Halil Duranay – Ulvi Yaman: Bir bibliyoman mısınız yoksa iyi bir okur musunuz? Bu e-postayı aldıysanız zaten sizi iyi bir okur olarak kabul etmişiz demektir. Bu iki kavramı nasıl tanımlarsınız?
Salamis Ayşegül Şentuğ: Alberto Castoldi Bibliofollia (2006) adlı kitabında bibliyomanı, onlara sahip olmayı çok istediği anlar, onları elde ettiği anlar veya kütüphanesine yerleştirdiği anlar dışında organik bir iletişim kurmasa dahi kitap toplamaya devam eden kişi olarak tanımlar. Bana Borges’in “Bellek Funes” hikayesinde hiçbir şeyi süzgeçten geçirmeden her şeyi algılayan ve hiçbir şeyi süzgeçten geçirmeden her şeyi hatırlayan Funes’i anımsatıyor. Yani Tıpkı Funes gibi, bibliyoman da biriktirdikleri ile bir bağ kurmak zorunda değildir. Bu tanımdan yola çıkarsak yüzde yüz bibliyomanım diyemem, ancak Holbrook Jackson’un kitap morfolojisini, kitap okuma keyfini, kitap okuma sanatını, kitaplarla arkadaşlığı, kitapların faydalarını, bibliophagi yani kitap yiyiciliğini, ve kitap içiciliğini, kitap okuma mekânlarını, kitabın gücünü, kitabın tıbbi faydalarını, kütüphaneleri ve kitap bakımını, kitapların talihsizlik tarihini, kitap avcılığını, kitap arzusunu, bibliyomani hastalığının semptomlarını, bibliyomaninin çeşitlerini, bibliyomaninin ilacını ve kitaba dair bir çok farklı meseleyi derinlemesine incelediği, 700 sayfalık The Anatomy of Bibliomania (1930) kitabını okurken, ne kadar bibliyomanım sorusunu bir çok noktada sorguladım. Çünkü kütüphanemde dilini bilmediğimden dolayı okuyamadığım, bir gün belki işime yarar diye bulundurduğum kitaplar da mevcut. Daha bir çocukken, henüz İtalyanca bilmiyorken İsviçre’de bir seyyar kitapçıdan aldığım Alberto Moravia’nın La Noia adlı romanı, yıllar sonra can sıkıntısı üzerine bir makale yazarken nasıl işe yaramışsa, Swahili dilinde yazılmış atasözleri kitabı da elbet bir gün işe yarar diye düşünerek, bazen bugüne değil, geleceğe dair kitap alıyorum. Yani bibliyomanlık mertebem, biraz maceraperestliğime biraz da hayatın işvesine güvenişimle ilgili.
Şayet soru bir bibliyofil misiniz olsa idi, hiç düşünmeden yüzde yüz evet derdim. Yine Funes’ten örnek verecek olursak, her şeyi hatırlamak hiçbir şeyi hatırlamamak anlamına geldiği gibi, her şeyi okumak da bir bilgi çöplüğü yaratmak demek olacağından, seçici bir okurum diyebilirim.
Halil Duranay – Ulvi Yaman: Sahip olduğunuz kitaplar sizin için bir kitaplık mı yoksa bir kütüphane mi? Ayrımı nerede koyuyorsunuz? Yaklaşık kaç adet kitabınız var?
Salamis Ayşegül Şentuğ: Umberto Eco, La Memoria Vegetale e Altri Scitti (2017) kitabında kitaplarınızdan kime bahsettiğiniz önemlidir der, bir bibliyofile kitaplardan bahsetmekle ‘normal insanlara’ söz etmek aynı şey değildir. Yolu bu yazıya düşmüş her okurun, kitaplarla mütemadi ve hevesli bir ilişkisi olduğunu düşünerek cevaplayacağım.
Yakın zamanda en az benim kadar bibliyofil olan partnerimle kütüphanelerimizi birleştirip sistematik bir kütüphane oluşturma teşebbüsüne giriştik. Hala eski evlerimizde ve ailelerimizin evlerinde taşınmayı bekleyen kitaplıkları ve kütüphanemizde yakın zamanlardaki seyahatlerden edinilmiş, Exlibrislenmeyi ve sisteme yüklenmeyi bekleyen yığınlardaki kitapları saymazsak, şu anda kütüphanede 3003 kitap bulunmakta. On beş yıla yakın bir süreyi Britanya’da (Britanya diyorum çünkü İskoçya’da, İngiltere’nin farklı bölge ve şehirlerinde ve Galler’de) geçirdiğimden dolayı, aşağı yukarı bir oran verecek olursam kitapların yüzde altmışı İngilizce.
Çok uzun bir süredir Libib adlı kişisel kütüphane katalog sistemini kullanıyorum. Barkod sistemi, ISBN numarası veya manuel girişe izin veren Libib, özellikle sahaf ziyaretlerinde çok işe yarıyor. Libib’i keşfetmeden evvel aynı kitabı, birden fazla kez, aynı heyecanla eve getirirdim. Telefonda uygulama olarak da kullanabildiğiniz bu sistemle kitabın kütüphanede mevcut olup olmadığına, varsa hangi baskısı olduğuna, çevirmenine ve diğer detaylarına bakabiliyorsunuz.
Bir de e-kütüphanemiz var. Romantik yaklaşımları olan bir okur olsam dahi farklı disiplinlerde ve türlerde eserler üreten bir yazar olarak dijital kütüphanenin sağladığı imkânları yadsıyamam.
Halil Duranay – Ulvi Yaman: Okumaya ve kitaplara ilginizi gerçek anlamda etkileyen biri ya da birileri oldu mu?
Salamis Ayşegül Şentuğ: Çok şanslıyım ki ben kitaplarla dolu bir eve doğdum. Okumayı kendi kendime, üç yaşında öğrenmişim. Annemin ilkokul öğretmeni olması sebebiyle okul hayatıma misafir öğrenci olarak erken başladım. Okula resmi olarak kayıt olduğumda, arkadaşlarım okumayı öğrenirken, ben çocuk klasikleri okuyordum. Okuduklarını gerçekle harmanlayan, zihin dünyasını aktarmaktan hoşlanan, sürekli hikayeler uyduran bir çocuktum.
Babamın kitaplara gösterdiği özenli ritüeli, klasik müzik eşliğinde fasikülleri ciltlemesi çocukluğumun etkilendiğim kareleri. Okur tutkusunu ve tematik kütüphane örneğini ilk bizim evde gördüm. Merak ettiğim bir konu, büyüdüğümde babamın kütüphanesindeki satranç kitapları gibi, en fazla hangi konuda kitabımın olacağı, kısaca tutkumun ne olacağı idi.
Halil Duranay – Ulvi Yaman: Her kitabın yolculuğu ilginçtir. Kütüphanenize geliş hikayesi sizin açınızdan ilginç enteresan bir kitabınız var mı?
Salamis Ayşegül Şentuğ: Kütüphanedeki bazı kitapların bana gelişinin kendine özel bir synronicity hikayesi var.
Mesela İstanbul’da havaalanında görüp ağır diye almaktan vazgeçip, alınacaklar listesine eklediğim Çiçeklerin Kültürü (2010) isimli kitabı, Canterbury’e eve geç bir vakitte vardığımda, kapıda bulduğumdaki hislerimi asla unutamam. Çok yakın bir arkadaşım Kıbrıs’tan posta ile göndermiş. Üstelik kitap üzerine hiç konuşmamıştık. Zaten kitabın varlığından havaalanında haberim olmuştu. Bir de Oslo kitapçılarında Erling Kagge’nin Silence in the Age of Noise (2016) kitabının İngilizcesini ararken yazarın kendisine rastlayışım ilginçtir.
İngiltere’de York Üniversitesinde Sanat ve Edebiyat Felsefesi yüksek lisansı yaparken yaz tatillerini Floransa’da İtalyanca öğrenerek ve orada çalışarak geçiriyordum. Çalıştığım galeri vesilesiyle, kendisi hayatının son dönemindeyken tanıştığım merhum Antonioni’nin Arno nehrine bakan kütüphanesine hayran kalmıştım. Bir sonraki Floransa ziyaretimde Antonioni’nin eşinin hediye ettiği, Antonioni’ye ait bir valiz dolusu İtalyanca Sanat ve Estetik kitabının yeri bende ayrıdır.
Hayatım boyunca en fazla kitabı sanırım Galler’de Brecon Beacons milli parkında yaşadığımız dönemde aldım. İçinde yirmiden fazla kitapçı bulunan Hay-on-Wye kitapkentinin kurucusu olan Richard Booth’un kitapçısında çalışıyordum. Çalışanlara özel hatırı sayılır indirimler yaptıkları için her ay onlarca kitap alıyordum, patronum her ay, ‘bu kitapları yüklenme, bir köşede biriktir, işyerinin arabasıyla eve teslim edelim’ diye teklif ederdi, ancak Brecon Beacons’in göz kamaştırıcı tepeleri arasındaki daracık yollarda yavaş yavaş ilerleyen otobüste, çantamda bir hazinenin, birbirinden güzel Folio Society’nin olduğunu bilerek eve dönmenin hazzından asla vazgeçmedim.
Halil Duranay – Ulvi Yaman: Kitap alırken hangi kriterlere göre hareket ediyorsunuz? Konu mu, yazar mı, yayınevi mi, baskı kalitesi mi, çeviriyse çevirmenin ismi mi sizi o kitabı edinmeye yöneltir?
Salamis Ayşegül Şentuğ: Daha önce çalışmadığım, kafa yormadığım bir konuda metin üretmek için masaya oturduğumda sadece kütüphanedeki kaynakları kullanarak yazabilecek olduğumu bilmek, hayattaki en güzel tatmin. ‘Dünya dursa kütüphanem bana yeter’ diyebileceğim iyi bir kütüphane kurmak istedim. Konu elbette ki en öncelikli etken.
Çok uzun süredir biriktirdiğim, artık alışkanlığa dönüşmüş konular ve disiplinler var. İngiltere’de Kent Üniversitesinde yapmış olduğum doktoranın çerçevesinde, 19.yuzyılda Kıbrıs’ta geçen bir roman yazdım ve başkarakterlerimden biri ornitolog bir ressam. Hala Ludovico karakteri için 19.yy kuş kitapları almaya devam ediyorum. Romanı yazabilmek ya da karakterleri oluşturabilmek için gereken kitapları değil, karakterlerimin okuduğu kitapları da okudum. Kitap alırken onların kriterlerine göre seçtim. Hala kitapçılarda gezerken kendimi Viktorya donemi kitapları önünde buluyorum.
Çeviri kitaplar konusunda çok hassasım, çevirmenine mutlaka bakıyorum. Çeviri iyi değilse kitabı almaktan vazgeçerim.
Kurmaca eserlerde kitabın morfolojisi de önemlidir. Kütüphanede mevcut olan bir kitabın büyüleyici, deri kapaklı, işlemeli bir baskısına rastlamışsam ve sevdiğim bir yazara aitse almadan duramam.
Halil Duranay – Ulvi Yaman: Kıskandığınız kütüphaneler var mı? Kimlerin? Kütüphanenizde olmayan ama bir gün mutlaka olsun istediğiniz kitaplar var mı?
Salamis Ayşegül Şentuğ: Kütüphanemde ‘kitaplar üzerine kitaplar’ diye bir bölüm var. Burada adında Biblioholism, Bibliophile, Bibliomania, Booklover, Bookaholic, Book Addict gibi kelimelerin geçtiği kitapların yanı sıra, milli kütüphaneler, ünlü kütüphaneler, yazar ve sanatçı kütüphaneleri gibi kütüphanelerle ilgili kitaplar ve de kitabın tarihine dair kitaplar var. Kitapla ilgili olup kütüphanemde olmayan bütün kitaplar, kütüphanemde mutlaka olsun istediğim kitaplar listesine girebilir.
Halil Duranay – Ulvi Yaman: Görüp, duyup, ziyaret edip imrendiğiniz kütüphaneler var mı? En etkileyici bulduğunuz kütüphaneler kimlerin?
Salamis Ayşegül Şentuğ: Ben kitap estetiğinden hoşlanıyorum. Film izlerken gördüğüm kurgusal kütüphanelerin ekran görüntüsünü alır film adı ile birlikte kaydeder, bir dosyada biriktiririm. Bilkent Üniversitesi’nde felsefe bölümüne başladığım gün, bir akademisyenin odasının önünden geçerken duvardaki Bodleian Kütüphanesi’nin posterini görüp, kapısını çalarak posteri nerde bulabileceğimi sormuştum. Bölümde ilk günüm olduğunu öğrenince benimle birlikte kütüphaneye gidip posterin renkli fotokopisini çekip bana hediye etmişti. Duvarımdaki Bodleian’in uzun süre hayalini kurdum, belki ziyaret ettiğim kütüphaneler içerisinde en gösterişlisi değildi ama bu sebepten benim için yeri başkadır.
Dublin’deki Trinity College kütüphanesinden içeri girdiğim anda sebepsiz yere ağlamaya başladığımı hatırlıyorum. Prague’taki Strahov kütüphanesine sabah saat 8’e beş kala gittiğimde geceden beri kapalı olan kapıların açıldığı o ilk anda yüzüme vuran şiddetli bibliosmia’nın, yani eski kitap kokusunun tarifi yok.
Sorbonne Universitesin’de Fransız Dili ve Kültürü bölümünde okumak için Paris’te kaldığım o dört ay boyunca, çalışmaya veya okumaya niyetimin olmadığı günlerde bile Bibliothèque de l’Hôtel de Ville’e gider, çalışan insanları izler hayallere dalardım. Sadece akademik çalışmalarım için değil, kurmaca şeyler yazarken de kütüphanede çalışmayı seviyorum. Kadim bilgilerle çevrili olmak, tanımadığım insanlarla birlikte aynı binanın içerisinde zihin yormak, bazen de sadece hayal kurmak için kütüphane ziyaret ederim. Bugüne dek kırktan fazla ülkenin birçok farklı şehrinde bulundum. Genelde gezi rotamı, o şehrin okur ve yazarları ile kurduğu ilişkiye göre oluştururum. Kitapçıları ve yazar evlerini ziyaret ettiğim kadar, o ülkenin milli kütüphanesini, ya da şehir kütüphanelerini ziyaret eder, bir günü mutlaka kütüphanede çalışarak geçirmeye çalışırım. Romanımın bazı sayfalarını Amsterdam’da Rijksmuseum’deki Cuypers Kütüphanesinde, bazı sayfalarını Viyana’nın State Hall Kütüphanesi’nde, bazı sayfalarını Berlin’de Kunstbibliothek’te, bazı sayfalarını da Londra’da Victoria Albert Müzesindeki Natioal Art Library’de yazdım. Ancak romanın çoğu, üç sene boyunca, Londra’da British Library’de birinci kattaki Humanities salonunda yazıldı. O yüzden kendi ritüeli olan British Library günlerinin yeri bende özeldir.
Halil Duranay – Ulvi Yaman: Henüz kütüphanenizde olmayan ve belki hiçbir zaman olamayacak ama bir gün mutlaka olsun diye hayalini kurduğunuz kitaplar var mı?
Salamis Ayşegül Şentuğ: Okumayı daha katmanlı bir serüvene dönüştürecek, sevdiğim yazarlara ait Exlibrisli kitapların olmasını çok isterdim. Orhan Pamuk’un okuduğu bir Thomas Bernhard’ı okumak, Thomas Bernhard’ın okuduğu bir Dostoyevski’yi okumak, Dostoyevski’nin okuduğu bir Gogol’u okumak… ya da Nabokov’un okuduğu, üzerine notlar aldığı bir Flaubert’e sahip olmak. Ilk baskılarla ya da imzalı kitaplara özel bir düşkünlüğüm yok. Terry Eagleton, Tarıq Ali, David Hare, Carol Ann Duffy, George Saunders, Max Porter gibi birçok yazar ve şaire kitaplarını imzalatmışımdır ancak kitaplarla birlikte kuruttuğum bir yaprağı da imzalamalarını isterim, daha sonra bu yaprakları çerçeveletip çalışma odamda biriktiriyorum.
Halil Duranay – Ulvi Yaman: Elbette her kitap değerlidir ama kütüphanenizde “yangında ilk kurtarılacak kitaplar” hangileri? Neden?
Salamis Ayşegül Şentuğ: Bu soruya cevap vermem çok zor. Onlar arasında ayırım yapmamın mümkün olmayışından dolayı değil, farazi bir yangın üzerine konuşmak bile, oldukça hassas bir yerime dokunuyor. Yakın zamanda Kantara’da çıkan o korkunç yangın çok yakınımızda idi ve kütüphanenin penceresinden görünebiliyordu. Kütüphanenin gece muhafızı olup kitapların başında bekledim.
Halil Duranay – Ulvi Yaman: Arzu nesnesi olarak baktığınız kitaplarınız hangileri?
Salamis Ayşegül Şentuğ: Bu soru için raflara göz gezdirip gözüme ilk çarpanları yazacağım. Bu sorunun cevabının geçiciliğini vurgulamak isterim.
Yüksek lisans tez danışmanım Peter Lamarque’in yazmış olduğu The Philosophy of Literature, Phil Cousineau/ Deadlines, Ipsiroglu/Avrupa Resminde Gercek Duygusu, Irkin Aktüze/ Muzigi Okumak, Invisible Cities Calvino.
Estetik sebeplerden dolayı arzu nesnesi olarak baktığım kitaplara gelecek olursak: 1926 basımı, ilk baskı, süet kaplı Ella Wheeler Willcox şiirleri, Folio Society Bronte kardeşler seti, içinde Finceye çevrilmiş bir makalemin oluğu Korkea Taivas (Gokyuzu Estetigi), Oscar Wilde’in bütün eserlerinin olduğu Collector’s Library Special Edition, 1877 basımı İskoç ve Ingiliz Baladlari, Lefkosa’da Moufflon Kitabevinin sahibi Ruth’un hediye ettiği sanat kitabi olan Anthogram Siirleri, Folio Society The Victorians ve Victorians üçlemesi, Gertrude Stein’in The World is Round kitabı, Thames & Hudson yayını olan At Home With Books… Ekim ayındaki Paris ziyaretimde Abbey Bookshop’ta süet kaplı bir Edgar Allan Poe görüp çok beğenip ağırlığından dolayı almaktan vazgeçmiştim. Kitap geçenlerde rüyama girdi ve kitapçıyı aradım, kitabı bulup postaladılar, şu anda bana doğru yolda. Bu listeye girmeyi hak eden bir kitap kendisi.
Ankara’daki ilk öğrencilik yıllarımda, Bilkent Kütüphanesi’nde belirlediğim temalardaki kitapları birleştirip, kişisel seçkiler halinde Karanfil Pasajı’nda ciltlediğim kitaplar var. Opera tarihi, İskoç filozof Hume’un kitapları üzerine kitaplar, zihin felsefesi kitapları, Latince öğrenmek için kaynaklar gibi. Onlar da 20 sene öncesinin arzu nesnesi.
Halil Duranay – Ulvi Yaman: Kitap verme konusunda cömert biri misiniz? Zaman zaman kütüphanenizi hafifletmek için ayıklama yapıyor musunuz? Kriterleriniz neler?
Salamis Ayşegül Şentuğ: Sadece güvendiğim ve kitap biriktirmeyi sevmeyen dostlarıma teslim tarihinin yazılı olduğu kütüphane kartıyla birlikte ödünç verir, telefonuma hatırlatma koyar gününde arar kitabı geri isterim. Arkadaşlarım dilediği kitabı alıp kütüphanede veya bahçede okuyabilir.
Halil Duranay – Ulvi Yaman: Hiç kitap çaldınız mı?
Salamis Ayşegül Şentuğ: Çalmam ama kitapçılarda çok beğendiğim kitapları saklama huyum var. Rochester’de İngiltere’nin en büyük ikinci el kitapçısı olan Baggins Books’a bir ziyaretimde, çok istediğim ama o gün bütçemi aşan Antik Mısır’da Roman anlayışı üzerine bir kitabı, Beatles kitaplarının arkasına saklayıp iki sene sonra gidip koyduğum yerden almıştım. Birçok kitapçının aradığı kitabı bulamayışına sebep olmuşumdur. Abbey Bookshop’taki kadına telefonda Poe kitabının yerini tarif ederken, kitabı yemek kitaplarının arkasında bulabileceğini söylediğimde biraz utandım, ama saf niyetimden ötürü durumu anlayışla karşıladılar.
Şu anda beş şehrin birbirinden güzel kitapçısında, beni beklediklerini bildiğim kitaplarım var.
Halil Duranay – Ulvi Yaman: Kitaplarınızı hangi dizine göre yerleştiriyorsunuz? Yayınevi? Yazar? Konu vb.
Salamis Ayşegül Şentuğ: Kurmaca kitaplar yazar soy isimlerine göre alfabetik dizilmiştir. Yazarın aynı yayınevinde basılmış kitaplarını yan yana getirmeye özen gösteriyorum. Kurmaca kitaplığında Folio Society’ler için ayrı bir bölüm var. Edebiyat Eleştirisi ve Felsefe gibi kendine ait alt grupları kalabalık olan bölümlerde taksonomi yapmak zorlayıcı oluyor. Kütüphanenin tasnifi halen devam etmekte. Yeni gelen kitapların yerlerini bulması bir süreç. Bir süre girişte diğer bekleyenlerle birlikte, bir süre ex librislenip libiblenmeyenler köşesinde pencere önünde, bir süre de libiblenip daimî yuvalarını bekleyenler arasında koltukta yaşıyorlar. Ama onlara çok iyi bakıyorum, kütüphanenin hangi köşesinde olurlarsa olsunlar, hep güzel müzik dinliyorlar.
Halil Duranay – Ulvi Yaman: Siz göçtükten sonra kütüphaneniz için şimdiden hazırladığınız bir plan var mı?
Salamis Ayşegül Şentuğ: Bir planım yok, ancak intihar etmemeleri için elimden geleni yapacağım.
Halil Duranay – Ulvi Yaman: Kitap okuma ritüelleriniz var mıdır? Her yerde okurum, akşamları okurum, okurken müzik dinlerim vb.
Salamis Ayşegül Şentuğ: Tıpkı uykunun bir kediyi yakaladığı gibi okuyorken bulmuşsam kendimi, koşulların önemi yoktur. Yanımda not alacak bir şey yoksa ve sadece okumak için okuyorsam, nerede okuduğum, ne dinleyerek okuduğum fark etmez. Ancak genelde bir amaç için okuduğumdan ve okurken not aldığımdan ötürü, en çok masada okumayı severim. Bu masa bir kafe masası veya tren vagonu masası ise genelde okuma teşebbüsüm, kitaptan gelen aktivasyon enerjisi ile dış dünyadan gelen uyarıların birleşip ‘ilhama’ dönüşmesi neticesinde bir noktada yazma seansına dönüşür.
Uyanınca kendimle kütüphane oyunu oynamayı severim. Uyanır uyanmaz rastgele iki sayı seçer, kütüphanedeki herhangi bir rafta, bazen soldan sağa bazen sağdan sola xinci kitabın y sayfasını bulup okumaya başlarım. Bu bir gün korsanlık tarihi olur, bir gün Blanchot felsefesi. Bu sabah 20. Yüzyıl Hispanik Şiirinde Böceklerle ilgili bir kitaptan Machado şiiri okudum mesela. Güne dair algıma girecek olan her şey, hafızamda çöreklenmiş o şiirle ilişkilendi durdu. Benimkisi kütüphanede yaşamak olduğu kadar, kütüphane ile yaşamak.
Çantamda her zaman sosyal sıkışmışlık için bir kitap bulunur, gündelik hayatın cebinde, trafik ışıklarında, sınır kapılarında, bankada sıra beklerken okumayı severim, kumsalda yürürken okumayı, hatta sesli okumayı severim.
Kitap okuduğum kadar kitap dinliyorum da. Şehirlerde yürürken, ev işleriyle uğraşırken, araba kullanırken sesli roman dinliyorum. Audible benim için hayatın olmazsa olmazı. Mesarya Ovası’nın farklı noktalarında dinlediğim romanlardan sahneler var mesela; o noktalardan her geçişimde zihnimde daha da pekleşen ve sadece benim görebildiğim o sahneler, sanki başka bir dünya ile paylaştığım bir pencerenin gizi.
Bir şehri gezerken o şehrin yazarlarının romanlarını dinlemeyi severim. En son Eylül ayındaki Londra ziyaretimde daha önceden okumuş olduğum Mrs Dalloway’i dinledim, hava güzel olduğu için hep yürüdüm ve bu yürüyüşler bir nevi psikocoğrafya gezisine dönüştü. Clarissa Dalloway’in iç dünyası Londra sokaklarına büründü, ben yürüdükçe Woolf’un dünyası benim zihnime dürüldü.
Halil Duranay – Ulvi Yaman: Kitap okurken altını çizer veya sayfa kenarlarına not alır mısınız? Kartoteks kullanır veya bir deftere not alır mısınız?
Salamis Ayşegül Şentuğ: Kartoteksle değil ama bazen defter, bazen fihristle okurum.Alt çizmem, kendi kodlamam var; alıntıyı kaydet anlamına gelen yıldız ve bu konu üzerine düşün anlamına gelen noktalı virgül.
Sadece ve sadece kurşun kalem kullanırım.
Halil Duranay – Ulvi Yaman: Kitap okurken kaldığınız yeri işaretlemek için ayraç mı kullanırsınız yoksa sayfa ucunu katlar mısınız?
Salamis Ayşegül Şentuğ: Sayfa ucu katlamak, en az tükenmez kalemle alt çizmek kadar vahşice bir okur davranışı. Ayraç kullanıyorum, ayraç yoksa yaprak, yaprak yoksa herhangi bir kâğıt parçası. Epeyi bir süredir iki kitapsever arkadaşımla birlikte kurutulmuş çiçeklerden kitap ayracı yapıyoruz. Kitabımın arasında muhakkak bir Naturaludens ayracı olur.
Halil Duranay – Ulvi Yaman: Kitabın size ait olduğunu gösteren özel işaretler, belirticiler kullanır mısınız? Size özel bir Exlibris’iniz var mı?
Salamis Ayşegül Şentuğ: Evet, kütüphaneye giren her kitabı Exlibris’liyoruz. Herkesin kendi Exlibris’i var.
Halil Duranay – Ulvi Yaman: Kütüphanenizde kitap dışında sizin için özel bir anlam taşıyan obje veya objeler var mı? Neler ve neden?
Salamis Ayşegül Şentuğ: Karakterlerime dair fotoğraflar ve çeşitli objeler, opera dürbünleri, mürekkep kurutucular, büyüteçler, defterler, mühürler, mühür mumları, kitap ağırlıkları, antika mürekkep şişeleri, karakterimin kendilerine gönderdiği kartpostallar, kendime gönderdiğim kartpostallar ve diğer efemeralar çalışma odasındaki yazı masamda ve çalışma odasındaki raflarda birikiyor. Objelerle kurgusal ilişkiler kurmayı, onlara yazılarımda alan açmayı seviyorum. Çalışma odasında değil de kütüphanede çalışacaksam seçtiğim objeleri alıp kütüphane masasına dizer, sonra çalışmam bitince çalışma odasına geri götürürüm. Kütüphanedeki rafları ve çalışma masalarını yalın tutmaya, kitap dışında objeler ile doldurmamaya özen gösteriyoruz. Kütüphanede sadece Alman markası Redecker’in keçi tüyünden yapılmış kitap fırçası, Exlibris damgalarımız ve kalemler durur.