Tüket de büyüyelim…

0
308

Aslında ekonomik büyüme doğal bir durum olarak kabul edilmeli. Küresel büyüme 50’li yıllara kadar nüfus artışı ile anlamlı bir ilişki içinde iken, özellikle 60’lı yılların ikinci yarısından itibaren büyümenin sadece nüfus artışı ile açıklanmasının mümkün olmadığını görüyoruz.

Neden büyüdük?

IEA (International Energy Agency) tarafından yapılan bir çalışma 1900-2020 yılları arasında küresel ölçekte büyümenin sürekli yaşandığını bize net olarak gösteriyor. I. ve II. Dünya Savaşları, 1929 tarihli Büyük Buhran, 2008 tarihli Küresel Resesyon bunalımları ve yaşanan son pandemi küresel ölçekte büyümeyi eksi değerlere düşürürken, arada yaşanan bazı krizlerin yavaşlama olarak etki ettiğini görüyoruz.

1900-2020 yılları arasında küresel büyüme (IEA)

Geçen yüzyılın ortasına kadar büyümenin kaba nüfus artışı ile açıklanması daha mümkün iken; takip eden dönemde büyüme ile nüfus arasındaki ilişkinin anlaşılmasında kaba nüfus sayısı kadar, nüfusun demografik yapısı, istihdama dahil edilen nüfus kabulü ile istihdamın karekteri ve üretkenliği de önem taşımaya başlıyor.

Bu cümleyi biraz açmak gerekiyor. Özellikle istihdama dahil edilen nüfusun ne olduğunu anlamakta yarar var. İstihdam, insani faaliyetleri ve üretimi “ekonomik” kabul edilen kesimi ifade etmektedir. Bugün küresel ölçekte nüfusumuz 8 milyar iken istihdam edildiği varsayılan kesim ise kabaca 2 milyarı erkek ve 1 milyarı kadın olmak üzere yaklaşık 3 milyarın biraz üzerindedir. Yani küresel ölçekte 5 milyar kişinin insani faaliyetlerini ekonomi dışı kabul ediyoruz. Bu kapitalist kabuldeki felsefi çarpıklığı ise başka bir yazıda daha detaylı olarak aktaracağım.

Neden büyümeye devam ettik?

NTA (National Transfer Accounts), nüfus artışının ve değişen nüfus yaş yapısının ekonomik büyümeyi, cinsiyet ve nesil eşitliğini, kamu maliyesini ve makro ekonominin diğer önemli özelliklerini nasıl etkilediğine dair anlayışı geliştirmek amacı ile gerçekleştirilen bir proje ve 60’tan fazla ülkedeki araştırma ekipleri, her yaştan insanın kaynakları nasıl ürettiğini, tükettiğini, paylaştığını ve gelecek için nasıl tasarruf ettiğini ölçen hesaplamalarda bulunuyor.

Andrew Mason ve Ronald Lee’nin NTA adına, nüfus ve büyüme arasındaki ilişkiyi detaylı olarak analiz ettikleri titiz çalışma, büyümenin ne olduğunu, neden ve nasıl gerçekleştiğini ve gelecekte ne olacağını anlamak isteyenler için kırmızı reçete değerinde.

Andrew Mason ve Ronald Lee’nin çalışmasında yer alan kritik bir tabloyu aşağıda incelemenize sunuyorum. 1950-2060 yılları arasında yaşana nüfus artış hızı ile, istihdam büyümesini, verimliliği ve küresel büyümeyi karşılaştıran çarpıcı tabloyu dikkatle incelemenizi öneriyorum.

Andrew Mason ve Ronald Lee çalışması (Mart 2022, NTA)

II. Dünya Savaşı’nda büyük çoğunluğu 15-45 yaş arasında olan 60 milyon kişinin öldürülmesi, zaten nüfusu o zamanlar 2.3 milyar olan dünyayı derinden etkiledi ve savaşı takip eden dönemde yüksek bir nüfus artışı yaşandı. Bugün özellikle 1946-64 doğumlu kuşağı da “baby boomers” olarak adlandırmamızın temel nedeni de bu oldu.

Mason ve Lee’nin tablosunda 1950-1975 döneminde bu büyük kaybın etkilerini, yüsek nüfus artışı ile büyümeyi ve aynı zamanda verimliliği de rahatlıkla görebiliyoruz. Fakat takip eden 1975-2000 döneminde insanlığın bu travmayı büyük ölçüde atlatmasına karşılık, kapitalizmin rüzgarı kendi yelkenini doldurmak için kullandığına şahit oluyoruz.

Kapitalizm bir önceki çeyrekte yaşanan nüfus artışını bir öcü gibi insanlığın önüne koyarak, artışın bu şekilde devam edeceğine, daha çok üretmemiz gerektiğine dair bir kampanyaya girişti. İnsanlık gıda üretiminden başlayarak her şeyin endüstriyel olması gerektiğine, daha fazla üretmemizin zorunlu olduğuna inandı. Esasen bu artan üretime ihtiyaç duyan bir nüfus olmadığı için, üretileni tüketmesi gereken ve hiçbir gerçekliği sorgulamayan bir tüketim toplumuna ihtiyaç duyuldu. Bir noktadan sonra ne üretildiğinin, neden ve nasıl üretildiğinin önemi de kalmadı.

Nitekim Mason ve Lee’nin tablosunda 1975-2000 dönemine baktığımızda akıl dışı bir büyüme ve buna karşılık düşük bir verimlilik ile karşılaşıyoruz. Artık ihtiyaç duyulmayan, ihtiyaç olmadığı için verimliliği düşük ve geleceğe değin hiçbir katma değeri olmayan, gezegen kaynaklarını fütursuzca yok eden, tüketim odaklı fikirsiz bir büyüme!

Daha ne kadar büyüyeceğiz?

Mason ve Lee’nin tablosunu okumaya devam ettiğimizde 2000-2020 yılları arasındaki son yirmi yıllık dönemde ise bir başka çarpıklık ile karşılaşıyoruz. Nüfus artışı artık daha da yavaşlamış iken, ekonomik büyümenin hız kesmeden devam ettiğini görüyoruz. Mason ve Lee makalelerinde bu durumu – 1970’lerden başlayarak – “nüfusa dayalı ekonomik büyüme dönemin sonu” olarak tanımlıyor.

Tablonun bu dönemine ait diğer çarpıcı değer ise, nüfus ve büyümenin artışına karşılık istihdam edilen nüfusun düşmesi, yani küresel ölçekte her geçen gün artan işsizlik veya “ekonomik olmayan” durumuna düşme hali. Kapitalizmin “çalışan” olmadan büyümeyi becermiş olmasının tadını çıkarttığı bir dönemden bahsediyoruz. Bu dönemde, gelir adaletsizliğinin zirveye ulaştığını, ekonomik varlığın en çok yüzde onluk bir kesimin elinde toplandığını, bunun içinden de yüzde birlik kesimin tamamen ayrıştığına şahit oluyoruz.

2000-2020 dönemi kapitalistlerinin 1975-2000 döneminin yanlış öğretisini kör cahil bir şekilde takip ettiğini, zekadan ve öngörüden yoksun bir şekilde büyüme odaklı bir yol izlediklerini ve bu durumun da esasen kendi sonlarını getirdiğini anlamak için alim olmaya gerek yok.

Mason ve Lee’nin 2020-2060 dönemi öngörüleri ise nüfus artışı, istihdama katılım ve küresel büyümenin üçünün birden düşeceği yönünde. Buna karşılık verimlilik ise korunuyor.

Bugün insanlık nüfusunun tepe noktası hakkında daha isabetli öngörülerde bulunabiliyor ve bu nüfusun – hem de demografik özellikleri ile birlikte – nasıl bir büyümeye neden olabileceğini biliyoruz. Buna göre de önümüzdeki kırk yıllık dönemin tamamında en fazla yüzde on büyüyebileceğimizin de farkındayız. Buna göre de yıllık büyüme hızımızın her geçen yıl daha da azalacağı gerçeğine alışmamız, buna karşılık verimlilği ve katma değeri yüksek bir ekonomiye geçmemizin ise zorunlu olduğunu anlamamız gerekiyor.

Bütün bunlara rağmen, halen toplantı odalarında gelecek senenin büyümesini hesaplayan ve hesaplatan ve akıbetlerinin daha çok tüketim olacağı inancına bağlayan kör cahil patronlar var ise, onlara diyecek pek söz kalmıyor artık.

En çok bir iki on yıl içerisinde, büyümemeyi beceremedikleri için yok olup gidecek olan bu patronlardan çok, onların ekosisteminde yer alan ve çöküşleri şiddetli olacak olan her renkten yakalılara üzülüyorum aslında.

Büyü de büyü…

Saygısızlık olmaz ise, şair Gülten Akın’ın Erdal Eren’in anısına yazdığı şiiri ile bitirelim büyümeyi.

   büyü de baban sana büyü de büyü

Babamız değil belki ama, fikirsiz büyümesi ile kapitalizm; bize bütün acıları, yoklukları, bitmez işsizlikleri, açlıkları alırken; aleni ve gizli baskıları, işkenceleri, kelepçeleri, gözaltı ve zindanları ile hakkı ve haklıyı ezerek, kendisi dahil hepimizi birden, bu gezegenin idam mahkumları haline getirdi. Bu akşam, Grup Yorum’un kendi gibi güzel yorumunu yeniden dinlemek hepimize iyi gelir belki.

Kalın sağlıcakla.

Görsel : Mark Konig, unsplash.com