Sinan: İsveç’te yaşayan bir Türkiyeli Türk’ün Türkiye’de yaşayan Türklerin ezici bölümü için “haber değeri bile taşımayan” Kürt meselesine bu ilginin kaynağında ne var? Bunun salt sanatçılıkla, entelektüellikle açıklanacağını zannetmiyorum zira Türkiye’de entelektüellerin bile çok azının ilgisini çekiyor artık “Orada” yaşanan hukuksuzluklar?
Ben 1979’da, 1980’de İzmir’in okullarında ya da mahallelerinde gençleri örgütlemeye çalışan genç bir komünistken tanıştım kürt sorunuyla. Ortak bir dizi eylemimizde yeralan zamanın DDKD’li, DHKD’li, Rızgari’li arkadaşlarımla daha sonra işkence tezgahlarını, hücreleri, koğuşları da paylaştım. Günlerce konuşup, birbirimizi anlamaya çalıştığımız zamanlardı. Zamanın TİP’li gençlerinin örgütü Genç Öncü’deyken de, ardından zamanın TKP’sinin gençlik örgütü İGD’deyken de iç tartışmalarımızın, iç bölünmelerimizin temel konularından birisi kürt sorununa nasıl yaklaştığımızdı.
Dolayısıyla herhalde 40 yıla yakın bir süredir gözleri her zaman ülkenin doğusuna, giderek süren savaşa açık bir muhalifim, diyebiliriz. Çok uzun bir zamandır, ülkede demokrasi, bağımsızlık adına atılacak her ileri adımın, kürt ulusal sorununun çözümünden ve onla bağlantılı süren savaşın sonlanmasından geçtiğini düşünen bir insanım. Haliyle, durduğum yer, süren savaşa yönelik bilgisi, devletin ve PKK’nin gizli, açık “çözüm” görüşmeleriyle, kürt sorununa sınırlı ilgisi de “Selocan” sempatisiyle birlikte başlayan, HDP’ye oy veren o binlerce yeni muhaliften farklı. 90’lı yılların boşaltılan, yakılan köyleri de, ölüm oruçları da kişisel tarihimde, şu ya da bu kadar bir şeyleri yaptığım, eylediğim dönemeçlerdi. Bugün baktığımda yetersiz, eksik bulsam da…
Öte yandan, uzun zamandır sanatımın temel izleklerinden birisi “yüzleşme” kavramı. 2008’de JİTEM ve PKK itirafçısı Abdülkadir Aygan’la karşılaşmamdan ortaya çıkan 3,5 saatlik “Gerçekler Bilinsin Yeter” videom, anadilde eğitim hakkını öne alan “Kürtçe dersleri” videolarım, Ceylan Önkol’un katlinde ya da Halil Savda’nın 2012’deki Roboski’den Ankara’ya “Barış Yürüyüşü”nde yaptığım, yayılan, çoğalan tasarımlarımla sanatımın ilgisinin üzerinde olduğu bir konu, kürt sorunu ve süren savaş.
Senin deyiminle, “Orada yaşanan hukuksuzlukların Türkiye’de entelektüellerin bile çok azının ilgisini çekmesinin”, özellikle Gezi’nin ardından hızla yükselen, önce ümitlendiren, sonra da hızla yıldıran, sindiren siyasi iklimle ilgisi var bence. “Orada” yaşanan hukuksuzluklara ilgisi aslında olsa da, bir şey yapmamaya, etmemeye, kendini korumaya, sakınmaya yönelen bir genel tutum çok yaygınlaştı son bir yılda. Bunun tek nedeni muhalifler üzerindeki artan baskı değil. Karşılaştırılsa, 90’lı yıllarda da yoğun baskı ve belirsizlik atmosferi, faili meçhul cinayetlerin kara gölgesine rağmen sürdürülen bir aktif muhalefet vardı.