Aynada Unutulan Zaman: Unutkan Ayna

0
226

Hatırlamakla unutmak arasında bıraktığımız gölgeli bir zaman, tozlu sükunetle durur, öylece. Zamanın hatırası kusurundandır. Bu kusurun telafisinin adı hayat mıdır, bir fotoğrafa çerçevelenerek asılmış duvarı insan mıdır bilinmez lakin tıpkı Proust’un dediği gibi: “İnsan ancak hatırladığı şeye sadık kalabilir ve ancak bildiği şeyi hatırlar.

Unutkan Ayna

İnsan, kendi hayalinin fotoğrafına sızan bir zaman… Unutulan zamanın anlatacakları bazen bir romanın sayfaları arasındadır. O roman, 1915 Haziran’ını Nevşehir’de gündoğumuyla başlatır. O sabahtan sonra değişir her şey. Zaman içinde zaman olur on gün. Genişleyen, daralan, ve kırılan vakitlerin içinden incelikli cümlelere işlenir yaşananlar. 1915’in Orta Anadolu’sunda hepimizin hikayesini birbirimize anlatandır gökyüzünden geçen bir güvercin. Acıyla yüzleşme, aynada unutulan zamana “geçmiş” diyemez. Sonra yazar der ki:

“Nasıl ki bir olay yazılınca canlanmak için okuyanın bakışını beklerse, fotoğrafa bakanlar da o fotoğrafın zamanına karışır. Zaman hem şimdi olur hem de geçmiş. Başına silah dayanmışken kameraya bakan oğlan çocuğu sanki şimdi buradadır; yahut bu fotoğrafa bakan gözler de ‘orada’dır.

Fotoğraf çekilirken, insanlar genellikle kameraya gözünü çevirir: Bu, “belirsiz bir gelecek zaman”a bakıştır. Oysa o fotoğrafı eline alan insan, “değişmez bir geçmiş zaman” görecektir. Fotoğraf çektirenlerin gözünü diktiği o belirsiz gelecek, fotoğraf kartını elinde tutan kişi tarafından yaşanır. Gelecek zamandaki kişi, o anda geçmişteki biriyle göz göze gelse bile ne fayda… Fotoğraftaki kişi, geleceği bilmemekte, görmemektedir.

Zaman o aynada unutulmuştur.”

Biz, Gürsel Korat’la Unutkan Ayna romanı üzerine konuştuk. Keyifli okumalar…

Röportaj: Funda Dörtkaş

Funda Dörtkaş: Unutkan Ayna romanını yazmaya nasıl karar verdiniz? 

 Gürsel Korat: Bir kere annemle babamın Yozgatlı olmaları çok etkili. Bilir misiniz ben çocukken Ermeni olayları bütün açıklığıyla konuşulurdu, 1974’ten sonra söylem adım adım değiştirildi. Çocukluğumda mahallemizde  bir cemaati olan Ermeni kilisesi ve Ermeni komşularımız vardı, 1974’ten sonra hepsi ortadan kayboldu. Bunları ben 12 Eylül’den sonra bütün açıklığıyla görmeye başladım. Böylesi şeyler beni açıkça vicdani ve politik bir tavır almaya götürdü. Fakat romanın politik, dinsel yahut ideolojik bir araç olmasıyla da gençliğimden bu yana kavgalı olduğum için, Unutkan Ayna’yı çalışmaya başladığımda, sadece insanla ilgili hakikatlere yönelmiş bir hikaye kurmaktan başka amacım olamazdı. Kapadokya’yı nasıl estetik bir varlık olarak yeniden kuruyorsam, bu konu da benim için aynı anlama gelmeliydi. Fakat yine de böyle bir olayı, benim baktığım yerden yazabilmek için resmi/ ideolojik görüşün dışında konumlanmak gerekirdi. Çok dikkatle tartarak yazdığım bir roman oldu. Çünkü böyle bir konuda yazdığınızda herkesin yazdığınız şey üzerinde uzlaşması olanağı yoktur. İlk defa bir romanı yazarken soyut ve tek bir “okur” zihnimde canlanmadı. Çoklu ve katmanlı bir okur kitlesi olacağı açıktı. Bu yüzden hepsine meydan okuyan bir kitap yazmak istedim, önyargı bu kitapta tuz buz olmalıydı.

 Funda Dörtkaş: Romanınız Ermeni tehcirini anlatırken, zamanı, tarihi, insani ilişkileri ve mekanı katmanlara ayırıyor. Derinleştirdiğiniz iki önemli kavram zaman ve mekan. Romanı yazarken hangisi birbirini kapsadı veyahut birbirinden uzaklaştırdı?

Gürsel Korat: Mekan yoksa zaman yok. Eğer bir öncelik-sonralık ilişkisi arıyorsanız bakışım böyle. Ben, bakışlarını Kapadokya’ya özenle ve dikkatle yönlendirmiş bir insanım. O mekandaki çeşitli zamanları sürekli yazıp duruyorum. Fakat zamanla mekanın bir diğerini kapsadığını, yahut dışladığını hiç düşünmedim.

Funda Dörtkaş: İkiye ayrılmış bir zamandan söz edebilir miyiz? Unutan tarihe karşılık unutmayan ayna zamanın niceliğinden çok niteliğine mi odaklanır?

Gürsel Korat: Tarih unutmuş mu, bundan emin değilim. Tarihin başka türlü anımsayanı var, bilinçaltını didikleyeni var, olanı olduğu gibi göstereni var. Geçmişimiz konusunda tarihin konumu biliyorsunuz çoğunlukla ideolojiktir. “Unutan tarih”ten kastınızın bu olduğunu sanıyorum. “Unutmayan ayna” ise bilinçdışımızla, benlik algımızla da ilişkilendirilebilir. Hep bir şeyi unutmuş gibi, yahut her an anımsayacakmışız gibi bir durum. Şüphesiz aynaların hiç unutmayışının arkaik metaforları aklımıza getiren bir yanı var.

Funda Dörtkaş: Romandaki zaman kimi yerlerde karakterleri birbirinden uzaklaştırıyor gibi hissettiriyor; yaşatılan acıyı ve hissedişleri zamana tekrar bağlayan mekan oluyor. Geçmişi anlatırken, yaşananların şimdiki zamanda daha anlaşılır olması mı bunu tercih etmeniz?

Gürsel Korat: Bu söylediğiniz şeyi açık bir bilinçle yaptığımı düşünmüyorum.

Funda Dörtkaş: Romanda Ermeni tehcirini anlatırken bunu didaktik ve sorgulayan bir dille kurmak yerine hayata içkin gerçeklikleriyle, farklı dinamikleriyle ve birçok karakterin özellikleriyle  yapılandırmışsınız. Gerçek ve hakikat arasındaki o kırılan tarafları görmemizi mi istediniz?

Gürsel Korat: Kendimi ilk kez bildiğim bir şey hakkında yanıt veremeyecek halde hissediyorum. Bilmem, öyle mi yapmışım? Didaktizmden uzak, canlı, hakikatleri kucaklayan bir iş yapmışsam ne mutlu.

Funda Dörtkaş: “Aynalar zamanın tersine bakar” Bu bakış, her bir bölümü başlattığınız cümlelere de ayrı bir anlam yüklüyor. Roman ayna, 10 günü saatlere bölen başlıklar aynanın sırrı mı?

Gürsel Korat: O benim her romanda zamana bakışımla ilgili bir ayrıntı. Bu romanda günün kozmik anlarıyla uğraşmaya karar verdim. Bir an aynada beliren görüntüler, donup kalmış bir bakış… İşte bunlar yaşamın kritik anlarıdır. Oysa başka romanlarda başka zaman problemleriyle uğraşmıştım: Gelecek zaman şimdi’ye biraz karışırsa (Rüya Körü) zaman büyük dev adımlarla dönüşürse (Kalenderiye) zaman eş zamanlı olarak ele alınırsa (Güvercine Ağıt) ya da aynı zamanı başka kişiler görürse (Yine Doğdu Tanyıldızı) ne olur? Ben her kitabıma bir zaman sorusu ortaya koyarım ve bu sorulara da kendim yanıt vermem.

Funda Dörtkaş: “Eksik yarım, bize dokunan her sözü anlarız” Peki acıyı, yaşatılan onca hüzün ve keder ile anlar mıyız? Yoksa hep eksik ve yarım mı bırakırız?

Gürsel Korat: Bu soru bilgelik istiyor. Yaşam görgümü ve bilgimi aşıyor. Bunu izninizle eksik ve yarım bırakayım.

Funda Dörtkaş: Her şeyi anımsatan unutkan ayna, bir süre sonra anlatıcı olarak sizden bağımsız, zamanı ilerleten, mekanı kapsayan ve sırları anlatan oluyor. Roman ilerledikçe kendi anlatıcı kimliğinizi devrediyorsunuz sanki. Boğos’un atının boyunduruğundaki fenerin kederi, acının zamanını aynada tersine mi çeviriyor?

Gürsel Korat: Sorularınız beni kendi kendime övünmeye götürebilir. Sağolun, bana söyleyecek söz bırakmadığınız için.

Funda Dörtkaş: Neden “suskun kırlangıçlar vakti” içinde dönüp durduğumuz?

Gürsel Korat: Benim her romanımda kırlangıçlar bir yerden görünür. Bir yuvayı ve yaşam sevincini ifade eder benim için onlar. Bozkırda akşam vakti kırlangıçların sevinciyle içi içine sığmaz insanın. Suskun kırlangıçlar, en azından sevincin bittiği anlamına gelecektir. Nedenini söylemeyeyim. Unutkan Ayna’nın kendince hiç unutmadığı şey neyse ondadır yanıt.

Funda Dörtkaş: Romana mekan olarak seçtiğiniz coğrafya hem fiziki hem de kültürel koşullarıyla yaşananları şimdiki zamana gösteren bir detay. Her şey zamanda nasıl başkalaşırsa yaşanan coğrafya o her şeyi yokeden midir aynı zamanda?

Gürsel Korat: Mekanın belleği vardır, sanat da o belleğin üstüne iz bırakır. Sanat yapıtı bir kez dokunmayagörsün, başka gözle bakarız o mekâna artık. Mekan kendi başına bir şeyi değiştirmek istemez, o açıktan açığa  bir şeyden yana da değildir. Ona dokunan insanın niyetine göre bir şey söyler. Yapan yahut yıkan insanın.

Funda Dörtkaş: Romanın karakterleri “acıyı çekenler acıya çeker” dedirtiyor hikayeleriyle. Her bir karakterin temsiliyeti, hakikatin varlığına bir iz mi?

Gürsel Korat: Sorunuzu şöyle anlıyorum, bunlar arasında yaşayan, öyküsü açıkça bilinen birileri var mı? Yok. Şöyle de anlayabiliriz: Onların acısı sizi değiştirdi mi? Çok.

Funda Dörtkaş: Tarih ve devlet aslında karakterler üzerinden detaylandırıp anlattığınız kavramlar. Miralay Ziya Bey, Kolağası Hurşit, Kaymakam Said Bey, Yuvanis, Kirkor, Şadiye, Çoban Muharrem, Memet, Araksi ve diğer karakterler… Sağlam bir neden-sonuç ilişkisi içinde tarihin ve devletin devinimini insani ilişkiler üzerinden anlatmak, anlatıcı olarak size ve okur olarak bize nasıl bir alan açar?

Gürsel Korat: Roman zaten toplumsal koşulları içindeki insanın iç dünyasının keşfidir. Böyle olmazsa romandan insani bir hakikat çıkmaz. Ben romanın açtığı alanın bu olması gerektiğine inanırım: Bütün insanlığı söylediğini unutmayan bir dille konuşacak yazar. Dokunduğu şey kendi bile olsa. Yazara ve okura romanın sağlayacağı alan ve ufuk budur.

Funda Dörtkaş: Kadın ve erkek ilişkileri üzerinden bir başka önemli konuyu, iktidar, talan, yağma ve egemenlik bağlamında yeniden düşündürtmüşsünüz. Sahip olma. Dile, dine, inanışa, kadına yönelik bu eril güç adalet ve vicdandan (hâlâ) neden yoksun?

Gürsel Korat: Bunun nedeni erkek egemen toplum ve mülkiyet ilişkileridir.

Funda Dörtkaş: Toplumsal hafızası pek de gelişmemiş bu topraklarda hatırlamak ve unutmak neden gecede sünen sesler gibi?

Gürsel Korat: Bence hiçbir toplumda hafıza sağlam değil. Kendi halkımıza suç atmaya gerek yok. Hafızayı yok etmek iktidarların işidir, hafızayı korumak da mağdurların. Herkes dersine iyi çalışacak, mesele bu.

Funda Dörtkaş:   Romandaki kadın karakterlerin özünde hüzünlü ve mağrur, güçlü ve bilge tarafları var. Tam da bu noktada zaman algısına yeni bir pencere açıyorsunuz. Eril zamanın içinden çıkan bu derin fısıltı acının katmanlarını daha iyi mi anlatır?  

Gürsel Korat: Romanımızın hayran olunası kadını Zabel Minasyan’a soralım bunu. Unutkan Ayna’daki yolculuğu bize esaslı bir şeyler söyler.

Funda Dörtkaş: Fotoğraflar, ağıtlar, hikayeler… Tarihsel olanın sosyolojik bağlamında etkisini unutturmadıklarınız. Görüntü, ses ve cümle geçen bunca yıldan sonra bile bu kadar canlıyken aynanın unutamadığı nasıl oldu da unutuldu?

Gürsel Korat: Unutuldu mu gerçekten? Ben emin değilim.

Funda Dörtkaş: Ermeni tehcirini aslında kimsenin üzerine düşünmediği yönleriyle anlatırken “hepimiz” diyorsunuz. Aynadaki suretlerimiz bu ortak dil kurulduğu gün mü tekrar hatırlanacak?

Gürsel Korat: Hiçbir şey yeniden yaşanmaz. Yeni bir dünyayı “hepimiz” kurarsak, yahut  en azından “hepimiz için” kurarsak ne güzel olur!

Funda Dörtkaş: Bizi yanıtladığınız için çok teşekkür ediyorum.

Gürsel Korat: Ben teşekkür ederim.

Önceki İçerikHayatmış Bunun Adı: Lakin İyi Yaşadık…
Sonraki İçerikÇello İle Bitmeyen Bir Arayış: Gülşah Erol
1966, İstanbul doğumlu. Marmara Üniversitesi, Basın-Yayın Yüksek Okulu,Gazetecilik ve Halkla İlişkiler Bölümü’nden mezun oldu. Aynı üniversitenin Radyo ve Televizyon Bölümü’nde yüksek lisans yaptı ve doktora çalışmasına devam etti, tez aşamasında ayrıldı. 1984-1989 yılları arasında, bir yandan okurken bir yandan Toros Mühendislik şirketinde İthalat ve Pazarlama Müdürü olarak görev yaptı. , yine aynı yıllar arasında UNESCO’ya bağlı, kar amacı gütmeyen uluslararası programlara sahip “The Experiment In International Living in Turkey”de Program Koordinatörlüğü görevini yürüttü. 1991 yılında Şeker Sigorta’da Reorganizasyon, Pazarlama ve Reklam Müdürü olarak mesleki kariyerine başladı. 1993 yılında Oyak Sigorta’da Reklam Müdürü olarak görev aldı. Dream Design Factory’de 7 yıl Genel Koordinatörlük, (dDf'teki son 3 yılında dDf’nin yan kuruluşu olan dda, Dream Design Advertising’de Müşteri İlişkileri Direktörlüğü) Capital Events’de 2 yıl Genel Koordinatörlük görevlerinde bulundu. 2003 yılında X-event’in kurucu ortaklarından biri olarak, şirketinin genel koordinatörlük görevini üstlendi. 2005-14 yılları arasında Farkyeri Reklam Ajansının Kurucu Ortakları arasında yer aldı. Ulusal ve uluslararası müşteriler için yüzlerce başarılı projeyi hayata geçirdi.Reklamcılık ve Etkinlik Yönetimi alanlarında bir çok ödül aldı. İstanbul Modern Sanatlar Galerisi’nde Yönetim Kurulu üyesi olarak görev yaptı. Doğrudan Pazarlama İletişimcileri Derneği Genel Koordinatör olarak görev yaptı. Çeşitli kitap projelerine katkıda bulundu, çeşitli dergi ve gazetelerde yazı, araştırma ve makaleleri yayınlandı. Halen bir çok ajans ve markaya danışmanlık vermektedir. TTNet'in "Yaratıcıya Destek, Yaratıcı Ekonomiye Destek" projesinin eğitmenlerinden oldu. 2006-2011 yılları arasında Bilgi Üniversitesi, Reklamcılık Bölümü’nde, “Etkinlik Yönetimi” dersleri verdi. Fenerbahçe Kulübü, Yüksek Divan Kurulu Üyesidir Specialties: Advertising, Event Management and Marketing, Special Project