Wannsee’den Auschwitz’e

0
192

Başkentten, çok değil, 30 kilometre uzaktaki şirin göl kasabası Wannsee, bundan seksen sene önce, 1942 yılının 20 Ocak günü III. Reich’ın operasyon kademelerinde görevli yüksek rütbeli subay ve sivil kadroların toplantısına sahne olur.

Reich Merkez Güvenlik Bürosu başkanı Reinhard Heydrich’in daveti ile, Adolf Eichmann’ın organize ettiği toplantıda, Dışişleri, İçişleri, Adalet ve Ulaştırma Bakanlıklarından, Polonya Genel Valiliğinden, işgal altındaki ülke valiliklerinden birçok katılımcı, Nazi ideolojisini en başından bu yana çokça meşgul eden bir soruna çare bulmak için bir araya gelirler. Yahudi meselesi artık gittikçe içinden çıkılmaz bir hal almıştır.

Sovyetlere karşı girişilen Barbarossa harekatının başından bu yana ele geçen coğrafyadaki Yahudi halkın tasfiye süreci, hem çok yavaş ilerlemekte hem de maliyet anlamında ciddi problemler yaratmaktadır. 1941 Haziranından bu yana, özellikle Ukrayna’da yaşanan – ki burada Babi-Yar’ı anmadan geçmek istemem – seri kıyım, “tek kurşuna tek Yahudi” sloganı ile ilerler. İnsanlar makineli tüfeklerin namluları önünde yitip kendi açtıkları toplu mezarlara dökülürlerken, bunun Alman einzatsgruppen birliklerinde yarattığı psikolojik bunalımın yanında düşük verim, değişik çarelerin düşünülmesine ve devreye sokulmasına neden olur.

Wannsee’de konuşulan, gettolarda tutulan ve işgal edilen ülkelerde ele geçen Yahudilerin, en ekonomik ve etkin yolla yok edilmeleri konusudur.

***

Geçtiğimiz yüzyıl tarihin en karanlık sayfalarına tanık oldu. Başta Avrupa olmak üzere tüm dünya, irrasyonel düşüncenin çekim alanına girdi. Çelişen çıkarlar, bastırılamayan hırslar, güçlü liderler, sosyal, ekonomik ve siyasi yönden ezilen toplumlar… Bunlar harmanlanınca, 20. yüzyılın ilk yarısı tarihin en trajik dönemini yaşattı insanlara…

İkinci Dünya Savaşının başladığı 1939 ile 1945 arasında savaşın dişlileri dünyanın dört bir yanında, değişik uluslardan 70 milyondan fazla asker – sivil insanı öğüttü. Uygarlığın sağladığı tüm nimetlerin ölüm makinesinin emrine girdiği bu dönem, arkasında derin bir travma ve tarif edilemez bir enkaz bıraktı.

Savaş esnasında bir de HOLOKOST yaşandı.

HOLOKOST yunanca kökenli bir kelimedir : “Holos – Bütün”  ve “Kostos – Yanmış” sözcüklerinin bir araya gelmesi ile oluşur. Öncesiz ve tekil olma özelliğine sahip bir dönemi ifade eder. İbranicede buna ŞOA, “facia” denir… Yiddiş dilinde HURBAN, “imha” olarak geçer… Kimi tarafından ise bu “Yahudi Soykırımı” olarak ifade edilir naif bir şekilde.

HOLOKOST’un insanlık tarihindeki yeri nedir ? 

İnsanlığın düşünce evriminde ve buna bağlı olarak gelişen davranış şekillenmesinde Holokost’u nereye oturtmak gerekir ? 

İrrasyonellik, düşünen insanı nasıl bu denli kendine mahkum etmiştir ?

Tarihin hemen hemen her dönemi insanların şu veya bu nedenlerle birbirlerine yaptıkları zulümlerle doludur. Bunları tasnif etmek veya birinin diğerinden daha acı olduğunu iddia etmek doğru değildir. Ancak genelde 2. Dünya Savaşı döneminin ve özelde Son Çözüm’e doğru adım adım gelişen olayların incelenmesi Holokostun çok değişik bir yere konması gerektiği sonucuna getiriyor bizleri.

Amerika’da yerlilere karşı girişilen katliamlar, köle ticareti,

Anadolu olayları, Ermeni techiri sırası ve sonrası kırım,

Stalin’in demir yumruğu altındaki Sovyetler Birliğinde uygulanan sindirme politikaları, Sibirya’ya sürülen muhalifler,

Pol Pot idaresinde Kamboçya’da yaşananlar,

Afrika’da sıkça görülen ve ne yazık ki hala güncelliğini koruyan kabileler arası güç savaşları, Ruanda, Darfur, Yemen’deki savaş, Yezidilere reva görülenler,

Çin’in Tibet’e, Doğu Türkistan’a uyguladığı baskı,

Eski Yugoslavya’yı oluşturan etnik grupların birbirlerini kırmaları, toplu katliamlar, Bosna’da yaşananlar…  Ve daha niceleri…

Bu olayların temelinde ya ekonomik dürtüler ya da nüfuz çekişmelerinin izlerinin bulunduğu yadsınamaz bir gerçek… Toprak edinmek adına, zengin maden yataklarına ulaşmak adına, siyasi erki ele geçirmek adına veya eldeki iktidarı korumak ya da pekiştirmek adına olmamış mıdır bütün bunlar ?

Ancak aynı şeyi Hitler ve onun takipçileri için söylemek mümkün değil. Naziler ideolojik programlarını uygularken rejim muhaliflerini yok ettiler. Saf ve temiz bir ırk yaratmak adına hasta insanları ortadan kaldırdılar. 300.000 kadar Roman katlettiler. Polonya’da ve Rusya’da yerel halka kıyım uyguladılar.

Ancak bu grupların hiçbiri Son Çözümün muhatabı, Nazizm’in öncelikli hedefi olmadı…

“Tüm kurbanlar Yahudi değildi, ancak tüm Yahudiler kurban olarak seçilmişlerdi.” diyor Nobel Barış Ödülü sahibi Holokost kurtulanı Elie Wiesel ve devam ediyor : “Tarihte ilk kez Yahudi olmak yasal bir suç haline gelmişti. Doğumları, ölüm emirleri haline gelmişti. Düzeltiyorum : Yahudi çocukları doğumlarından önce bile ölüme mahkum edilmişlerdi. Düşmanın ulaşmaya çalıştığı Yahudi tarihine bir son vermek, Yahudilerden tamamen ve geri dönüşsüz bir şekilde arındırılmış bir dünya kurmaktı. Dolayısı ile Auschwitz, Ponar, Treblinka, Belzec, Sobibor, Chelmno,  nihai çözümü gerçekleştirecek kara bacalı ölüm fabrikaları şeklinde kuruldular. Katiller oraya öldürmeye geliyorlardı, kurbanlar da ölmeye…”

Hitler ve Nasyonal Sosyalizm savaşını iki ayrı eksene oturttu. Bunlardan biri güç ekseni, diğeri ise ırkçılık ekseni oldu. Savaş içinde savaş yürütüldü, ve bir yandan Avrupa Alman çizmeleri altında ezilirken, öte yanda Yahudi kimliği sistemli bir şekilde yok edildi.

İşte Holokost dediğimiz bu kimliğin yok ediliş hikayesidir. Esasen temelde bu hikaye Yahudilerin öznesi olduğu bir insanlık sorunu olarak görülmelidir.

***

Birleşmiş Milletler Genel Kurulunun, 1 Ekim 2005 tarih ve 60/7 sayılı  kararı uyarınca, Nazi Son Çözümünün simgesi haline gelmiş Auschwitz’in Sovyet orduları tarafından kurtarıldığı gün olan 27 Ocak tarihini “Holokost Kurbanlarını Uluslar arası Anma Günü” olarak ilan eder. Bu metne, aralarında Türkiye’nin de bulunduğu 191 ülke imza koyar.

Karar, İnsan Hakları Evrensel Beyannamesine atıfta bulunarak, birçok başka etnik azınlık yanında Yahudi halkının üçte birinin öldürülmesi ile sonuçlanan bu insanlık trajedisinin, nefretin, ön yargının ve ırkçılığın arz ettiği yıkıcı tehlikeleri önlemede önemli bir mesaj taşıdığını ifade ediyor ve üye ülkelere, konuyu eğitim programlarına koymalarını öneriyor. Nitekim özellikle batı ülkeleri Holokost’u ve etkilerini konu alan bazı çalışmaları başlatmış durumda. Devletler nezdinde kurulan ve Türkiye’nin de gözlemci olarak çalışmalarına katıldığı IHRA – International Holocaust Remembrance Alliance – Holokost üzerinden, bu konularda farkındalık oluşmasına katkı sağlayan çalışmalar yapıyor.

Ancak devletler topluluğu bir yandan böylesi bir mesajla Holokost kurbanlarının anılarına sahip çıkar, ırkçılığa, bağnazlığa, nefrete karşı bir duruş sergilerken, öte yanda, Holokostu sığlaştırmaya, sıradanlaştırmaya çalışanlar da yok değil.

Bu mesajları önemsemeyen, hafife alan dünya kamuoyu aynı hatayı Hitler’i önemsememekle de yapmıştı. Yitip gidenlerin siyasi popülizm uğruna ucuzlatılması, bu eğilimin, hızla gelişen teknolojiye koşut internet siteleri aracılığı genç – ve dolayısı ile o dönemi yaşamamış olanlara – aktarılması, toplumsal nefreti aşırı uçlarda yaşayan eğitimsiz insan kitlelerinin oluşmasına zemin hazırlıyor ne yazık ki!