-explorer-Jacques-Cousteaus-disgusting-abuse-of-marine-life.html

CEVAP VER

Lütfen yorumunuzu giriniz!
Lütfen isminizi buraya giriniz