Tiryaki Tanrılar

0
209

Eski kovboy filmlerinden ve çizgi dizilerden hepimiz biliriz; Amerikan yerlilerinin tören sırasında yaktıkları “barış çubukları” vardır. Kıtaya ilk gelen Avrupalı yerleşimcilerin eksik ve yanlış bir gözlemidir aslında bu. Avrupalılar bu pipoların barış ya da anlaşma törenlerinde yakıldığına şahit oldu hep ve bu sebeple ona “barış çubuğu” dediler. Halbuki tütün yakma Amerika yerlilerin diğer önemli ritüellerine de eşlik eder. Bizim çayın, kahvenin, biranın yanında sırf keyif için yaktığımız ya da sinirlendiğimizde koştuğumuz dünyevi sigaralar değildir bunlar. Amerikan yerlileri için tütünün kutsal bir yönü vardır. İspanyollar Yeni Dünya’ya vardıklarında yerlilerin tütünle olan sıkı ilişkilerini görmüşlerdi. Üstelik bu halklar şu anda bizim içtiğimiz sigaralardan dört kat fazla nikotin içeren Nicotiana rustica türü bir tütünü içiyorlardı. Kısacası bu sert tütün “kafa yapıp” halüsinasyonlara neden oluyordu. 

Yerli Amerikalıların çok yaygın bir inancına göre, gökteki tanrılar/ruhlar artık tütüne sahip değildir ve bu maddenin çok büyük açlığını çekmektedir. Yerliler tütün yakarak aynı zamanda ilahların da açlığını giderir. Tütün tanrıların armağanı olarak görülür ve bundan yoksun tanrıları doyurmak için bol bol tüttürülür. Maya uygarlığından kalma 112 sayfalık Madrid Codex kitabında üç ilah puro içerken tasvir edilmiştir. Mayalar tanrıların tütün sevdiğine ve kuyruklu yıldızların tanrılarca hâlâ yanar durumdayken atılan purolar olduğuna inanırdı. Orta Dünya’daki fanilerin ve Üst Dünya’daki ilahların tütünle sıkı bir ilişkisi vardı. Mezoamerika uygarlıkları için tütünün şifalı bir yönü de vardı, ne de olsa tütün tanrıların dudaklarına değiyordu. Gücün, bereketin ve yaşamın sembolü ilahlarla bütünlenmiş tütün böylece bir şifa kaynağı olarak görüldü. Amerikan yerlilerine göre tütün, hastaları kötü ruhlardan korur. Hastaların göğüs ve yüz bölgelerine tütün konulur. Şamanlar acı çekenlerin üzerine tütün özsuyu serper. Çerokilerin yaraları iyileştirdiğine ve kötü huylara şifa olduğuna inandıkları bir tür tütün merhemi vardır. Mayalarda diş ağrısına, soğuk algınlığına, akciğer, böbrek ve göz hastalıklarına çare olarak tütün önerilirdi. 

İlahi ve şifalı tütünü yakmakta kullanılan pipolar da özenle hazırlanırdı. Şamanlar pipolarının üstüne titrerdi. Pipolar insan ya da hayvan şeklinde oyulur, pipo üretilirken hiç kimsenin gülmesine izin verilmezdi. Yapımı sırasında kutsal şarkılar söylenirdi. Yapımı bitirilen pipolara isimler verilirdi. Bugün bile bazı Amerika kabilelerinde şaman, tanrıların yeterli tütüne kavuşabilmesi için hiç ara vermeksizin tütün içmeli ve dumanı asla dışarıya üflememelidir. Şamanın bedeni böylece ilahi tütünle kendinden geçer ve esrimeye başlar. Vücudu bir tüy gibi hafifler ve göğe yükselip yüce ruhlarla bir araya gelir. Guatelama’daki şamanlar doğaüstü varlıklara danışmak ve gelecekten haber vermek için tütünle sarhoş olurdu. Bedensel yetenekleri güçlendirdiğine inanılan tütün, şamanlığa kabul töreni sırasında da kullanılırdı. Amerikan yerlilerine göre tütün yakıldığında çubuk “uyanır” ve diri hale geçer. Uyanmış bir pipo, onu taşıyan kimse ile Yüce Ruh arasında kutsal bir iletişimi sağlar. Tütünün içimi sırasında dört yöne; bitkiler alemine, hayvanlar alemine ve onların ruhlarına, Ulu Ruh’a, Yaratıcıya, yeryüzüne, göğe, insanlara, güneş ve aya tütünden sunulur. Çubuktan çekilen her nefesle birlikte Ulu Ruh’a iletilmek üzere bir dua okunur. Bu çubuk, her neye ihtiyaç duyulmaktaysa onun için edilen duada kullanılır. Animist toplumlarda dünyadaki canlı ve cansız her şeyin bir ruhu olduğuna inanılır. Yanan piponun da bir can taşıdığı kabul edilir. Göğe yükselen dumanlar yeryüzü ile ilahlar arasında kutsal bir telgraf hattı çeker. 

Duman yoluyla tanrılarla iletişime geçmek tüm uygarlıklarda yaygın bir edimdir. Eski Yunanlar yaktıkları kurban kemiklerine hoş bir koku yayması için tütsüler sürüyordu. Bu hoş kokular Olympos’taki tanrılara ulaşıyordu böylece. “Parfüm” sözcüğü “duman yoluyla” anlamına gelen Latince per fumum deyiminden türetilmiştir ve yukarıdaki tanrılarla iletişim kurma anlamına geliyordu. Antik Mezopotamya’daki bir inanca göre, insanlar kurban ateşi yakmazsa ilahlar açlık çekerdi. Kolomb öncesi Amerika uygarlıklarında ise tütün dumanı baskındı. Havayı tanrıların ve ruhların mekânı olarak görüyorlardı. Aztekler tanrıça Cihuacoahuatl’ın bedeninin tütünden oluştuğuna inanırdı. Savaş tanrısı Huitzilopochtli’ye adak olarak sunulan tütün, savaş ilanı törenlerinde kullanılırdı. Tütün keseleri tanrısallığın sembolüydü. Arkeologlar tamamen altın kaplı tütün kutuları buldu. 

Modern tıp ve kapsül ilaçlardan önce doğa bizim ilk eczanemizdi. Atalarımız ilk ilaçları deneme yanılma yoluyla bitkilerden yaptı. Bugün hâlâ bazı geleneksel toplumlar için doğa aynı işlevi görmektedir. Doğayı ruhlarla donatan Kuzey Amerika yerlileri şifalı otları alelade bir şekilde toplamaz. Bitkiyi koparmadan önce onunla bir insanmış gibi konuşurlar. Niyetlerini açıklarlar ve onu kopardıkları için özür dilerler. O şifalı ot Gaia’nın bir hediyesi olarak kabul edilir. Saygıyla yaklaşmak gerekmektedir. Otu koparırken yanına teşekkür niyetine bir hediye bırakılır ve bu hediye genellikle bir parça tütündür. Amerikan yerlisi Çakan Şimşek’in babası bu ritüeli şöyle anlatıyordu: 

İlacına uygun sunularda bulunursan, onunla her zaman konuştuğun şekilde konuşursan ve ilacından kendisindeki gücü hastana aktarmasını isteyecek olursan, ilacın bunu yerine getirecektir. Gerçekten de bitkilerine iyi bir tütün sunarsan, onların şerefine ziyafetler düzenlersen ve ardından onların kendilerindeki gücü ortaya koymalarını isteyip de onlarla tıpkı insanlarla konuştuğun gibi konuşursan, bu bitkiler şüphesiz senin onlardan istediğini senin hatırın için yapacaklardır … Bizler, kendimizi iyileştirmek için onları kullanmalıyız çünkü yeryüzünün yaratıcısı onları bize bu amaç için vermiştir. 

Walter Benjamin, doğanın nimetlerinden yararlanırken açgözlülüğe kapılmamanın insanlığın en eski töresi olduğunu söyler; biz Toprak Ana’ya kendimizden hiçbir hediye veremeyiz. Şifalı otları koparan Amerikan yerlileri de bu yüzden tütün verir. O zaten Toprak Ana’nın hediyesidir ve insanlar ona minnetini göstermek için tütünü bitkinin yanına bırakır. Göğe yükselen tütün dumanı tanrıların mekanına ulaşır, her nefes çekişten sonra edilen dualar dumanın üstüne siner. İnsanların yakarılarını ilahlara ulaştırır. Yeni Dünya’da bir keyif maddesine dönüşen tütün Kolomb öncesi Amerika’da kutsaldı. İlahlara verilebilecek en güzel hediyelerden biri olarak kabul ediliyordu. Tanrılar bile tütün içiyordu. Tütünden yayılan ve mekânı dolduran duman ritüellerin onur konuğuydu. 

Lisede her ergen gibi pek akıllıca bir karar vermeyip bir gün sigaraya başladım. Pek havalı bir şeymiş gibi geliyordu. Ama ilk sigaramı gizlice bir köşede sıradan bir şekilde içmek istemedim. Ailemin yazlığındaydım. Bir paket sigara aldım. O zamanlar sigara paketlerinde kararmış ciğer ve diş fotoğrafları koymuyorlardı. Gece vaktini bekledim, evin çatısına çıktım ve karanlıkta ilk sigaramı yaktım. Tepemde yıldız okyanusu ve ay vardı. Birkaç nefes sonra başım hafiften dönmeye başladı. Yıldızları izleyerek içtim o sigarayı. Dünyaya romantik pencereden bakma huyum o daha yaşta belliydi galiba. Yıllarca kurtulamayacağım o alışkanlığın başlangıcı bile özel olsun istemiştim. O yaşlarda mitolojiden, eski halklardan, şamanlardan, Amerika uygarlıklarından haberim yoktu. Farkında olmadan Aztek ve Maya tanrılarına tütün dumanı göndermişim meğer. 

Kaynakça 

Stephen Harrod Buhner, Yeryüzü ile Konuşma Sanatı, çev. Tanya Çelebi, Okuyan Us Yayınevi. 

Jack Goody, Çiçeklerin Kültürü, çev. Mehmet Beşikçi, Ayrıntı Yayınları. 

Peter Watson, Büyük Bölünme, çev. Şükrü Alpagut, Say Yayınları. 

CEVAP VER

Lütfen yorumunuzu giriniz!
Lütfen isminizi buraya giriniz